KABUK DEĞİŞTİREN TÜRKİYE!

Evet, sevgili SÖZ okurları…

Bilindiği gibi yakın geçmişimize yönelik olup bitenler ve oluşa gelen hadiseler gerçekten yeni bir Türkiye’yi bizlere müjdeliyor gibi geliyor.

Mevcut, dayatmacı, zorba, ceberut, tağuti düzenlere dayalı CHP’nin altı oklu rejimi artık yavaş yavaş tasını tarağını topluyor.

“Ke’en lem yekûn” hiç olmamış gibi sırra kadem basarak kaybolmaya yüz tutmaktadır.

Bu ümit verici hal.

Peki, bize neyi ifade ediyor?

Yeni bir Türkiye.

Ve Başbakan Erdoğan'ın tarihi niteliklere sahip "çılgın" projelerinin hayata geçirilmesi.

Bu minvalde,

Demokrasiye, demokratik yapıya, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne "hakkaniyet" kimliği kazandırılacak.

Böylece;

Kimsenin gözyaşlarına bakılmayacak.

Hele güçlülerin hatır sayma anlayışı artık prim almayacak.

Demokrasiye inanmış, şeffaf, hukukun üstünlüğüne bağlı bir Türkiye tekâmül edilecek.

Ki bunun mücadelesi şuan kesintisiz verilmektedir.

Tek hedef;

Tüm fesat ve fitne unsurlarının, devletin önemli kurum ve kuruluşlarının bünyesine sokulmuş antidemokratik hukuk dışı zorbalıkların ortadan kaldırılmasıdır.

Aynı zamanda yeni yeni türeme veya üreme teşkil eden kötü intibaları da yok etme çabası içerisindedir.

Ciddi bir mücadeleyle her tarafa inip araştırmalar yapılmaktadır.

Cuma günü Uzay TV’nin saat 22.00’de yayınlanan Analiz programında da değindiğim gibi, toplumun maddi ve manevi geleceğine zarar teşkil eden, adeta "ye’cüc ve me’cüc kavimleri" gibi büyük alâmetifarikaları karşısında Çin Seddi yani yıkılmaz tarihi duvar nasıl örüldüyse gerçekten şeffaf, demokratik, hukukun üstünlüğüne saygılı yepyeni bir Türkiye’nin varlığı isteniyor.

Öyle inanıyoruz ki, Sayın Başbakan böyle bir Türkiye’nin oluşmasına ve gelişmesine yönelik sağduyusunu kullanmaktadır.

Halkın beklentilerine de cevap verecektir.

Eğer etraftaki yalaka, hıyanet erbaplarının yönlendirmesi olmaz ise.

Son beş altı ay içerisinde almış olduğu terörle mücadele kararları yerine ulaşmıştır.

Tabiri caizse, taşı gediğine oturtturmuştur ve inşallah böyle devam edecektir.

Ye’cüc ve me’cüc denilen tarihin en tehlikeli bozguncu unsurları zaman zaman insanoğlunun başına bela olup, aynı insanların içinden çıkıp birer fitne ve fesat unsuru olarak faaliyet göstermişlerdir.

Bunlar bozguncu gaddar kavimlerdir.

Bunların ülkeler üzerindeki görüntüleri birer kıyamet alametleridir.

Eğer Zulkarneyn o Çin Seddi’ni yapmamış olsaydı bunlar Uzakdoğu’dan her tarafı delip tüm dünya yüzüne dağılacaklardı.

Ta milattan önce dünyanın birçok ülkelerini istila edeceklerdi.

Nitekim yaklaşık yedi-sekiz yüz sene evvel tıpkı Moğol Türklerinin Ordularından olan Cengizhan ordusunun Abbasi İslam hilafetinin üzerine gelerek ortalığı kan gölü haline getirdiği gibi devleti de yok etmiştir.

Nitekim bunlar Ye’cüc ve Me'cüc" denilen bozguncu unsur diye tarihe geçmişti.

Avrupa, Viyana kıyılarına kadar gidip büyük yağmalamalar yapmış günümüzde de aynı hal mevcuttur.

Yıllardan beri ortalık kan gölü haline gelmiş, bu işleri yapan ye’cüc ve me’cüc’ bozguncu unsurların gelmesine bir nevi davetiye çıkarmaktadırlar.

Bu nedenle cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek ülkemizde olup bitenler tamamıyla altı oklu rejimin varlığıyla olmuştur.

Devletin ve kamunun temelinde yatan gerçek, her şeye rağmen disipline edilmiş bir devlet varlığıdır.

O ortadan kalktığı müddetçe ne demokrasi kalır, ne memokrasi kalır.

Ne adalet ne de hukuk kalır.

Ancak orta yerde görüntü veren bir gerçek var, o da yıllardan beri uygulanmakta olan dinozor, haydut anlayışların hegemonyaları bu milletin üzerine sürdüre gelmiştir.

Ama bugün artık millet uyandı, daha önceden değindiğim gibi, kep düştü kel ortaya çıktı.

Bu ülkede yıllardan beri birçok kurumların bünyesine sızdırılmış ve yetki sahibi olmuş devşirmeler ve Selanik dönmelerinin söz sahibi olması hasebiyle gittikçe palazlanan fitnelerin ve fesadın varlığı böylece kendini korumuştur.

Gelecek şeffaf bir Türkiye’nin şafak söküğündeki aydınlık görüntüleri gibi şimdi de görüntü vermiştir.

Devlet, terörle mücadele etmekte beş aylık almış olduğu mesafe inanın ki elli seneye bedeldir.

Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ’un sivil mahkemede yargılanması; inanın çok iç açıcı ve sevindirici bir haldir.

Demek adalet, artık hukuka dayalı bir adalet olduğunu yavaş yavaş gösteriyor.

* * *

Bakınız, bir önceki günkü Yeni Şafak Gazetesinin sürmanşetinde çok dikkatli iki tane resim var, “Moğultay ve Seyfi Oktay”

Haberin başlığı;

“Moğultay’dan yargı hücresine iş siparişi.”

Haber şöyle devam ediyor.

“Adalet Bakanı olduğu dönemde; “CHP’lileri almayıp da MHP’lileri mi alacaktım?” sözleriyle kadrolaşan, yaptığını itiraf eden, Ergenekon’un yargı ayağına yönelik yapılan soruşturmada CHP eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın teknik ve fiziksel takibe takıldığı ortaya çıktı.

Moğultay’ın tutuklu sanıklar Kutbettin Kaya ve Ali Hadi Emre ile görüntülendiği ve bir yargı mensubunun atamasının yapılması için HSYK kararnamesini takip ettirdiği iddia edildi."

Bunlar hep tarihi efsanevi gerçeklerdir.

Aynı minval üzere Seyfi Oktay’ın da böylesine macerası var.

İnanıyoruz ki,

Seyfi Oktay’lara da Mehmet Moğultay’lara da soruşturma seferberliği ele alınacaktır.

Hele hele bir de onların selef ve haleflerine de örneğin; Anayasa Mahkemesi eski başkanı Yekta Güngör Özden’.

Yani Özden den tut, Yargıtay cumhuriyet eski başsavcısı Sabih Kanadoğlun'dan Vural Savaş'a kadar.

Abdurrahman Yalçınkaya’dan,  Nuh Mete Yüksel'e kadar.

Yıllardır adaleti, hukuku hiç sayan bu tür zorba, dinozor anlayışlar hep böylesine insanların bünyesine girmişler, kemirmişler ve bugünlere gelmişlerdir.

Artık gençlik uyanmıştır, bunlara pabuç bırakmaz.

* * *

Bakınız, yakalanan Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ özel savcıya ve mahkeme huzurunda neleri söylemiş, tabi sıkışınca ne söylediğinin farkında değil.

“Askere moral olsun diye kâğıt parçası dedim”

Darbe teşebbüsü ve örgüt üyeliğinden tutuklanan eski Genelkurmay başkanı Başbuğ, irtica eylem planının ıslak imzalı belgesini kâğıt parçası olarak açıklamasını, askere moral için yaptığını söyledi.

Bize göre Sayın İlker Paşa büyük mahcubiyetler içerisinde söylerken ne söylediğinin farkında olmamış.

Zira yıllardan beri Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde erata moral vermek için kâğıt parçası diye bir şey yok; ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde tarihi moral verme usulü dansöz oynatmakla askerlerin morali gideriliyormuş(!)

Önemli bazı askeri birliklerin de özellikle acemi birliklerde nerdeyse ayda bir, birçok tugay ve alayların bünyesinde bulunan er ve erbaşlar her ay eğlendirilmesi gerçekten yarı çıplak, göbek atan, fahişe dansözleri oynatmışlardır ve belki hala da oynatmaya devam ediyorlardır.

Diğer yandan,

Komutanlara da moral olsun diye Ordu evlerinde "Şarap" şişeleri devirip, kadeh kaldırıyordu.

Tabi,

Bu moral masalarında en büyük mülahazaları da "irtica" idi.

Biz bunları söylediğimizde birilerinin tuhafına gidebilir, birilerinin de zoruna gidebilir.

Ama hiç kuşku yok ki, TSK’nın bünyesine sızdırılmış bozguncu anlayış bu tür olumsuzluklara hamiledir.

Hiç kimse bunu inkâr edemez.

Dinozor Ergenekon duayenleri, asker ocağında ana baba çocuklarına zaman zaman bu tür moral verme adı altında bunları yapıyorlar.

Kâğıt parçasıyla, boş boruyla moral vermenin ne alakası var?

Kim kimi kandırıyor?

En derin saygılarımla.