KAMUDA YENİ BİR YAPILANDIRMA GEREK!

Evet, değerli SÖZ okurları…
Dün de bu köşede;
"YENİ ANAYASA YAPALIM PLATFORMU" başlığı altında yazdığım sohbet yazısı Türkiye genelinde internet üzerinden hayli yankı uyardırdı.
Sadece;
Beş bin kişi internet üzerinde bu yazıyı okudu. Ki o da bu yazıyı kaleme aldığım saatler de, bahse rakam hasıl olmuştu.
Gazete ve TV'deki aktarımını da düşünürseniz onbinlerin üzerinde bir kitle, bu yazıyı okumuştur.
Bugün de o minval üzerine aynı paralelliği arz eden kamuda yeni ve köklü bir yapılandırma gerek, demekle sohbetimize devam edeceğiz.
Bilindiği üzere Türkiye ülkesiyle ve milletiyle beraber büyük bir bütünlük içerisinde yürürken hep önüne takozlar konulmuştur.
Siyasal, sosyal, ekonomik, sanayi vs. daha neler neler!…
Bir türlü hızlı dev adımlarla ilerlemiyor.
Halk ekonomik ahlak ve kültürel sıkıntılarla karşı karşıya.. Aşsızlık, işsizlik, cehalet başını almış gidiyor.
Yazılı ve görsel medyaya bakıldığında her gün yeni bir gariplikler içerisinde gündemlerle karşı karşıya kalınıyor.
Devlet bünyesinde bulunan önemli bazı kurum ve kuruluşlar, deyim yerinde ise kuluçka makinesi gibi ha bire suçlu ve suç potansiyeli üretiyor.
Böyle olunca da insan ne yaptığını, nasıl yaşadığını bir türlü kestiremiyor.
Önünü göremiyor.
Bu nedenle dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi hep beraber gelin hep birlikte yeni bir anayasa yapalım, hem de halkın sesini yücelterek yola çıkalım.
Anayasa eski raportörü Osman Can’ın da belirttiği gibi "Ankara’daki efendilerin görüş ve paralelleri doğrultusunda değil, halkın potansiyel bir güç göstererek kendi anayasasını kendi eliyle değiştirmeli" demişti.
Bu demektir ki devlet aygıtı her ne pahasına olursa olsun bünyesini birçok kurum ve kuruluşlarıyla birlikte değiştirerek yepyeni bir halk ve toplum değerini taşıyan bir yapıyı vücuda getirmesi gerekir.
Bu olmazsa olmazıdır.
Hiç vakit kaybetmeden; bu Anayasa değişmelidir.
Bakınız dünkü yazılı medyanın ilk sayfalarının göbeğine..
Fotoğraflar ve manşete büyük puntolarla yazılan yazılar, özellikle JİTEMCİ emekli Albay Arif Doğan’ın yazdığı kitap, insanı gerçekten ürpertiyor.
"Bu millet şimdiye kadar nasıl yaşamış?" diye kendi kendimize sormadan geçemiyoruz.
Arif Doğan’ın kitabındaki yazılanlar eğer doğruysa ki doğruluğuna inanıyoruz.
Tüyler ürpertiyor, vicdanları sarsıyor.
Bu devlet böyle mi olacaktı?
Bakınız Arif Doğan ne diyor?
"HİZBULLAH’A GÜCÜ ERGENEKON VERDİ"
Bugün gazetesinin dünkü manşeti…
"Tahliyelerle gündeme gelen Hizbullah üzerine çalışmış ender akademisyenlerden güvenlik uzmanı Doç. Dr. Süleyman Özeren örgütü anlattı.
Ergenekon’un etkisini gözler önüne serdi"
Haber böyle devam ederken, demek anlaşılıyor ki PKK da, Hizbullah da Kürt kökenli vatandaşlarımızın etnik kimliği üzerinden yola çıkmış birer terör hareketidir.
Dün 24 Ocak 2011 idi.
Diyarbakır eski Emniyet Müdürü merhum Gaffar Okkan ile beş koruma memurlarıyla birlikte şehadetinin 10. yıl dönümü idi.
Diyarbakır’da ve memleketi olan Hendek’te mezarı başında anıldı, dualarla yâd edildi.
Biz de buradan Allah gani gani rahmet etsin diyoruz, hem kendisine hem de o beş tane masum polis memuruna.
Ve "Görünen köy kılavuz istemez" misali.
Geçen 10 yıl içerisinde gün gittikçe Gaffar Okkan’ın kimler tarafından vurulduğu yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır.
Her ne kadar bir iki Hizbullahçıların adı geçiyor ise de Arif Doğan’ın dediği gibi bunlar gerçek Hizbullahçı değil, Hizbulkontr’dür.
Hizbulkontr’ü de ben kurdum diyor, sonradan Hizbullah oldu.
Evet, sevgili dostlar.
Bakınız Türkiye nereden nereye geldi?.
Yıllar yılı devletin bünyesinde türeyen, gittikçe üreme yapan fesat bakteriler gittikçe palazlanıp devleti kemirerek millete büyük ihanetler saçmışlardır.
Başta ifade ettiğimiz gibi görünen odur ki her an için hiç zaman kaybetmeden birçok kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesine yerleşen bu tür fesat unsurların artık yok edilebilmesi için devlete yepyeni bir yapılandırma, köklü bir değişim ve gerçek bir anayasanın ikmale gelmesi şarttır.
Bakınız, dünkü Zaman Gazetesinin beşinci gündem sayfasında şöyle bir başlık görüyoruz.
"AVCI GÜNEYDOĞU’DA DEVLET İLE HALKI KARŞI KARŞIYA GETİRDİ"
Bu başlığın altında ufak puntolarla haber şöyle devam ediyor:
"Ergenekon davasının tutuksuz sanığı emekli Albay Arif Doğan, kurucusu olduğu JİTEM’in tarihini JİTEM’i ben kurdum isimli kitapta anlattı.
Kitapta en dikkat çeken ayrıntılardan biri ise Doğan’ın emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün ölüm üçgeni olarak adlandırılan Düzce, Sapanca, Bolu bölgesindeki cinayetlerden haberdar olmama imkânsızlığına vurgu yapıyor.
Arif Doğan diyor ki: Devrimci karargah davasının tutuklu sanığı Hanefi Avcı Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığı dönemde aşiretler ile devleti karşı karşıya getirecek girişimlerde bulundu.
Avcı’nın aşiretleri devlet yanlısı, PKK yandaşı şeklinde fişlediğini ve bunu kitap haline getirdiğini bildiren Doğan, Avcı gibilerin cahilane çalışmalarıyla Doğu, Güneydoğu perişan oldu, bu benim değerlendirmem.
Kişileri ve bağlı oldukları birimleri suçlama amacıyla söylemiyorum.
Gerçeği anlatmaya çalışıyorum" değerlendirmesini yapıyor.
Avcı’nın Diyarbakır’daki itirafçıları Sedat Peker’e gönderdiğini hatırlatan Arif Doğan, bunların İstanbul’da bir suç şebekesi kurduklarını aktarıyor.
Doğan devamla şöyle diyor:
"Terörle mücadelede devlet büyük hatalar yaptıklarına dair eleştiriler yapan Doğan’a göre devlet Doğu ve Güneydoğu’da yanlış politika izledi, terörle mücadele adı altında Kürtlere karşı katı bir durum sergiledi"
Evet, bize göre her ne suretle olursa olsun, Arif Doğan bunu doğru söylüyor.
Hanefi Avcı, Diyarbakır’da Emniyet İstihbarat Şube Müdürü iken bölgede ve Diyarbakır’da teşriki mesai etmiş olduğu insanlar...
Bazı aileler veya iş çevrelerinin yüzde 90’ı bozuk tinetli, ahlaki değerlerden yoksun, yalaka ve çevresini ispiyonlayan kimselerin varlığı söz konusudur.
Bu hususta Hanefi Avcı’nın kimlerle iç içe olduğunu, kimlerle kirvelik yaptığını ve hangi zengin işadamlarını sömürdüklerini yalan yamalak vaatlerde bulunduğu hala da kamuoyunun bilgisinden silinmemiştir.
Gerçekten onun gölgesine dayanan İstanbul’daki Sedat Peker’lerin hareketi ne ise Diyarbakır’da da aynı paralelde kimliksiz, hüviyetsiz, tinetli kimselerle ittifak içerisindeydi.
Ama madalyonun diğer yüzüne de bakıldığında devletin Emniyet Müdürü olarak görevlendirdiği bir de merhum Gaffar Okkan’ın varlığı söz konusudur.
Bir devlet adamı Diyarbakır’da bulunan yalaka, piyon, tinet ve ahlakı bozuk olan elit tabakadaki insanlarla değil halkın en alt tabakasının seviyesine inerek halkla pekiştirilmiş, Diyarbakırspor ile özdeşleşmiş adeta bir Diyarbakırlı olarak Diyarbakırlılar için çalışmış bir Emniyet Müdürüydü..
Ve nihayet Ergenekoncu, JİTEMCİ, darbeci, dönemin ahlaksız bazı devlet adamları tarafından hazmedilmeyerek, onun bu başarılı çalışmasını içine sindiremeyenler onun hayatıyla oynadılar.
Sonuç itibariyle diyebiliriz ki, merhum Gaffar Okkan’a yönelik yapılan iğrenç komplo ve ölüm tuzağı kimler tarafından ve nasıl gerçekleştiğini en iyi bilenlerden birisiyim.
Bu nedenle yıllardan beri sesimizi yükselterek diyoruz ki, bu devlet bu yapılandırmayla bu ülkeyi hiçbir yere götüremez.
Zira önemli bazı kurum ve kuruluşlar bünyesinde Ergenekon ve JİTEM gibi birçok hainleri yetiştirdiği müddetçe bu ülke refaha ve kurtuluşa eremez.
Ve hiçbir şansı da yakalayamaz.
Başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarına seslenerek diyoruz ki, ne yaparsanız yapın eğer gerçekten bu milletin efendisi değil, hizmetkarı olarak çalışıyorsanız, bir an evvel kamunun bünyesindeki önemli kurum ve kuruluşların kökenine inin, yeni bir yapılandırma gerçekleştirin.
Bu da halkın anayasasıyla, halktan oluşan bir anayasayla gerçekleşebilir.
En derin saygılarımla.