İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ?

Sevgili okurlar.

 “ZALİMİN ZULMÜ HEP YANINA KAR MI KALACAK”  başlıklı üç günlük yazı serimize, bugün nokta koyuyoruz...

“İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ?” başlığı altında yeni bir fasıl açıyoruz...

Yazı başlığımızın derinliği yüksektir...

Özellikle, başlıkta kullandığımız soru mahiyetli “kurulabilir mi?” ifadesine verilecek cevap nettir...

“Hayır, olamaz...”

Zira hal-i âlem tartışmasız şekilde meydanda...

Nereden bakarsanız bakın; “vahim” bir tablo söz konusudur...

Yüz elli yıldan beri İslam dünyasını başsız bırakmak için uğraşan İslam düşmanları, hem dıştan, hem içten var güçleriyle çalışa gelmişlerdir...

Ve hala da çalışmaktadırlar.

İtiraf etmek gerekirse, yüz elli, iki yüz yıldan beridir İslam’la uğraşanlar ve İslam düzenini yok etmeye çalışanlar, ne hazindir ki hedeflerine ulaşabilmişler diyebiliriz.

Çünkü bugün yeryüzünde İslam düzeni ne devletlerin bünyesinde söz konusu, ne de milletlerin yaşamının ekseriyetinde!…

İslam sosyolojik bir din iken maalesef bugün “o vasfı” yaşatan yok...

Yaşayan derseniz; orda bile tereddüt söz konusu..

Zira sosyal günlük hayat akışlarında tüm ülkeler ama tüm ülkeler fersah fersah İslam’dan uzaktır ..

Kahredici şekilde uzak durmayı da tercih ediyorlar.

Yeryüzünde sergerdan durumuna girmiş başıboş bir insanlık âleminin varlığı söz konusudur.

Onun için de insanı koruyan bir düzenin varlığından bahsedemiyoruz..

Hiç kimse bu hakikati gizleyemez, varlığını da iddia edemez.

Zira vaz’i olarak insanların kendi kendine koymuş olduğu uyduruk yasalar, uyduruk insan temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü gibi içi boşaltılmış kavramları bünyesinde tutan sistemlerin idaresi, hâkim kılınmaktadır...

Ve sistematik olarak milletlerine, devletlerine “huzur ve barış” ortamı sağlayamadıkları gibi, insan temel hak ve özgürlüğünü koruyan, muhafaza eden de yok zaten!

Sadece rant var ve sömürü düzeninin hâkimiyeti var.

Çünkü emperyalizmin hâkimiyetinin varlığıyla karşı karşıya kalan bir dünyadayız.

Üç günlük yazı serimize başlık olarak kullandığımız; “ZALİMİN ZULMÜ HEP YANINA KAR MI KALACAK?” ifadesi, anlattıklarımızı hükmen anlamlı kılmaktadır...

Zira İslam’sız bir dünyanın insanlık düzenini sağlayamayacağı gibi içinde zalimlerin zulümlerini barındırır, varlıklarını da kaçınılmaz kılar..

Tek kelimeyle özetlemek gerekirse;

“Zalimin zulmünün yanında kar kaldığı bir dünyada yaşamaktayız.”

İster Arap’ı olsun, ister Acem’i olsun, ister Türk’ü olsun, ister Kürdü olsun, ne olursa olsun…

İslam’sız bir dünyada insanı koruyan bir gerçeğin varlığı söz konusu olamaz.

Ne mümkündür de!

Ki hal-i âlem meydanda cereyan ediyor...

Allah’ın her günü insanların yaşamakta olduğu düzensizlik, başıboşluk orta yerde, kendini deşifre ediyor…

Hiç kimse de bunu inkâr edemez.

Özellikle bunu söyleyebiliriz ki;

Osmanlı imparatorluğunun 624 senelik yeryüzünün hâkimiyetini elinde tutması ve insanlık arasında zerre kadar ayrım yapmadan, hukukun üstünlüğünü gerek gayrimüslimler üzerine, gerekse Müslümanlar üzerine daima ön planda tutmuştur.

Nitekim bu rotada giden Osmanlı, cihanşümul vasfını alan bir devlet olarak, 624 yıl yeryüzüne hükümran olmuştur.

Çünkü tüm uygulamalarında olmasa bile ekseriyet-i mutlakası (ağır basan) İslam hükümlerine dayanmıştır...

En önemlisi de, aile düzeni...

Aile düzenindeki bütünlük, aynı zamanda sosyal ahlakın egemenliğini sağlamıştır...

Bu değerlerin ittifakı devlete, millete ve ülkeye sağlam ekonomiyi kazandırmıştır, teknolojisini kazandırmıştır, tarihini ve kültürünü muhafaza altına almıştır.

Sapasağlam bir devlet ve bir millet oluştu...

Bölünmez bir coğrafya bütünlüğüyle yedi düvele meydan okudu...

Ama ne vakit ki Osmanlının bünyesine masonik kafalar sızdırıldı ve ucuz kölelik ruhunu taşıyan piyonların varlığı, devletin temeline nüfuz edince ipin ucu kaçtı.

İşte o zaman devlet gerilemeye başladı.

İslam’sız bir devlet haline geldi..

İnsanların hakkını, hukukunu koruyamaz duruma geldi..

Bu itibarla devletin tüm ciddiyeti, Selanik Yahudi devşirmelerinin eline geçti..

O Yahudi devşirmeler de içimizdeki yerli olup milli olmayan, Ermeni ve Yahudi komitelerin köleleri durumuna giren hain unsurlar oldu..

Bugünkü mevcut yaşanan ve yaşatılanlarla yüz yüze gelen Türkiye’mizin ve İslam dünyasının hali ne yazık ki hala o günün uzantısına ilişkindir..

Siyasi partilerin varlığının bize göre hükmen ve fiilen milli iradeyi temsil edebilecek bir “Kıymet-i Harbiyeleri” yoktur.

Zira bugüne kadar gelen giden gerek iktidarlar olsun, gerek muhalefetler olsun, milli değerlere, milli inançlara, İslam gerçeğine yönelik herhangi bir hizmetleri olmamıştır.

Ciddi manada bir değer biçilmemiştir.

Hep laisizm, Kemalizm, Sekülarizm, çağdaşlık, cumhursuz cumhuriyetçilik ve İslam’a da “çağ dışı” denilmiş ve siyaset yalnızca bununla yetinmiştir.

Bu itibarla başlık olarak kullandığımız “İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ?” ifadesine cevap olarak;

Elbette ki İslam’sız bir dünyada insanı koruyan bir düzen kurulamaz.

Söz konusu dahi olamaz.

Bir önceki başlığımıza da paralel olarak insanlar arasında yapılan mezalim, uygulayıcılarının yanına hep kar kalmıştır.

Onun için ülkemizde, ekonomiksel, teknolojik, kültürel, ahlaki değerlerin varlığı, Allah’ın her günü gerisin geri gidiyor.

* * *

Sevgili okurlar.

Burada bir parantez açarak, bir nebzecik de olsa sizi yüz yıl önceki yakın tarihimize götürmek istiyorum...

Ulu Hakan Sultan Abdülhamid’in dönemine gidelim...

 Ulu hakan, 33 yıl boyunca devleti yönetti..

Tüm İslam dünyasının yönetimini İstanbul payitahtına taşıdı.

Beş milyon küsur kilometrekarelik bir coğrafyaya hükümran oldu, amma velâkin bir baktı ki karşısına İttihat Terakki Partisi çıktı.

İttihat Terakki Partisinin büyük bir bölümü Müslüman inançlı olarak görünmüş ise de hatta birçok ulemaları da yanıltarak kendi taraflarına çekebilmişlerdir.

İttihat Terakki Partisi Osmanlıda ve Türkiye’de kurulan ilk siyasi parti.

Kuruluşu 1890’da olmuştur.

Üye potansiyelini gizliden gizliye çoğaltabilmiştir.

Harp okulundan, askeriyeden, sivillerden ve ne kadar varlıklılar varsa, 7 yıl içerisinde kendi bünyesinde geliştirip, güçlendirdi!.

1897’de de büyük bir uzantısını Fransa’nın başkenti Paris’e taşıdı.

Paris’te bulunan Selanik Yahudi devşirmelerinin adeta köleleri durumuna girmiş bir grup, Osmanlı aleyhinde çok büyük çalışmalar yürütmeye başladı...

Sultan Abdülhamid bundan rahatsız olunca, devletin genel emniyet görevini üstlenen Ahmet Celaleddin Paşa’yı Paris’e gönderiyor.

Devlete karşı kurulan İttihat Terakki partisinin baş yetkililerinin tespiti için gönderiliyor.

Bu nedenle bu parti dış mihraklarla, yani Paris’te, Londra’da gizli faaliyetleri güçlendirerek çalışmalarına devam etmiştir.

Ve nihayet 1902’de Paris’te “Osmanlının hürriyetperverleri” adı altında Yahudi devşirmeler tarafından büyük bir kongre yapıldı...

Böylece bu yapı, her gün biraz daha büyüdükçe büyüdü...

O kongrede alınan kararlar doğrultusunda diğer Avrupa devletlerinden de himaye gördüler...

Büyük devletler, Sultan Abdülhamid’e karşı işbirliği yapma kararı aldı...

Selanik’te, Manastır’da şubeler kuruldu...

Ve partinin himayesi altında, direktif ve talimatları doğrultusunda Selanik ve Manastır’da bulunan Osmanlının üçüncü ordusu olan genç subaylar adını taşıyan devşirme anlayışlı subayların çoğu “şeriat isterük” sloganlarıyla İstanbul’a doğru yürütüldü...

Ne yazık ki, hedeflerine de ulaşabildiler...

Kocaman yerli hainler tarafından İslam düzenine inanmayıp tanımayan yerli piyon hainlerle yabancı mason localarının işbirliğiyle “devlet içten” çökertildi.

Ve bugünkü Türkiye’nin mevcut hali oluştu...

İslam’sız bir düzenle karşı karşıya kalmış olması nedeniyle mevcut sıkıntıların zincirleme halinin görüntüsü, tamamen o günlere dayanmaktadır...

Çünkü İslam dışı bir siyasetin varlığı, ülkeyi bu hale getirdi?!

Bunun çaresi;

Mevcut siyasetin ve siyasi partilerin, yani yasama erki durumundaki TBMM’nin siyaset mevcudiyeti işbirliği yaparak bu milletin dinine, inancına, tarihine ve kültürüne sahip çıkmaları gerekir.

Aksi takdirde CHP’nin kimliği zaten belli, arka bahçesi durumundaki HDP’nin de zaten kimliği açık.

AK Partinin de bu haliyle şaibeli bir şekilde yaşaması, halkın inancına, güvenine halel getirmiştir.

En derin saygı ve sevgilerimle.