İŞLER BU KEZ TAM KARIŞTI!

Değerli okurlar.
Malumunuz; dünkü sohbetimize "İŞLER YİNE ÇETREFİLLİ OLDU" diye başlık atmıştık.
Bugünkü sohbetimize de başlık olarak "İŞLER BU KEZ TAM KARIŞTI!" ifadesini kullanmak istiyoruz.
Neden mi?
Çünkü dünkü attığımız başlığın hedefini, esprisini tümüyle yazının başından sonuna kadar içini dolduran çok önemli mesajları sizlere aktarmıştık.
Bu kez tıpkı dünkü yazıya benzer bir başlık kullanıyoruz.
Evet!
Gerçekten Türkiye ile İsrail arasında oluşa gelen olaylar başıboş hadiseler değildir.
Zira İsrail’in yıllardan beri Ortadoğu İnsanı üzerine, özellikle Filistin’in mazlum insanları üzerine oynadığı rol ve sahneye koydukları senaryo oyunu İslam dünyasıyla ezeli düşmanlığın bir ifadesidir.
Gerçekten işler bu kez ciddi olarak tam manasıyla karıştı.
Bakalım dünya bu fesat, fitne  girişimini nasıl karşılar.
Ve yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine karşı yapılan alçakca saldırıyı nasıl algılar?
Nasıl karşılar, nasıl bir tavır alır doğrusu bu merak sorgusu.
Hükümetin, Başbakanın, Başbakan vekili Bülent Arınç’ın basına vermiş olduğu mesajlar açık ve nettir.
Bu tavır demek hükümetin dik duruşu demektir.
Metanetli, sükûnetli, sağduyulu, ciddi bir tavır olarak algılanmaktadır.
Ama olayın gerçekten şiddetine ve vahametine göre yenilir-yutulur gibi değil.
Özellikle Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu BM Konseyine çağrıda bulunmuş ve derhal toplatıp görüşleri alırken Amerika temsilcisi zigzaglı görüşünü yine ortaya koymuştur.
Yani kıyıdan kenardan giderek Nalıncının keseri gibi hep tek tarafı yontmaya çalışıyor.
Şöyle diyor:
"Gemiyi bağlamak, yardımı engellemek böyle hafif ifadelerle, esnek davranışlarla iyi değildir."
Ama İsrail’in güvenini de garantiye almak her halükarda gerekir ve kaçınılmazdır, demesi kendini bu saldırıya karşı sanki İsrail’den yana tavır koymuştur.
Böylece kendini ele vermiştir.
Ve bazı görüşlere göre tarih boyunca Amerika hiçbir zaman İsrail’i dünyanın her tarafında yalnız bırakmamıştır ve yine de bırakmaya niyeti yoktur.
Fakat hükümetin yürüttüğü politika ve uygulamak istediği siyaset, gerçekten çok ciddi ve radikal olmalıdır.
Hafif bir gevşemeyle geri adım atma sayılır ki Türkiye dünyaya yeniden rezil ve rüsva olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Bu nedenle hükümet ciddi kararları alarak ve büyük kararlılıkla olayın üzerine gitmelidir ve milletle el ele vererek milleti arkasından taşıyarak büyük bir dayanakla olayın üzerine gitmelidir.
İlla savaşmak, kan dökmek, şart değildir.
Gerektiğinde ondan da kaçınılmaz.
Çünkü devletimizin, ülkemizin, milletimizin ne tarihine, ne de şerefine yakışmaz bir şekilde gevşeme ve geri çekilme söz konusu olamaz ve olmamalıdır da.
Yalnız kendi görüş ve düşüncem olarak şunu açıklamadan geçmek istemiyorum.
Türkiye, İsrail’e karşı verebileceği böylesi bir mücadeleyi sonuna kadar sürdürebilecek mi acaba?
Zira benim bildiğim kadarıyla yıllardan beri TSK’nın bünyesinde oluşa gelen ve gizlene gizlene gittikçe palazlanıp büyüyen Ergenekon unsurları kesinlikle İsrail’den yanadırlar.
İsrail ile işbirliği içerisinde olduklarından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bazılarının Genelkurmay Başkanı olabilmek için ve devlet bünyesinde daha zirvelere tırmanmak için zaman zaman İsrail’in ağlama duvarına kadar gittikleri bilinmektedir.
Tebdili kıyafetle ağlama duvarının huzurunda dimdik ayakta durarak büyük bir memnuniyetle baş eğmişlerdir.
Örnek mi istiyorsunuz?
İşte geçmişe yönelik; İsmail Hakkı Karadayı.. Ağlama duvarının dibindeki haşmetli duruşu gazete manşetlerine yansımadı mı?
İsrail’in yıllardan beri yani II. Meşrutiyetin kuruluşundan günümüze dek yaptıkları derin çalışmalar bugüne dek hep plan ve projeler içerisinde uygulanmıştır.
Böylece kocaman tarihi bir Osmanlı imparatorluğunu yıkmışlar ve Sultan Abdülhamit’i alaşağı etmişler.
İttihat ve Terraki Cemiyeti’nin birçok üyesini piyon olarak kullanabilmişler. Gün gelmiş devran dönmüş, darbeler, ihtilaller yapılmış ve buna da devrim ve kurtarıcılık adı verilmiş.
Nitekim Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra İsmet Paşa’nın devleti eline geçirdikten günümüze dek hep böyle İsrailsiz iş yapmamışlardır.
Gerektiği an gerektiği yerde piyon ve ajan kullanmışlar. Namuslu devlet adamlarını idam ettirmişler, asmışlar ve kesmişler.
Türkiye’miz olduğu gibi tüm Ortadoğu ülkeleri üzerine oyun oynamışlar ve aynı ülkenin içinden birçok hıyanet erbabını para karşılığında elde etmiş ve bir yerlere kadar getirmişlerdir.
İsrail’in bugünkü hali geleceğine yönelik hiç de içaçıcı değildir.
Ortadoğu’da, Filistin’de yıllardan beri yaptıkları mezalim ve gerçekleştirdikleri soykırım hiçbir zaman gözden kaçmaz.
Hep suç işliyor İsrail.
Nitekim zaman gösterdi ki eskiden olduğu gibi günümüzde de İsrailoğulları kendi eliyle fermanını okuyor.
Darağacındaki idam ilmiğini kendi eliyle çekiyor ve intihar ediyor.
İsrail’in bu tutumu bize o inandığımız Yüce Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetini hatırlatıyor.
İsrail aleyhinde yüksek sayıda Tevrat ve İncil’de olduğu gibi Kur’an’da da aynı şekilde görülmektedir.
Hatta daha keskin bir biçimde İsrail’e tarihini hatırlatıyor ve ikaz ediyor.
Tevrat ve İncil’de olmadık bir şeyi Kur’an’da görüyoruz.
Evet, sevgili okurlar.
İsrail’in bu tutumu karşısında kendi eliyle kendi fermanını okuyor ve ilmiğini kendisi çekiyor.
İfademiz "Bizi Kur’an’ın El Maide Suresinin 82. Ayetine götürüyor.
Bu Ayet-i Kerime’nin orijinal metnini değil de ancak mealini özetleyerek sizinle paylaşmak istiyoruz.
Ayet mealen aynen şöyledir:
"Kesinlikle ve elbette iman edenlere düşmanlık cihetiyle insanların en şiddetlisi Yahudi milletidir. Allah’a ortak koşanları bulacaksın. Muhakkak ki, iman edenlere sevgi cihetiyle onların en yakını olarak da doğrusu biz Hristiyanız diyenleri bulacaksın.
Bunun sebebi şüphesiz onların içinde âlimlerin ve ibadet ehli rahiplerin bulunması ve gerçekten onların hakka tabi olmakta Yahudi ve dinsizlere nispetle kibirlenmemelidirler."
Diğer konu yani bu ayeti kanıtlayan İsra Suresindeki 5, 6 ve 7. ayetlerdir.
Maide suresinde geçen ayet İsrailoğullarının inanan insanlara karşı ve hatta tüm insanlığa karşı takındığı düşmanlık tavrı Allah’a inanmayan kitapsız, inkârcı müşrikler paralelinde olduğunu ifade etmektedir.
İsra suresindeki ardı ardına gelen üç ayet ise tarih boyu İsrail’in karşılaştıkları zillet ve meskenet zorbalıklarının cezasıdır.
Allah-u Teala önce o topluma o millete açık olarak kurtarma müjdesini veriyor. Ama baştan çıkmamak kaydıyla, sevgi ve dostluk sözünü veriyor. Ama insanlara galebe çalarak kan dökmemek şartı ile diyor. Ve tarih boyu gördükleri mutluluklar ve ele geçirdikleri idare ve milletleri köle olarak kullanma şekli ise haddini aşarak acımasızca mezalim yağdırarak insanları öldürüp kendilerinin vaadini gerçekleştirdiklerinde.. Kesinlikle Allah onları suçüstü yakalatıp onların başına daha hayırlı otoriteli insanları musallat eder.
Kendilerini mal mülklerini, kent ve evlerine girerek altını üstüne getirip dünyaya rezil rüsva edilecekler.
Nitekim İsra suresindeki ayetler Yahudi milletinin sonunun getirilmesinin bir ifadesidir.
Tarih buna şahittir.
Birçok peygamberi öldürmüşler. Onların bu acımasızlığından dolayı Allah Babil Krallarından Buhtıneser musallat etmiştir ve onları o günün gerçeğine kadar tarihten silmiştir.
Sonradan tövbe etmişler. Yeniden kendilerine bir varlık kazandırmışlar. Kendine çekidüzen vermişler. Bu kez Hz. Zekeriya ile oğlu Hz. Yahya’yı öldürmüşler.
Bu mezalimleri karşısında bu kez Allah-u Teala Faris devletini Sasani devleti olan İranlıları bunların başına musallat etmiş ve yok etmiştir.
Tıpkı bugünkü halleri gibi..
İsrail kendi eliyle fermanını asmış ve ilmiğini kendileri çekmek durumuna gelmiştir.
Zira tarih tekerrürden ibarettir.
Buhtıneser nasıl ki tarihte ordularıyla beraber Beni İsrail’in yaptığı mezalimden dolayı tarihten silmiştir.
Bu kez geri kalanların tevbe etmesiyle yeniden oluşmuşlar. Ama yine de bu kez rahat durmamışlar, zulmetmişler.
Allah tarih boyunca onların yaptıklarını kesinlikle yanlarına kar olarak bırakmamıştır.
Kur’an bunu net olarak bize bildirdiği gibi tarih kitapları da tüm çıplaklığıyla bize bildirmektedirler.
Görünen odur ki İsrail artık portresini çiziyor ve son tarihini okuyor ve en yakın bir gelecekte ölmeyen muasır çağdaş insanlarımız kesinlikle İsrail’in akıbetini görecektir.
Kur’an açık ve net olarak Beni İsrail kavmini uyarıyor ve net konuşuyor.
Bakınız, İsrailoğullarına hitaben Yüce Allah şöyle sesleniyor.
Ayet 5:
"Biz, İsrailoğullarına dedik ki o ikisinden birincisinin vadesi geldiği ve baştan çıktığınız zaman üzerinize şiddeti, kendileri de isyankar hatta ehli bizim mahlukumuz olan birtakım kullar gönderdik de siz evlerin aralarına kadar girip araştırdılar bu sizlere mahkumiyetiniz (yerine getirilmiş bir vaat idi)"
Ayet 6:
"Sonra onlara karşı üstünlüğünüzü size tekrar geri verdik, hem size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Hem sizi cemiyetçe daha çokca kıldık."
Ayet 7:
"Kendilerine bildirdik ki eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, eğer kötülük ederseniz yine onun içindir. Kendi nefsiniz aleyhinedir. Artık sonrakinin ikinci fesadınızın vadesi geldiği ve tekrar azdığınız zaman ise yine birtakım kulları başınıza musallat ettik ki yüzlerinizi kötü etsinler. İlk defa girdikleri gibi yine Mescide (Beyti Makdese) girsinler ve ele geçirdikleri şeyleri tamamen imha ederek mahvetsinler."