İNSANLIK TARİHİNDE ZULÜM VE ADALET!?

Evet, sevgili okurlar.

Kâinat içerisinde insanlık tarihinde yaşaya gelen mücadele hep "hakla-batıl" mücadelesi olmuştur.

Zulümle adaletin mücadelesi olmuştur.

Her ne kadar görünen gerçek zulmün dayatması ise, despotizmi daima adalete galebe çalmıştır.

Hani demişler ya “Arsızın arsızlığından utanmadığı için şirreti de edepsizliği de acımasız olur”

Hep kendini suret-i haktan göstererek demokrasinin, çağdaşlığın, hukukun, adaletin, cumhuriyetin, daha neler neler?

Kavramların gölgesine sığınarak "zulümlerini" icra etmişlerdir.

Zulmün en dehşetlisi de "yasaların ve devletin gölgesinde" işlenenidir.

Zulmün başına adalet külahını giydirip de gizlenen zalim, hayat boyunca yaşadığı müddetçe "iğrençliğini" hep yapmıştır.

Tıpkı kuzu postunu giyen kurt misali gibi…

Bu itibarla bu süreç devam ederken adalete galebe çalmış, galip gelmiş ve beşeriyetin ömrü hep böyle göstere gelmiştir.

Tarih boyu geniş bir alanda adil, temiz insanlar, batıl ve karanlıklı bozguncu insanlarla bu geniş alanda mücadele ede gelmiştir.

Zaman zaman fesat çıkaranın bozgunculuğu galebe çalmıştır.

Hali âlem meydanda!

Görünen odur ki bugünkü küfür sistemlerinin İslam dünyası üzerine yağdırdığı mezalim, fesat ve bozgunculuk bunun bir nevi kanıtıdır.

Zulmün daha dehşeti ve en iğrenci; şer düşünceli insanların üstünü kapalı tutup, içten yaptıkları bozgunculuktur.

* **

Özellikle Haçlı ve Siyonist emperyalizminin, İslam dünyası içerisinde, en önemlisi Osmanlı Devleti üzerine yarattığı iğrençlikler ve aktörlerin senaryosu, tarihin derin sayfalarında mevcuttur.

Hedeflerine ulaşabilmek için neleri yaptıkları, neleri kullandıkları biliniyor?

İllaki mazlum, mağdur ve dürüst insanları kendi tarafına çekip, sömürmeye çalışan ve zalimlerin yarattığı mezalime istihdam ettirmeye çabalayan, üstü kapalı, meçhul kimlikli, kendini suret-i haktan gösteren, sözüm ona Müslüman geçinen bazı satılmış çevreler olmuştur.

Bu çevrelerin ne yaptıklarının farkında olmamakla beraber, ortaya konulan zulümle adaletin mücadelesi paralelinde onlar daima çıkarı nerde görürlerse oraya endekslenmişlerdir.

Ama bilmeden mezalim yaratan odaklara kölelik, piyonluk ve ajanlık yaptıkları da kimsenin dikkatinden kaçmamaktadır.

Evet, fesadın ve bozgunculuğun hayat boyu beşeriyetin ömründe galebe çalmakta olduğunu, yukarıda açıklamaya çalıştık.

Bizim bu sözümüzü kanıtlayan da inandığımız ve bağlı bulunduğumuzu yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim'dir.

İşte, “Muminun” suresinin 70 ve 71. ayeti…

Bize bu mücadelenin halet-i ruhiyesini açıklamaktadır.

Yaşam boyu verilen mücadele, hem de bazı önemli zamanlarda ve önemli mekânlarda kendini göstermiştir ve bu ülkede geçici de olsa daima galip gelmeye çalışmıştır.

Öyle hal getirmiş ki İslam dünyasını, küfür ve zulüm dünyasına mağlup durumuna sokmuşlardır.

Onun için çağımız zulmün bu bozguncu, fesat müessesesinden çok çile çekmiştir.

Bu nedenle Üstat şöyle buyurmuştur;

“Zalimler için yaşasın cehennem!”

Eğer bu zulmün, mezalimin, fesat ve bozgunculuğun, birer fitne unsuru olarak insan dünyasının içine kaim olduğu müddetçe ki zaten tarih boyu kendini idame etmekte olduğunu kimse inkâr edemez.

Anılan ayeti kerimenin mealini size açıklamadan geçmek istemiyorum.

“Yoksa “O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır, o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.

Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi.

Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar”

Bu yüce iki ayetin mana okyanusundan anlaşılan şudur ki kocaman yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in adaletine, görüşlerine ve söylemlerine inanmadıkları için iftira ederek, kendisine 'delilik' isnat ediyorlardı.

Ki hakkı gördükleri zaman haktan yüz çevirip, inanmıyorlardı.

Ama Allah’ın koruyucu kanunu da şudur ki eğer hak ve adalet o zalimlerin servet, şöhret ve şehvetlerine tabi olursa gökler ve yerler bozgunculuğa uğrar, fesada girer.

“Oysaki biz Hz. Muhammed (s.a.v)’i onların arasına getirdik, ama onlar yüz çevirdiler”

Bu yüz çevirmeleri ve ona inanmamaları onları toplum içinde birer fesat ve fitne unsuru yaptı.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bediüzzaman’ın bakış açısı bize şunu gösteriyor ki İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı mezalim ve antidemokratik baskıcı rejim, Müslümanlara siyaset hakkını vermiyor.

İllaki güdümlü bir siyasetin içinde bocalayıp kalmaya zorluyor.

Mevcut rejim ve sistemler bize bunu gösteriyor.

Bu nedenle Üstat Bediüzzaman Hazretleri, siyasete bakış şeklini böyle göstermiştir.

“Euzu billahi mineşşeytani ves-siyaseti.

Yani şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.

Bu ilkeyle yola çıktık, ruh âlemime daldım.

Ben siyasetin bu memlekette ne kadar yanlış ellerde dolaştığını fark ettim.

Yüce Kur’ana daldım. Bütün hayatımı ona endeksledim.

Buna rağmen beni rahat bırakmadılar.

Beni bir sürgün hayatıyla karşı karşıya bırakarak, memleketimden Orta Anadolu’ya sürgün ettiler.

Bununla yetinmediler, CHP döneminin yani 1940’lı ve 1945’li yılların yani dipçik ve şeflik döneminde beni peşin hükümlü bazı savcıların eline verdiler.

Tüm hakkaniyet içerisinde adalet ve hukukun bana sahip çıktığı halde illa ki uyduruk bahanelerle beni tutukladılar.

Afyona getirdiler.

Afyon mahkemesi tutuklarken bana şunu isnat ediyorlardı;

1- Sen siyasi bir cemiyet kurmuşsun.

2- Sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun (yayımlıyorsun)

3- Siyasi bir gaye peşindesin.

Diye yafta türü bahanelerle ve hain planlarla dayanaksız, tutarsız suçlamayla beni suçluyorlardı”

* * *

İşte bakın değerli okurlar.

Türkiye’nin zulüm ve karanlık dönemlerinde devletin en güvenilir kurumları olan “Adalet Kurumu” olmakla beraber tıpkı bugün gibi bazı savcılar ideolojik düşünceleri paralelinde adaleti, hakkaniyeti tanımadan Bediüzzaman gibi ve ona bağlı Nur Talebeleri gibi hep böyle karanlık suçlamalarla suçlamışlar.

Tıpkı bugünkü AK Partinin de karşı karşıya kaldığı durum gibi.

Adalet adı altında zulüm işleniyorsa ve birileri tarafından o zulme alkış tutuluyorsa, Allah korusun!

Türkiye nereye gidiyor diye kendimizi bu sorudan arındıramıyoruz?

Ne yazık ki görünen gerçek şudur ki Türkiye’de mevcut ulusal medya ve CHP gibi bir ana muhalefet birleşerek, sözüm ona cemaat geçinen ama tümüyle gizli odaklara dayanan ve ilhamını ABD’den alan bir cemaati de kullanarak Türkiye’yi belirsiz meçhullere doğru itmeye çalışılmaktadırlar.

Bu itibarla Üstat Bediüzzaman Hazretleri, bu sistemin acımasız bazı uygulayıcılarının yaptıkları yasa dışı ama kılıfına uydurmak suretiyle işledikleri mezalim yüzünden yaklaşık elli-altmış yıl önce Türkiye kamuoyuna ve İslam dünyasına şöyle seslenmiştir, hem de Afyon Ceza Mahkemesinde tutuklu iken bunu söylemiştir;

 “Bir tek gayem vardır.

O da mezara yaklaştığım bu zamanda İslam memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşların seslerini işitiyorum.

Bu ses, Âlem-i İslam’ın iman esaslarını zedeliyor, halkı bilhassa gençleri imansız yaparak, kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek, gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum, bu mücahedem ile inşallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da korkarım ki bu Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.

Mevkuf (Tutuklu) Said-i Nursi”

Evet, sevgili okurlar.

Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin şeflik ve dipçik dönemindeki altı oklu CHP’nin karanlık mezalimi içerisinde çile çekerek, bunları yazabilmiştir.

Ama bunu da burada sizinle paylaşmadan geçemiyorum.

Hiç kuşkusuz ki, CHP'nin yıllar yılı bu rejimi, milletin kanına dokunmuş, halk hiç bir zaman içine sindirmemiştir.

Bu millet, 1950 ve 1960’lı yıllardan tut, günümüze kadar demokratik yöntemlerle emanetini teslim ettiği eller ve partiler ne yazık ki bir türlü bu emanetlerine sahip çıkamamıştır.

Demokrat Partisi gibi, Adalet Partisi gibi, hatta Selamet ve ANAP partileri gibi ta günümüzdeki mevcut AK Partisine kadar.

Hepsi aynı.

Halk büyük oy çoğunluğuyla milli iradeyi ellerine teslim etmiştir.

Emanet olarak bu partilere güvenmişler, emanetini tevdi etmişler.

Ama ne çare ki bunlar milletin o kutsal emanetini hakkıyla göğüsleyerek, omuz omuza vererek, milli iradeyi bir türlü gerçekleştirememişler ve sahil-i selamete çıkaramamışlardır.

Tüm bu partiler aynı pota içerisinde eriyip-gitmişlerdir.

Dikkat edin, esamileri bile okunmuyor.

Ama CHP'ye bakıyorsun varlığını sürdürüyor.

Dün olduğu gibi bugün de, millet iktidara getirmemesine rağmen, millete rağmen mevcuttur.

Dediği dedik, yaptığı yaptıktır.

Ama onun dışındaki partiler, hep onun vesayetiyle oluşan, Anayasa ve yasalarla, milleti kandırarak yönetmişler/yönetmektedirler.

Tıpkı bugünkü AK Parti gibi.

11 yıldan beri iktidarda olan ve hem de oyları Yüzde 50’den aşağı düşmeyen bu parti ne yazık ki CHP’nin 90 yıl önceki anayasasıyla milleti yönetmeye çalışıyor.

Ve bu yanlış uğraşları da onlara geri tepiyor.

Tıpkı bugün olduğu gibi...

Eğer, AK Parti lideri olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde askeri vesayetin altındaki kanunlarla bu milleti yönetmeye çalışmışlar ve bir türlü eski statükoculuğundan vazgeçmeyip, devleti ve milleti yönetmeye kalkışıyorlarsa bize göre yanlıştır ve bu yanlışlar da onlara hep geri tepmektedir.

Olan yine bu mazlum, mağdur, biçare millete oluyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.