İNSANLARIN KANIYLA BOYANMIŞ SİLAH!

Evet, sevgili okurlar.
Tarih boyu devletlerin bünyesine yerleşen dikta, zorbalık ve dayatma gibi unsurlar öncelikle kendi milletleriyle savaşmışlar, kanlar dökülmüş, kendi antidemokratik mezalim hallerini toplumlarının üzerine demoklesin kılıcı gibi sallamışlardır.
Bu da tarihin unutulmaz yaşanmış gerçekleridir.
Evet, sevgili dostlar.
Bugünkü yazımızın ana hedefi yakın tarihimizde Türkiye’de yaşanmış antidemokratik hukuk dışı dayatmalardır.
Bu da maalesef devletin önemli bazı kurum ve kuruluşların temelinde oluşa gelmiştir.
Bunların başını çeken de yıllardan beri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde barınan Ergenekon mezalimidir.
Irkçı şovenist jön Türkçülük gibi anlayışlar hep bu kurumlara galip gelmiştir.
Bunlar gibi düşünmeyen kocaman Anadolu insanı hep inim inim inletilmiş ve feryat ettirilmiştir.
Bu nedenle milletiyle bir türlü barışık kanını sağlayamayan bir sistem hep mazlum, masum, yoksul, imkânsız bir milletin başını derde sokmuş, gereken yerde bir hiç uğruna kanlar dökülmüş, anaların bacıların gözyaşları döktürülmüştür.
Ve buna da dur denilmemiştir.
Ve bu olumsuzluk tarihi mezalim ve antidemokratik uygulamayı da ters yüz ederek ona demokrasinin külahını ve adaletin cübbesini giydirmiştir.
Makyajlandırılmış bir oyunla yıllar yılı bu ülke insanını sömüre sömüre kendini canlandırmaya çalışmış ise de fakat hey hat ne çare ki; millet son zamanlarda artık uyanmış, gaflet ve dalalet uykusunu gözünden atmıştır..
Deyim yerindeyse "BASÜN-BADEL MEVT" tıpkı kıyamet günündeki ölümden sonra diriliş gibi artık uyanarak dimdik ayaktadır.
Artık korkmuyor, aldanmıyor, boşuna da ne zamanını ne de servetini ve imkânını harcatmıyor.
Bu olayın bariz delili de bugünkü olayların başında rol oynayan gerçek ve yürekli bir Başbakanın varlığıdır..
Ve bu Başbakan’ın emrindeki Bakanlar Kuruludur.
Bakınız, Lübnan’dan iki gün evvel dönen Başbakan Erdoğan, uçakta gazetecilerin sorularını şöyle cevaplandırmaktadır:
"KARARI SİVİL İDARE VERİR"
Görevden alınan iki general ile bir amiralin görevden alınma işleri artık tamam, demiş. Balyoz sanığı olan üç generalin durumuyla ilgili net konuşan Başbakan Erdoğan, "Bu karar farklı yollarla aşılmaya çalışılırsa sivil idare yasalar çerçevesinde atılacak adımları yine atar" diyor
Devamla; Zorla terfi anlayamıyoruz, diyen Başbakan Erdoğan, "Bekleme süreleri dolduğu için emekli edilmeleri gerekiyordu.."
AYİM’den çıkan aksi yöndeki kararı kast ederek "Zorla terfi etmekte zorlanıyoruz" dedi.
Bize göre Türkiye artık böylesine yürekli Başbakanlara alışmalıdır.
Dünkü Bugün Gazetesinin manşeti şöyleydi,
"GENERALLERE DÖNÜŞ YOLUNU KAPATTI"
Başbakan Lübnan dönüşü gazetecilere gündemi değerlendirirken, açığa alınan balyoz sanığı generallere geri dönüş yolunu kapatan açıklamalar yaptı, işte o sözler şöyle:
"1- Dört yıllık süreleri doldu
2- Terfileri uygun değildir
3- Gerekirse yasa çıkartırız"
AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin (AYİM) hükümetin açığa aldığı generaller hakkında "Geçen Eylül ayında üst rütbeye terfileri yönünde karar alması tartışmasız bir anayasa ihlalidir" dedi.
"AYİM hem anayasayı hem hukuku ayaklar altına almıştır" diyen Bozdağ, açığa alınan iki general ve bir amiralin bu kararının yürütmesinin durdurulması için yeniden başvurdukları AYİM’in çift başlı yargı sistemini yeniden gündeme getirmesi bağlamında konuştu ve böylece iktidarın bu kirlenme oyunlarına karşı dik duruşunu simgeledi.
Elbette ki Sayın Başbakan’ın bu dik duruşuna karşı kamuoyuna buradan yürekten tebrik ediyoruz, kutluyoruz.
Halkın duygularını temsil eden böylesine bir Başbakana "Allah yardımcısı olsun" diye herkes dua ediyor.
Evet, sevgili okurlar.
Fazla da konuyu uzatmaya gerek yok..
Bakınız;
Yazımıza başlık olarak kullanmış olduğumuz "İNSANLARIN KANIYLA BOYANMIŞ SİLAH" boşuna atılmış bir başlık değildir.
Toplumların özellikle Batı dünyasının tarih boyunca öylesine masum insanların kanını bir hiç uğruna dökmüşlerdir ki tüyler ürpertir.
Sovyet birliğinin tarihi süfyan diye adlandırılan Katil Stalin’in emriyle nice katliamlar yapmıştır.
Roma’nın Neronları, beş yüz sene batıl ve yanlış bir Katolik mezhebi uğruna tarihi kılıçlarını insanların kanlarıyla boyatarak parlatmışlardır.
Üzülerek bunu da söyleyeyim, yaklaşık yüz yıldan beri Türkiyemiz de aynı hali yaşamaktan, kendini alıkoyamamıştır.
Rusya parlamentosu ikinci dünya savaşında yirmi iki bin Polonyalının öldürüldüğü Katin katliamının Stalin emri olduğu bildirisini kabul etmiştir.
Katin katliamı toplama kamplarındaki esirlerin katliamıdır.
Esirlere katliam yaşatılmıştır.
1940’ta Rus gizli servisinin öldürdüğü tarihi bir gerçektir.
Rusya’nın devlet tesciline yerleşmiştir.
Artık bugünkü Rusya’nın başındaki Devlet Başkanı Medyedev’in Polonya’dan özür dileyeceği bildirilmiştir.
Tüm bu tarihi gerçeklerin paralelinde, Türkiyemizde de 1925'li yıllardan 1950'li yıllara kadar, hatta günümüze dek nice nice katliam yaşatılmıştır.
Ve tüm bunlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde Ergenekoncu, laikçi, Kemalist generallerin bu ülke insanlarına çektirdiği acılardır.
Çağdaş Dünya Tarihi bunu tescil etmektedir.
Eğer bunların karşılarında mevcut iktidar herhangi bir duruş veya taviz verme durumu olursa iktidarın sonu gelmiş demektir.
Halkın Başbakan’dan istedikleri şudur:
"Artık demokrasiye geçilsin, demokratik açılımlar gittikçe alanını genişletsin.. Yürü Allah seninledir. Türkiye’deki neron, mosolin, Stalin tipi masum insanların kanıyla beslenen hıyanetcilerin kapılarına kilit vur...."
Keza Ordunun bünyesindeki keyfilik uygulaması gibi çift başlı bir yargının da varlığına artık dur denilmesi gerekir.
Ahmet Altan’ın bir önceki günkü yazısından bir iki paragraf sizinle paylaşalım.
"Necip Fazıl bir davasında Savcıya kızınca "Çok savcı gördüm, ama hukuk uyduran savcıya ilk defa rastlıyorum" demişti.
"Hukuk uydurmak Türkiye’de bir yönetim biçimi durumunda.
Özellikle de Ordu, çok seviyor hukuk uydurmayı"
"Ve elindeki silaha güvenerek uydurdukça uyduruyor.
Askeri Yüksek İdari Mahkemesi diye bir kuruluş uyduruyor.
Mesela dünyada bir eşi benzeri yoktur."
Diyen Ahmet Altan köşesinde şöyle devam ediyor:
"Bizim ordu sivil otoriteyi tek başına işlevsiz kılabileceğine inanmış bir kuruluş.
Yıllarca da öyle olmuş.
Ama koşullar değişti, darbe davasında sanık olan generaller var, ordu darbe sanığı generalleri terfi ettirmek istiyor, onların bir darbe davasından yargılanmaları hiç rahatsız etmiyor orduyu.
Tam aksine o generallere kahraman muamelesi yapmayı tercih ediyor.
Yanlış bir şeyi savunuyor bu ordu.
Hükümet bu yanlışlığa karşı çıkıyor ve durduruyor.
Ordu hükümetinin kararlılığını ve haklılığını önemsemiyor.
Generalleri koruyabilmek için Askeri Yüksek İdari Mahkemesini devreye sokuyor.
Böylece tartışma gündemi darbe sanığı generallerken askeri mahkeme de tartışma gündemine girmiş oluyor"
Evet, sevgili can dostlarım.
Yukarıda bir savcıyla tartışan Necip Fazıl hayatı boyunca tevhid ve inanç mefkûrelerini, düşüncelerini serbestçe, özgürce yazmaya çalışmış, korkmamış, çekinmemiş.
Bu nedenle hayatı boyunca da mahkemelerin koridorlarından ve zindanların kilitli kapılarından da kendini kurtaramamıştır.
Onun için adil olmayan antidemokratik uyduruk iddianamelere karşı çıkmış ve hukuku bilmeyen savcıların karşısında dimdik ayakta durmuş ve demiş ki:
"Çok savcıyı gördüm ama, hukuk uyduran savcıya ilk defa rastlıyorum"
Doğrusu bu ifadesinden dolayı merhum Necip Fazıl Kısakürek’i rahmetle anıyor, saygılarımızı sunuyoruz.
Necip Fazıl Kısakürek gib;i Allah’ına inanmış nice erleri bu memleket yetiştirmiştir.
Tıpkı Bediüzzaman Hazretleri gibi..
40-50 yıllını işkence, sorgulama, sürgün ve zindanlara geçiren bir İslam kahramanıdır; Bediüzzaman,,,
Bakın burada ne diyor?

 

"Ecnebilerden, bize tiryak zehir ile beraber sirayet etmiş, uygulamalar var; ama mazlumların istibdada karşı ilan-ı harb etmelerinin sebebi ise açıktır.
Fakat ecnebilerdeki dini hislere karşı husumet ilanının sebebi ise şudur: Ki İsevi dini hususen onun Katolik mezhebi Avrupa’da acayip mezhep ihtilaller vukua getirmiş ve bu mezhep uzun zamanlarda dahili iç siyasetin aleti olarak kullanılmıştır.
İsterseniz tarihi bir nazarla geçmişe göz atalım..
Roma’daki  Neron, İtalya’daki Mosolin ve Rusya’daki Stalin gibilerinin kılıçlarıyla akıttıkları masumların kanı ile nasıl boyandığı görünür.. Sonra tarihe kulak ver, dinle.. Ki Engizisyon cem’iyetinin tazyiki ile insanların yükselen feryat elin ve lanetleme seslerini işiteceksin.
Öylesine olmuş ki, bu cem’iyetin ika ettiği acip mezalimler karşısında beş yüz sene içerisinde akıllar dehşet içinde bırakılmıştır.
Benim nazarımda o vahşi cem’iyet hala da ölmüş değil. Yani Katolik cem’iyeti.
Bilakis medeniyet suretinde tenasuk etmiş (reerkarnasyon) veya da medeniyet ve siyasetin hile ve Hudalarıyla sarılarak zamanımıza gelmiştir"
Evet, sevgili okurlar.
Zamanımızda da özellikle Türkiyemiz’de de aynı istibdad ve aynı hukuk dışılık, antidemokratik yaşana gelmiştir ve hala da yaşatılmak istenmektedir.
Roma’nın Neron’u, İtalya’nın Mosolin’i, Rusya’nın Stalin’i varsa bizde de Ergenekoncu CHP’nin eski lideri İsmet İnönü ve onun paralelindeki Kemalist ve laikçi geçinen generallerin varlığı söz konusudur.
Kimse bu tarihi inkar edemez.
En derin saygılarımla.