HÜSRAN, HEM DE BÜYÜK HÜSRAN!

Evet sevgili okurlar!

Ülke, tüm coğrafik yönleriyle karanlık oyunlarla karşı karşıyadır. Hatta yalnız Türkiye değil, Ortadoğu ülkeleri ve tüm İslam dünyası dahil.

Bu karanlıkların satırbaşları aynen şöyle:

Paranoya,

Komplo Teorileri,

Kutuplaşma,

Dayatma,

Ergenekon..

Ve Jakoben anlayışlar büyük tehlike saçıyor.

Kimse farkında değil.

Onun için bugünkü makalemizin ana hedefi İstiklal Marşımızın banisi Mehmet Akif Ersoy’un "Safahat" kitabından bazı seçkin şiirleriyle başlayacağız.

Bakın Akif ne diyor bize:

"Ben böyle bakıp durmıyacaktım, dili bağlı,

İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım

Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım,

Feryadımı artık boğarak, na’şını, tuttum,

Bin parça edip şi’rime gömdüm de bıraktım.

Seller gibi vâdiyi eni'nim (inlemem) saracakken,

Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

İnler "Safahat"ımdaki hüsran bile sessiz!"

Evet!

Ülkemiz gerçekten şeffaf olmayan kapalı derin devlet görünümüyle yaşıyor.

İhtilalci maymun karakterli despot, jakoben anlayışlar her platformda söz sahibi.

Bu devletin önemli kurumlarında da mevcut olabilir, medyada da, derin devletin derinliklerinde de…

Bana göre bu işin başucunda görünen mevcut anayasadır.

Bu anayasa malesef 12 Eylül ihtilalinin derinliklerinden çıkmıştır. Şeffaf ve berrak olmayan hukukdışı antidemokratik birçok maddelerle doludur.

Bana göre, gelen giden hükümetler milletin salt çoğunluk oylarıyla iktidara geliyor iseler de, hiçbir zaman muktedir olamıyorlar…

Bu nedenle fesat ve fitne unsurları, sistemin kilit noktalarıni daima elllerinde tutmuşlardır..

Eğer böyle olmasaydı, Türkiye "ihtilaller" ülkesi olmazdı..

Bugün de; "ihtilali" konuşmazdık..

Filistin'de de bu tür vahşetler yaşanmazdı.

Yahudiler de şımarmazdı.

Cihanşümül bir hakimiyete sahip olan o ecdadın bugünkü mirasyedi evlatları, maalesef kanlı manzarayı ancak seyrediyorlar.

Neden?

Çünkü kendi aralarında, yani devlet ile millet arasında, iktidar ile muhalefet arasında büyük bir bölünme var, kavga var.

Bu bölünmüşlük, bu kavga, bu birbirine düşürme oyunları tümüyle Kenan Evren’in jakoben anayasasının derinliklerinde yer almaktadır..

En büyük fitnenin başucu son zamanlarda kendini gösteren, ölmüş bir leş gibi suyun kenarına atılan, kokuşmuş Ergenekon Terör Örgütü’nün manzarasıdır.

Onun için halk ve hükümet el ele vererek siyonist kanlı İsrail’in üzerine gitmesi gerekirken, ansızın iktidarın karşısına bu fesat belanın çıkması bir rastlantı eseri değildir.

Yani İslam dünyası ve Türkiye, bugün bunları mı yaşayacaktı?

"Heyhat! Yazıklar olsun…" demekten kendimizi alamıyoruz.

Onun için yine Akif’ten bir iki şiirin mısralarını sizlere aktarmak istiyorum.

"Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?

Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı!

Nur istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun?

‘Yandık!’ diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!

Esmesse eğer bir ezeli nefha, yakında.

Ya Rab, o cehennemle bu tufan arasında,

Toprak kesilip, kum kesilip alem-i islam;

Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnam!

Bizar edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn-i.

En sonra, salib ormanı görmek Harameyn’i!..

Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz’ın"

***

"Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran iman,

Olsun mu beş on sersemin ilhadına (inkarcılığına) kurban?

Enfas-I habisiyle beş on ruh-I leimin.

Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-I Hakim’in?

İslam ayak altında sürünsün mü nihayet?

Ya Rab, bu ne hüsrandır, İlahi, bu ne zillet?

Mazlumu nedir ezmede, ezdirmede ma’na?

Zalimleri adlin, hani, öldürmedi hala!

Cani geziyor dipdiri… Can vermede ma’sum!

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum?

La-yüs’el (sorumsuz)’e binlerce sual olsa da kurban;

İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-ban!

***

Eyvah! Beş on kafirin imanına kandık;

Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!

Madem ki, ey adl-i ilahi, yakacaktın…

Yaksaydın a mel’unları… Tuttun bizi yaktın!

Küfrün o sefil elleri ayetini  sildi:

Binlerce caami yıkılıp hake (toprağa) serildi!"

***

Evet, biz de Akif’e ilaveten diyoruz ki; "Eyvah! Biz millet olarak birkaç münafık, renksiz, yalakanın imanına kandık!"

Ama nasıl kandık. Her alanda kandırıldık. Tüm günlük hayat akışlarımızda, sosyal ilişkilerimizde, ekonomi ve sanayi ilişkilerimizde, kültür ve inanç ilişkilerimizde, medyanın satırbaşlarındaki mürekkep yerine akan kan damlalarına ve ağızlardan akan salyalara… Küfür saçan edepsizlere…

Yine buradan merhum Akif’ten bir iki mısra sunmak istiyorum.

Çünkü bunlar, birebir gerek ülkemizi ve gerek Filistin’in masum insanlarının hallerini deşifre ediyor.

Hatta Ortadoğu’daki ve aynı coğrafyayı paylaşan devletçiklerin başlarına işbirlikçi sözümona devlet adamlarını, yani maymun tinetli işbirlikçi devlet başkanlarına…

Evet! Akif şöyle diyor:

"Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,

Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!

Diriler koşmadı imdadına, sen bari yetiş…

Arnavutluk yanıyor… Hem bu sefer pek müdhiş!

Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu;

Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu

O ne yangın ki; Ocak kalmadı söndürmediği!

O ne tufan ki; Yakıp yıktı bütün vadiyi!"

***

Evet sevgili can dostlarım!

İşte İslam Alemi’nin hal portresi böyledir.

Çizilen portre, gerçekten iç açıcı değildir. Çok kötü…

Bakınız Tuncay Güney evvelki akşam TRT 2’de canlı yayında neler aktarıyor.

Karanlık oyunlarının satırbaşlarıyla bırakın Türkiye’yi, dünyayı ayaklandırdı.

Güney diyor ki; "Bu Çete Sekiz Yıl Fazladan Yaşadı"

Bize göre bu çete 1993’lü yıllardan günümüze yaşamaktadır.

Tuncay Güney, gördüklerini anlatıyor. Biz de gördüklerimizi anlatacağız.

Ve defalarca söyledik.

Başbakanımıza seslendik, Adalet Bakanımıza seslendik, İçişleri Bakanımıza seslendik ve bu haykırışımıza hep devam ediyoruz.

Kesmeyeceğiz… Ta ki zifiri karanlığın derinliğine inilinceye kadar…

"Tuncay Güney’in 2001’deki ifadesini alıp saklayanlar, haberdar oldukları ifadeyi bulup ortaya çıkarmayanlar; bu sekiz yılda yaşanan kötülüklere siz de ortaksınız."

"Ergenekon’a fasa fiso, Tuncay Güney’e meczup diyenler düşünedursun, işte kayıp kasette onun anlattıkları…

Veli Küçük ‘Hizbullah’ı başımıza Teoman Koman bela etti’ dedi. Gaffar Okkan’I Hizbullah vurmadı" diyordu.

PKK Lübnan’da Çevik Bir’le görüştü. Ama 1-0 yenildi. Veli Küçük, Kenya’da yapılan operasyona karşı çıkmıştı.

Barzani’ye 12 bin, Talabani’ye 12 bin silah götürdük. Bunlardan altı bini PKK’dan Cemil Bayık’a teslim edildi.

Karadayı, Kıvrıkoğlu, Torumtay, Bitlis, Betir, Güven Erkaya, Erkenekon’un tepesindeki çekirdek kadroydu.

Tansu Çiller Veli Küçük’ü savunma bakanı yapmak istiyordu. Ama o doğrudan politikaya grimekten yana değildi."

Evet!

Ömer Büyüktimur’un dünkü yazısında başlık olarak kullandığı "Ergenekon’un Mayası Güneydoğu’da" açıklaması çok dikkat çekicidir.

Önemsemek gerekir. Bu bir bilgidir, bu bir deşifredir…

Emniyet ve savcılıkların harekete geçmesi lazım.

Biz, sayın Büyüktimur’un bu işaret verici deşifresi paralelinde buradan daha büyük ipuçları veriyoruz.

Elimizde 4 Şubat 2000 tarihli büyük bir fişleme evrakı vardır.

İşte o evrakı tümüyle burda değil, ardı ardına birkaç yazımızda, bölüm bölüm siz değerli okurlarımıza sunmak istiyoruz.

Evet, belgenin baş köşesinde "GİZLİ" damgası ile "T.C. Jandarma Genel Komutanlığı Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı Diyarbakır (110;99.66) İSTH.3590-81-00/96

Konu: 4 Nolu DGM Başkanı Hakim Ali ÇAĞAN hakkında

7’NCİ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA DİYARBAKIR

1.DİYARBAKIR, 1800’lü yıllardan itibaren Kürt isyanları, 1970’li yıllarda Kürtçülük hareketleri, 1980’li yıllardan itibaren de artarak devam eden BÖLÜCÜ, KÜRTÇÜ ve İRTİCAİ terör olaylarının yaşandığı, stratejik konumu nedeni ile terör örgütlerinin vazgeçemediği, terör örgütlerinin beyin takımlarının yetiştiği, kısacası "DEVLETİN VE ÜLKENİN BÜTÜNLÜĞÜNE VE CUMHURİYETE" yönelik işlenen suç ve suçluların adeta toplanma noktası haline getirilmiş bir ilimizdir.

2.DİYARBAKIR içinde, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemesi mevcuttur.

3.Güvenlik güçlerinin büyük feragat ve fedakarlıkları sonucu sakat kalma, hatta şehit olma pahasına ele geçirdikleri terör suçlularının, söz konusu mahkemede görev yapan ve terörle mücadelenin önemini kavrayamamış veya bilinçli olarak taraflı hareket eden hakimlerce tahliye edilmeleri kamu vicdanında derin yaralar açmaktadır.

4.Özellikle irticai suçlarla ilgili davalarda 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin verdiği kararlar dikkat çekici ve incelemeye değerdir. Bahse konu mahkeme heyeti incelenmiş olup Mahkeme Başkanı Hakim Ali ÇAĞAN’ın,"

Bakınız sevgili okurlar!

Türkiye neleri yaşamıştır ve daha neleri yaşayacaktır…

Devletin hakimi, savcısı dahi, bürokratı dahi fişlenmiştir… Suçlu gösterilmiştir, neden?

Dürüst iş yaptığından dolayı…

Vicdanıyla hareket ettiğinden dolayı…

Jakobenlerin jakobenliğine teslim olmadıklarından dolayı…

Bu fişleme raporunu yazan o günkü Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı bünyesinde İstihbarat Amiri durumunda Binbaşı Cemal Temizöz’dür.. Ve onun kaleminden çıkmıştır.

Üç sayfalıktır, bunun hepsini siz değerli okurlarımıza ve kamuoyuna deşifre edeceğiz…

Bu, defalarca adli dosyalara girdiği halde, o Temizöz hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Dün, Ankara’da sahte bir kimlikle özel bir hastanede yakalanan ve sorgulanmak üzere İstanbul’a gönderilen Jandarma emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile beraber çalışan ve onun emir ve komutasıyla hareket eden bir subaydır.

Hala muazzaftır ve yanlış değilsem Denizli Jandarma Alay Komutanı’dır…

Onun komutanı durumunda olan General Ersöz’de ne gibi malzeme ve suç unsurları varsa, kesinlikle bu Cemal Temizöz de ondan ayrı değildir…

Buradan yetkililere sesleniyor ve diyoruz ki; lütfen bu işler yarı yaralanmış yılan hikayesine dönmesin.

Sonuna kadar gidilsin, Şemdinli entrikalarına dönüştürülmesin…

Tuncay Güney’in "8 yıl fazla yaşadı" dediği bu çete 15 yıl fazla yaşamıştır.

Sayın Ömer Büyüktimur’un da dediği gibi bu işin mayası Güneydoğu Anadolu’dadır…

İhmale gelmesin ve yetkilileri göreve çağırıyoruz.

En derin saygılarımla…