İLK BASAMAK MÜCAHİTLİK SON DURAK İSE MÜSAİTLİK!!!

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü makalemizde samimiyet ve samimiyetsizlikle ilgili önemli konuları dile getirmek istiyorum.

Geçenlerde, yani yaklaşık on gün evvel İstanbul'daydım.

Geçmişe yönelik tanıdığım deneyimli kalem sahibi bir gazeteci dostumla buluştuk, çay içtik, sohbet ettik.

Sohbetimizi koyulaştırdık. Ülkede siyaseti konuştuk, politikayı irdeledik, derken söz muhafazakar geçinen siyasi partilere geldi.

Yaklaşık 30 – 40 yıldan beri solcu Cumhuriyet Halk Partisi'nin baskıcı politikasına karşı halkın birbiriyle kenetlenerek bu aşırı sol görüşlü partiyi artık demokratik yöntemlerle seçim sandıklarına gömmek maksadıyla yola çıkan bazı politikacılar, inançlı, muhafazakar kesimi bir araya getirerek parti kurma girişimine soyunmuşlardır.

Hep böyle olmuştur. Ta Adalet Partisi'nden Nizam Partisi'ne kadar. Nizam Partisi'nden de şimdiki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne kadar…

Ama heyhat!

Bir türlü halkın beklentilerine cevap verememişlerdir.

Hep geri planda, gününü gün edercesine layık olmadıkları kimlikleri, şahsiyetleri, önemli noktalara getirmişler. İnanç ve muhafazakarlık misyonunu yavaş yavaş geriye itmişler. Rant, çıkar ve adam kayırmayı hep ön plana almışlardır.

O dostumla böylece sohbetimiz koyulaşırken kendisinden çok güzel, kapsamlı bir mana taşıyan şu ifadeyi dinledim.

Zaten ben de bekliyordum ki, sohbet arasında bir cümle, herhangi bir kavram çıksın, ben onu bir gün köşeme başlık olarak alayım.

Onun için bugünkü köşeme başlık olarak yazdım.

Arkadaşın söylediği söz gerçek…

Her ne kadar esprili ise de, gerçektir ve ciddidir.

Bana dönüp dedi ki;

"Hocam, sen ne diyorsun ya! Bu halk neyi bekliyordu, nelerle karşılaştı.

Yıllardan beri hep böyle geçiyor, önce muhafazakarlıkla, dindarlıkla, inançla, milli gelenek ve görenekle yola çıkıp parti kurarlar.

Muhafazakar kesimin ve cemaatlerin oylarını alıyorlar ise de, ama heyhat!

Gün gelir, devran döner, olaylar başka şekle sokulur.

Önce siyaset yoluna çıkarken kendilerini ‘Mücahit' olarak tanımlıyorlar.

Sonra ‘Müşahit' oluveriyorlar..

Sonra da ‘Müteahhit'! Daha sonra da halkın karşısına ‘Müsait' olarak çıkıyorlar.

İşte gerçek manzara bu!

Deyim yerindeyse ‘Koyunun kuzu doğurması beklenirken, baktık ki kuzu yerine kurt yavrusu var' misali.

Önce ‘Mücahit', sonra ‘Müşahit' sonra da ‘Müteahhit' daha sonra da ‘Müsait'…

Hani her muhafazakar ve sağ partinin programlarında öncelikle geçen ifadeler ‘Türkiye'de temiz el arayışı ile karanlık odaklarla mücadele ve kirlenmeyi yok etme hedefimizdir' gibi..

Ama bakıyorsunuz ki karşınıza tam tersine en kirli eller o partilerin ön saflarına geçiyor.

O kadar güveniyorlar ki, cemaatlerin ve muhafazakar, inançlı kesimlerin oylarını artık ‘Çantada keklik' gibi görüyorlar.

Parti liderlerini ve genel başkanlarını kolayca yanlış yollara yönlendirip, yanlış insanlarla tanıştırıyorlar ve netice itibari ile de zarar gören o partilerdir ve halkın beklentileridir."

Vur – kaç planı ile cep doldurma ön plana geçiyor.

Onun için o dostumun dediği gibi, önce "Mücahit", sonra "Müşahit" sonra da "Müteahhit", en sonda da "Müsait" oluveriyorlar.

Bu arkadaşımın sohbetinden büyük haz aldım ve niyetlendim ki bunu bir gün olur siz değerli okurlarımla paylaşırım diye..

En derin saygılarımla…