İBRETLERLE DOLU DEĞİŞMEYEN İLAHİ KANUNLAR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkieyazımızı şu cümlelerle noktalamıştık.

Ne demiştik;

"Emniyet İstihbarat Balyoz’u yedi” diye başlıklı haber de ilginçti.

Bizi bu konuyu işlemeye sürükledi.

“28 Şubat brifingcilerine kötü haber” başlıklı yazıyı da yarın siz değerli okurlarımızla paylaşacağız.

“28 Şubat süreci BÇG talimatıyla Genelkurmay karargâhında verilen brifinglere katılanların tespitine başlandı.

Savcılık bu kapsamda Genelkurmay Başkanlığı’ndan brifinglere katılanların isim listesini, görüntüleri ve ses kayıtlarını istedi”

Bizim için bu konu da çok önemli.

Zira tarihidir, bilimseldir ve ibret veren mezalimlerle dolu hakikat vesikasıdır.

Bunu da yarın sizinle paylaşacağız..”

İşte bu cümlelerle yazıya nokta koymuştuk..

Tabi ki vermiş olduğum sözü yerine getirmek üzre bugün bu mevzuyu ele alıyoruz.

Haber özetle şöyle;

“28 Şubat süreciyle ilgili soruşturmada asker kanadına ilişkin iddianamenin mahkemeye teslim edilmesinin ardından darbenin sivil ayağına ilişkin soruşturmaya hız veren savcılık, kritik bir adım daha attı.

Savcılık, Genelkurmayın verdiği brifinglere katılan gazeteci, akademisyen ve yargı mensuplarını tespit için harekete geçti.

Genelkurmaydan, brifinglere katılanların listesi, görüntüleri ve ses kayıtları istendi”

* * *

Bize göre bu tarihi bir gelişmedir.

Zira her zaman bu köşede anlatmaya çalıştığım gerçek şudur ki;

Bir toplum tarihinden, geçmişinden ders-i ibret almazsa hiçbir zaman geleceğini kestiremez, çözemez, dostunu-düşmanını ayırt edemez hale gelir"….

Bu nedenle, 28 Şubat süreciyle ilgili brifingcilere özellikle dönemin Genelkurmay Başkanlığı ile ittifak eden, işbirliği yapan, Yargının zirvesindeki sıfatların neye hizmet ettiklerini ve Türkiye’yi ne yönlere yönlendirmek istediklerini ve devletle halk nasıl karşı karşıya getirilir, çabası içerisinde olanlar hakkında bugün savcılık, bunları tespit edip soruşturmaya geçmişse ne mutlu Türkiye’ye, ne mutlu millete, ne mutlu devlete.

Bu gerçekten bizim için müjdeleyici bir aşamadır!..

En önemlisi toplumsal kurtuluşumuza yönelik tarihi bir adımdır.

Savcılık, Genelkurmayın verdiği brifinglere katılan gazeteci, akademisyen ve yargı mensuplarını tespit için harekete geçmesiyle, Genelkurmaydan brifinglere katılanların listesini ve kamera görüntülerini istediğine göre…

Demek ki;

Türkiye için, barış süreci için ufukta görünen fecr-i sabahın şafağıdır ve aydınlığıdır.

***

“HSYK VE YARGITAY’A ŞİKÂYET”

Evet,

Brifingle ilgili görüntü, ses kaydı ve fotoğrafların gönderilmesini isteyen savcılık hiç kuşkusuz ki, dokümanların gelmesinin ardından ilgili kişiler hakkında ifade alma işlemine başlayacak.

İfade alma işleminde brifinglere katılan isimlerden yargı mensupları konusunda da HSYK ve Yargıtay’a suç duyurusunda bulunulacak.

Bilindiği üzere o tarihte ilk brifing yargıya verilmişti.

Hani demiştik ya “Danışıklı dövüş” meselesi.

“Genelkurmayda düzenlenen irtica brifinglerine yüksek yargı mensupları ve akademisyenler otobüslerle taşınmıştı.

Hiçbir yargı mensubu o dönem bu duruma itiraz etmemiş ve verilen talimatları tavizsiz uygulamıştı.

Brifinglerde ülke genelinde 125 irtica vakfı, 44 irtica dernek ve cemiyet, 46 irticai örgüt, tarikat ve cemaatin bulunduğu belirtilmişti.

Brifingde irticai yapılanmalara karşı yapılması gerekenler her meslek grubuna göre tek tek sıralanmıştı.

***

OTOBÜSLERLE KARARGAHA TAŞINDILAR

Hatırlarsanız!

İrtica brifinginin ilki 10 Haziran 1997’de Genelkurmay Orbay Salonunda düzenlenmişti.

Yüksek yargıç ve hâkimler otobüslerle karargâha taşınmıştı.

Yaklaşık 400 yargı mensubunun katıldığı ilk günkü protokolde oturanlar arasında önemli isimler vardı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden,

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş,

Yargıtay Başkanı Müfit Utku,

Danıştay Başkanı Firuzan İkincioğulları, daha sonra Yargıtay Başsavcısı olan Sabih Kanadoğlu..

BRİFİNG VERENLER TUTUKLANDI

Evet, o brifingi verenler tutuklandı, bugün içeride.

Ya brifing alanlar nerede?

Sormazlar mı?

Bu halk soracak, günü gelmiştir.

Aynı brifing daha sonra akademisyenler ve gazeteciler için de verilmişti.

Brifingde dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner ile İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik dairesi başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri irticai faaliyetleri anlatmıştı.

Saner ve Türkeri 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklu bulunuyor, hem de Sincan Cezaevi’nde.

Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in 28 Şubat tarihli MGK toplantısının hemen ardından Haziran ayında Genelkurmay karargâhında organize ettiği irtica brifinglerine katılan yargı mensupları baskı ve korkudan brifinglere katıldıklarını iddia etmişlerdi.

Brifinglerde yargı mensuplarına “irtica tehdidinin farkında olun” denilerek, yüksek mahkemenin bu davalarda devleti koruyan kararlar alması salık verilmişti.

Yargı mensupları sunum sonrası kendilerini zorla alkışlattıklarını ifade etmişlerdi.

Ama hiçte uygulamada öyle değillerdi.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Gerçekten, Türkiye geçmişe yönelik çok önemli süreç yaşamış bir ülke.

Onun için merhum Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 30. yıl dönümü münasebetiyle Yeni Akit Gazetesinin yayımladığı “Gençliğe Hitabesinde” bazı bir iki cümlesini burada sizinle paylaşmak istiyoruz ki Türkiye nasıl arkadan vurulmuş hakikatını görebilelim?

Haçlı anlayışların birinci dünya savaşından sonra yapamadıklarını, cumhuriyeti kuran CHP’nin hıyanet anlayışı Türkiye’yi nasıl arkadan vurduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği gibi dönemin Genelkurmay Başkanlığının gerek yargı mensuplarına ve gerek medyaya Genelkurmayın Orbay salonunda vermiş olduğu brifingin ana konusu ve olmazsa olmazı üzerinde durduğu en kritik nokta irtica imişti.

Yani İslam ve Müslümanlık…

İşte Haçlı zihniyet ve Siyonizm’in gizli pençelerinin yapamadıklarını maalesef sözüm ona milletin askeri geçinen, satılmış bazı maşaların uyguladıklarına maruz kalan bir ülke, gerçekten hayret ve ibret vericidir.

Bakınız, Necip Fazıl ne diyor?

“Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında 4 devre…

Birincisi 2.5 asır…

Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet…

İkincisi 3 asır…

Kabasofta ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet…

Üçüncüsü 1 asır…

Allahın Kur’anında ‘Belhüm adallü sebila’ belki onlar hayvandan aşağı yoldadır, dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret ya dördüncüsü son yarım asır…

İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planda ebedi helakete mahkûmiyet…

İşte tarihinde böyle 4 devre bulunduğunu gören, bunlarını yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi evet şimdi beşinci devrenin kapısı önünde Nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İşte Necip Fazıl’ın da değindiği olay şu;

Haçlıların İstanbul’a gelip oturdukları ve ülkeyi işgalinde gerçekten böylesine İslam’a ve Müslümanlara karşı dolaylı yollarla değil, açık ve net olarak düşmanlık sıfatıyla göğsünü gere gere bizlerle savaşırken ama ne çare ki kahpece çekilip gittiğinde ülke içine bıraktığı nifak tohumunun filizlendiği, böylesine hıyanetçi ve ihanetçi insanları temsilci olarak görevlendirmiştir.

Ve ne yazık ki dost görünüp de düşmanca çalışan bir ihanet şebekesi var.

Bu devlet kimlerin eline teslim edildi, diye sorup düşünmemek elde değil sevgili okurlar.

Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden…

O kutsal mekânda otururken, ama ne çare ki kendini nifak tohumları ekmekten, fitne ve bozgunculuk yaratmaktan kurtaramıyordu.

Hedefi; sadece milletin dini ve inancıyla mücadele etmesiydi.

Bir gün Ankara’da bir okulun açılışında hasbelkader kendisi de davetlidir.

Televizyonlara poz verirken, okulun bahçesinde; “Oh ne güzel bir okul, dokuz tane camiye bedeldir” demişti.

Ve bunu söylerken de dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yanındaydı.

İsmail Hakkı Karadayı, Cumhurbaşkanı Demirel’e brifing verirken kendi makamında ızdırablarını (!) dile getirmek üzere;

“Camilerdeki cemaatler gün gittikçe çoğalıyor ve camiler silahlanıyor.

Türkiye’de camilerin inşası gittikçe çoğalıyor ve mantar gibi minareler dikiliyor” diyen sözde Türkiye’nin en kutsal bir kurumunun başındaki hain bir insan.

Evet, hain diyoruz.

Eğer gerçekten hain olmamış olsaydılar, milletin bin senelik inanmış olduğu camilerine, cemaatlerine ve yüce İslam dinine karşı böylesine kin beslemeyeceklerdi.

Fazla başınızı ağrıtmadan, yazımızın bugünkü sonuç itibariyle özetlenmesi gerekirken, şöyle iki cümleyle bitiriyoruz.

Tüm geçmişe yönelik olup biten hıyanetlerin bugünkü baş temsilcisi Cumhuriyet Halk Parti anlayışının varlığıdır ve gizliden gizliye Suriye’deki baasçı rejimin ve Bağdat’taki Şia Alevi anlayışı ile işbirlikçiliğidir ve ülkeyi içten vurma girişimidir.

En derin sevgi ve saygılarımla.