İNKARCILIK CEHLİSTANI TÜRKİYE?!

Evet, değerli okurlar.

Başbakan Erdoğan TUSKON’un 4. Olağan Genel Kurulu’nda konuştu.

Dedi ki;

“Arkamıza milleti alıp, cuntaların-çetelerin üzerine gittik, gideceğiz”

Başbakan’ın dört ana başlık üzerine topladığı konuşması şöyle;

1-Nifak ve fitne tohumlarına prim vermeden yine devlet-millet el ele beraber yürüyeceğiz.

2-Kuran’ın duvarda asılı olanından değil, onun okunmasından korktular.

3-4+4+4 ile TBMM tarih yazdı, 28 Şubat sürecinin en önemli izi ortadan kaldırıldı.

4-Kesintisiz eğitimin bedelini en fazla işadamları ödedi, artık dayatma yok."

***

Erdoğan, bugüne kadar zorbaların, mafyanın, çetelerin, cuntaların üzerine kararlılıkla gittiklerini ve gitmeye devam edeceklerini ifade etti.

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonunun önceki günkü genel kuruluna katılan Erdoğan, bu mücadeleyi yaparken arkalarına serdikleri değil, milleti aldıklarını söyledi.

İşadamlarına hitaben de şöyle dedi:

“Siz arkanıza Galata bankerlerini, hazineyi, kamu bankalarının kaynaklarını almadınız, dayatmalara, baskılara boyun eğmediniz, arkanıza sadece ve sadece milleti aldınız, siz işte bu nedenle büyüksünüz”

Böylesine seslenirken, hükümetin de aynı yolda yürüdüğünü anlattı.

Diğer bir gazetenin dünkü manşetine bakıldığında Sayın Başbakan gerçekten çok sevindirici, inandırıcı ifadeler kullanmış.

Halkına seslenen Başbakan, şöyle diyor:

“KUR’AN’I HAPİSTEN KURTARDIK”

CHP devrinde Kur’an’ı duvara asmak bile suçtu.

Kemal Kılıçdaroğlu ise şöyle diyor:

“Kur’an’ı süslü kılıflarda saklarız, duvara asarız, besmele ile ele alırız”..

Ama unutuyor..

Kur’an öğrenimini kesintisiz olarak 24 yıl yasaklayan CHP'dir..

Yani hem Kılıçdaroğlu hem de sözleri; bu tarihi "yasaklar" açıkca yalanlamaktadır.

Nitekim;

Resmi belgelere göre tek parti döneminde yani CHP iktidarında Kur’an-ı Kerim’i değil kılıfa koymak, rafta tutmak bile yasaktı.

Milli şeflik ve dipçik döneminde Elif-Ba bile yasaklandı.

Türkiye’de Kur’an öğreniminin yasağı resmi olarak 430 numaralı kanunun 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat adı altında Devrimler Kanununun silsilesine katılmak üzere yürürlüğe girmesiyle başladı.

Yasak CHP’li vekillerin bile gençler ibadette ne okuyacak? diye isyan ettiği 1948 yılına kadar katıksız sürdü bu yasa!.

Milli şef İnönü ise icra vekilleri heyetince 25/11/1944 tarihinde kabul edilen o kararla Kur’an Elif-Ba’sı ve herkesin bilmesi ve ezberlemesi gereken 54 farzı yasakladı.

Yüce Kur’an-ı Kerim küfede saklanıyordu.

***

Bu karanlık döneme şahitlik edenlerden biri de Prof. Dr. Hayrettin Karaman..

Bakınız 1941 yılında Çorum’da yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor..

Diyor ki;

“Çocuklara Kur’an öğreten Azime Hoca’nın evini basan Jandarma Mushaf ve cüzleri suç aleti olarak topladı, Azime Hoca’yı baygın şekilde götürdüler.

Ben Arapçayı Ahiskalı Servet Efendi’nin küfede sakladığı Kur’an ile öğrendim”

***

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’nin geçmişe yönelik ibretengiz kirlenme hali bütünüyle şeflik ve dipçik dönemine aittir.

Hep CHP’nin dayatmalarıyla var ola gelmiştir.

Her ne kadar sevgili Başbakan böylesine hatırlatmak babında milletine olup bitenleri başlık olarak dile getirip anlatmak istiyor ise de bunlara karşı denilebilir ki, Sayın Başbakanın bu söyledikleri devede kulak bile değil.

Doğu ve Güneydoğu’da Osmanlı döneminden kalmakta olan medreseler ve o medreselerin müderrisleri durumunda olan büyük çaplı ulemaların köklerinin kazınması ve tarih olması tümüyle CHP’nin küfür cehlistanının bir sonucu olmuştur ve tarihi skandallar silsilesi durumuna girmiştir.

Aslında son iki günde TBMM’nin salt çoğunlukla çıkardığı 4+4+4 eğitim müfredatıyla ilgili kanun ve Kur’an-ı Kerim ile Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hayatının gençlere seçmeli ders olarak okutulması bize göre olması gerekenin yapıldığıdır.

Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkenin insanına yıllardan beri dayatmalı olarak eğitim camiasında uygulanan inkâr ve inançsızlık sistemi bugün Kur’an dersi okutulmaya doğru adım atılmışsa hiç beklenmedik bir kurtuluş müjdesidir.

Artık bu halk kurtuluşa yönelik dev adımlarla ilerliyor.

Sayın Başbakana da yediden yetmişe herkes dua ediyor.

Bunca insanların duasını alan bir Başbakan için ümit ediyoruz ki, bu dünyada da öbür dünyada da hep şerefle anılacaktır.

Tabii ki yapılan tüm bu kutsal çaba hep bir insana da teşmil edilmez!

Elbette ki bu bir ekip işidir ve beraberce yürümenin bir eseridir.

***

Sevgili okurlar!

Bu uygulama Türkiye’yi özellikle eski adıyla Kürdistan olarak anılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanı için de önemli gelişmelere vesile olacaktır.

İster PKK olsun, ister İran yanlısı Hizbullah olsun..

İsterseniz de Ergenekon olsun, ne kadar birer fitne unsuru durumunda olan zararlı akımlar varsa hepsinin gelişmelerine büyük set olacaktır..

Kur’an okuma yasağının kaldırılması, milleti "yek vücut" haline getirecektir.

Zira 1924’lerden günümüze dek tüm Türkiye’de olduğu gibi özellikle bu coğrafyamızda değişik hilelerle bir dipcik ve şefliğin mutlak istibdadı altında inim inim inleyen Müslüman halk derinden inletilmiştir.

Birer ilim ve irfan yuvaları olan bu coğrafya adeta bir cehlistan, küfristan ve ilhadistan ormanına döndürülmüştür.

İçinde insanların birer imanlı insan olarak yetiştirilmesi beklenen bu coğrafyada maalesef insanları öldürmek ve faili meçhul cinayetleri işletmek için adeta haydutlaşma dayatılmıştır.

1908’li yıllarda o günkü diliyle kullanılmakta olan II. Meşrutiyet Anadolu insanları için müjdeleyici bir kurtuluş uygulaması olmuştu.

Ama ne yazık ki, kökü dışarıdan gelen ittihatçı hükümetinin Sultan Abdülhamit’i tahttan alaşağı ettikten sonra Türkiye insanına, özellikle Doğu ve Güneydoğu insanına yeniden cehaletin ve hıyanetin zifiri karanlığı çöktürülmüştür.

Böylece hiç işin içinde olmayan bir büyük devlet, 1914’lerdeki I. Dünya Savaşına sokuldu.

Nitekim;

1915’lerdeki Ermeni olayının ihdas edilmesi,

1918’deki Sevr antlaşmasıyla, 1923’teki İsmet İnönü’nün Lozan’da attığı karanlık imzasıyla Türkiye artık kendi başını belalardan, antidemokratik hukuksuzluktan, keyfi ve cebri istibdatlardan kurtaramamıştır.

***

Bakınız;

Bediüzzaman Hazretleri, “Münazarat” isimli eserinde eski Osmanlı diliyle istibdadı tanımlarken şöyle diyor;

“İstibdat bir tahakkümdür. Muamele-i küfriyedir (küfre dayalı işlem), kuvvete istinat ile cebirdir (güçsüze karşı güçlünün dayatması), gayri vahittir (bir tek anlayışın gücüdür), su-istimalata (kötü kullanımlara) gayet müsait bir zemindir.

Zulmün temelidir, insaniyetin mahisidir (yok edicisi), sefalet derelerinin esfelissafiline insanı tekerlendiren ve âlem-i İslamiyet’i zillet ve sefalete düşürten ve eğrazı sefile, sefil ve zillet garezlerine yönelik husumeti ümmet arasında düşmanlık fitnesini uyandıran ve İslamiyet’e yönelik yaşam tarzını zehirleten hatta her şeye, tüm günlük hayat akışlarına sirayet ile öldürücü manevi cehalet zehrini atan o biçim ihtilafları, tefrikaları, bölünmeleri, İslam ümmeti arasına sokan mezhepçilik zihniyetine dayalı, küfre dayalı bir cehlistan yaratılmıştır”

İşte o cehlistan vadisinden çıkan küfrün, inançsızlığın ve cehaletin vahşet ejderhaları haydutlaşma yılan ve akrepleri önce devletin temeline sızdırılmış ve devleti kökünden sarsmış, milletle devleti karşı karşıya getirerek mutlak bir terörizmi yaratmıştır.

Evet, meşrutiyet bugünkü deyimle demokrasi olarak bilinen gerçek milli irade hâkimiyetidir.

O büyük Üstat o günkü kullanılmakta olan ifadeleri şöyle kullanmıştır;

“Ey milleti İslamiye!

Özellikle Kürt aşiretlerine hitaben şöyle diyor;

Bu meşrutiyet ve demokrasi nimetinden faydalanarak siz de saadet ve mutluluğa gireceksiniz.

Bütün milli iştiyak ve yüce hissiyatlar artık uyanmıştır.

Uykuya bes (gaflete artık yeter).

Siz de artık uyanınız” diyen üstat insanı hayvanlıktan kurtaran bu uyanış siz de nasibinizi artık tam almalısınız.

“İslamiyet’in bahtını, Asya kıtasının tal’ını (şansını) aşacaktır inşallah bu uyanışlar.

Size müjdeler olsun.

Artık bizim bu devleti âliyeyi Osmaniye’den miras kalan ülkemiz ebedi bir yaşam tarzına mazhar olacaktır.

Milletin birlik ve beraberlik uyanışıyla ülke ipka edilecektir (ölümsüz olacaktır)

Siz artık bundan sonra ümitsiz olmayınız”

***

İşte yüzyıl evvel bu ifadeleri kullanan Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadesiyle bugünkü sohbetimize son verelim.

Üsdat,

Kürt aşiretlerine yönelik o gün şöyle seslenmişti:

“Ey milleti İslamiye!

Hürriyetperverlikle üstünlüğünüzü sağlamaya gayret ediniz (İnsan temel hak özgürlüğüyle)

Esas-ı insaniyet olan cüzî bir uyanışınız her şeyi temin eder, sizleri artık dayatmalı küfür sistemlerinden azat eder, siz birer camit cansız bir varlık olmaktan artık kurtulmuş olacaksınız.

Zira o gün üç yüz milyondu, bugün bir buçuk milyardan ziyade ehl-i İslam’ı bir aşiret gibi birbirine bağlayan gerçek unsurda budur.

Siz de kutsal bu rabıtayı bünyenizde muhafaza ediniz”

Sevgili Başbakanımız önceki günkü bu uyarışlarıyla inşallah milletin elinden gasp edilmiş İslamiyet ruhu artık yavaş yavaş geri verilecek, halk AK Partinin uyarmalarıyla, büyük ümitlerle yeniden umutlandırılmış durumda.

Zira bu milletin ruhu İslamiyet’tir, bölücülük ve küfürbazlık değildir.

İlim ve irfanistandır, cehlistan değildir.

Hakiki bir iman sonucudur.

Bu yazımız inşallah birkaç gün daha devam edecektir.

Bediüzzaman’ın “Münazarat” isimli eserinden her konuya birer başlık alarak meseleyi genişletmek suretiyle devam edeceğiz.

En derin saygılarımla.