KANLI TERÖR VE İSTİHBARAT ZAFİYETİ!

Evet, sevgili okurlar.
Tam 30 yıl oldu.
Türkiye teröristle savaşıyor, terörle mücadele ediyor.
Ama heyhat ne çare ki bir türlü beklenen başarıyı elde edemiyor.
Masum insanların kanı dökülüyor, gencecik ana baba kuzuları terörün kör kurşununa hedef oluyor.
Ve devlet bunu büyük çabayla önlemek istiyor ise de bir türlü hedefine ulaşamıyor.
Acaba bunun sebebi mucibesi nedir? diye kendi kendimizi sorgulayıp bu soruya cevap bulmamız lazım.
İnanın, bu sorunun cevabı da yok gibi.
Zira terörün oluşum noktası ve üreten kaynak bilinmediği için veyahut bilmezlikten gelindiği için keza cevap da bulunamıyor.
Çünkü bu iş, o kadar girift ve karışık bir hal almış ki artık her kafadan bir ses çıkıyor.
Kimse yüreklilik gösterip gerçek noktaya parmak basamıyor.
Devlet, tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla 30 seneden beri ayakta; ama ne çare ki aynı biçimde PKK da ayakta.
PKK gücünü kimden alıyor?
İşte bu soruya cevap ararsak, inanın bunu da bulamıyoruz.
O da formülsüz bir denklem.
Karanlık ve derin bir kuyu.

* * *

Gerçekten de PKK’nın bunca devlete karşı direttiğini, pes etmediğini ve gittikçe de palazlanarak azgınlaşmasında hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Ama velâkin her zaman bu köşede ifade ettiğim gibi “Görünen köy kılavuz istemez” misali yukarıda kendimize sorduğumuz soruların cevabını ararken akla gelen ilk yanıt şudur;
Bu terör fitnesini yaratan ve onun arka planında duran unsur devlettir, sistemdir, devletin yanlış teşhisleridir ve mevcut sistemin belirsizliğidir.
Bakınız, mevcut anayasa ile yönetilen bir ülke.
80 yıldan beri bir türlü toplumsal huzur bulamadığı gibi, ülke de sağlam zemine oturtulamamıştır.
Bu anayasa ile mutluluk ve gerçek demokrasiyi yakalayamayan Türkiye, hiçbir zaman kendini terörden, kargaşadan, kin ve nefretten kurtaramıyor.
Zira antidemokratik, baskıcı, altı oklu bir rejimin anayasası ile üççeyrek asırdan beri tanışırken ve devletin şeklini bu doğrultuda biçimlendirirken farkında olmadan gerçek yönlerini gösteren pusula "bozuk"..
İşte o nedenle bunalım ve sonu görünmeyen zifiri karanlıkla dopdolu bir tünelde bulunuyor.
Bir türlü de kendini o tünelden kurtaramıyor.
Sistem, antidemokratik güdümlü bir düzenle, CHP’nin tarihi altı oklu bir rejimin vesayetiyle yaşaya gelen Türkiye tıpkı kendi bünyesinde kanserolojik hastalıkları üreten bir vücut gibi.
Eninde sonunda elbette ki o vücut direncini kaybedecek ve orta yere yığılacaktır.

* * *

İşte bu itibarla yukarıda anlatmaya çalıştığım sorular ve bu sorulara verilmesi gereken tatminkâr, kalıcı bir yanıt bulamıyoruz.
Tek kelime ile sözün kısası, ülke olarak pusulamızı şaşırmış durumdayız.
Zira kötüyü kötü olarak, iyiliği de iyilik olarak tarif edip, insanlarımızın ve gençliğin beyinlerine gerçekleri enjekte edemiyoruz.
Daha doğrusu öyle bir hal almışız ki, dostumuzu düşmanımızı tanımaz duruma gelmişiz.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Devlet ve millet, el ele verip bir türlü bilimsel tarihi gerçeklerle birleşemiyor.
Düşmanı dost olarak görüyoruz, dostu da düşman olarak görüyoruz, aldatılıyoruz.
Bu nedenle münafık ruhlu, maymun iştahlı, acımasız terörden ve teröristten kurtulamıyoruz.
Medyaya bakıyorsun, başka görevi yokmuş gibi hep ortalığı karıştırıyor, zihinleri bulandırıyor.
İktidar, özellikle Sayın Başbakan; Doğu ve Güneydoğu ile ilgili kalıcı bir politika üretemiyor.
Muhalefet, hep mızıkçı bir siyasetle işini daima güncelleştiriyor.
Bakınız, önceki gün Hakkari Çukurca’da 24 askerimizi şehit verdik.
Hain saldırı ile Türkiye sarsıldı.
Çukurca’da 8 noktaya eş zamanlı ve eş güdümlü yapılan terörist baskının ayrıntıları şok yarattı.
Netice 4–5 saat içerisinde 24 şehit 18 yaralı.
Yukarıda kendimize sorduğumuz sorulara aradığımız yanıt hep burada noktalanıyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri devletin en güvenilir haber alma verme teşkilatı olan MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) ne yapıyor?
Hangi günedir?

* * *

Bugüne kadar hakikaten elle tutulur, gözle görülür ne yapabilmiştir?
Böylesine bir teşkilat ki bu hükümet yani AK Parti iktidarı gelmeden evvel, yıllar yılı kendi milletiyle oynamış, sahte, uydurma fişlemelerle masum, dindar vatandaşları birer fitne unsuru göstermiş, devlet için bir tehlike olarak lanse etmiş ve devleti yanlış yönlere çevirtmiş.
Bu teşkilatın bünyesini dolduran faşizan, mezhepçi, batıl, inançsız insanlardan oluşmuş ve bunların başına aynı mezhepçilik zihniyetine, ateist ve kimliksiz bazı Ergenekon generalleri getirmişlerdir.
Kaş yapayım derken göz çıkarmış.
Ve bu Ergenekoncu karanlık generallerin yaptıkları tek bir iş varmış, o da teşkilatına moral vermek üzere zaman zaman geceleri tertip etmişler ve şişeler devirmişler.
Ertesi gün, ayık olmayan bir kafayla masum, dindar cemaatler hedef gösterilmiş.
İşte bunların en barizlerinden birisi teşkilatın başına müsteşar olarak Teoman Kuman başta olmak üzere hep askeri vesayeti altında yanlış istihbaratlar vermişler.
Böylece kendiliğinden faşizan tutumları yüzünden, PKK terörü, DHKP terörü, Ergenekon terörü vs. daha nice terör odakları kendiliğinden oluşmuş.
Zira mezalime, Kemalizm’e, laisizme dayanamayan toplumun bünyesi ancak bu kadar dayanabilmiştir.
İşte istihbaratın zafiyeti veyahut görevini kötüye kullanma durumu, ülkeyi bu hale getirmiştir.

* * *

Hele hele bir de özellikle son yıllarda teröre karşı verilmek istenen mücadeleyi, Güneydoğu’da kendi kendine oluşmuş akıl adamlara(!) sorulması..
Bir de kanaat önderleri, STK’nın başındaki renksiz ve ne idügü belli olmayan kişilerla diyalog içerisinde olunması..
Hükümetin görüşmesi, danışması, o da anılan istihbarat zafiyetinden ve çalışma yanlışlığından geri kalmamaktadır.
Bölgede kendilerini kanaat önderi olarak lanse eden diplomalı nice cahiller var ki, inanın Elif ile Merte’yi bir birinden ayırt edemiyorlar.
Bu cahillere bakıyorsun ki ön saflarda yer almış, Başbakan onlara danışıyor.
Onlar işlerine geldiği zaman bülbül gibi ötüyor.
Çıkıyorlar, beyanatlar veriyorlar.
Merdi Kıpti gibi sirkatini saklarken arzı endam ediyorlar.
Devlet, PKK terör örgütüne veya KCK’ya karşı operasyonlar yaparken, bu operasyonları önlemek için bülbül gibi ötüp, beyanat veriyorlar, açık oturumlar düzenliyorlar.
Ama terör örgütünün yaptığı katliamlar karşısında “dut yemiş bülbül” gibi suspus oluyorlar.
Bu STK’ların başını çeken Barolar ve bu Baroların başında bulunan terör yanlısı Başkanlar ve diğer sivil teşkilatların başındaki bazı karanlık kişiler.
Tüm bunların varlıklarını bir yana bırak, devletin ve hükümetin bu tür unsurları hala da tanımamazlığı ve bunlara iki de bir danışarak sözde bilgi edinmeleri apayrı bir badiredir ve yanlıştır.
Zira kendilerini zaman zaman sureti haktan gösterip, yansız olarak kendini lanse etmeye çalışıyorlar ise de hiç de öyle değil.
Aslında onların gerçek yüzü ve hakiki karakterleri terör örgütü PKK ile iç içedirler.
Kim kimi kandırıyor?
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül haklı olarak bu mezalime dayanamayarak, birinci dereceden devlet sorumlusu bir kişi olarak, bu acımasız katliama karşı “İntikamı büyük olacak” diyor.
Başbakan “Boyun eğmeyiz” diyor.

* * *

Türkiye genelinde acımasız terör örgütüne her gün tepkiler çığ gibi büyürken ya bölgedeki BDP’nin belediyeleri ne yapıyor?
Özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi; maşallah, evlere şenlik, nazar değmesin.
Camilerin semtinden geçmezlerken, kilise açılışıyla meşgul oluyorlar.
Avrupa’nın birçok ülkelerinden Ermenileri davet edip, sessizce kilise açılışını yapacaklar.
Hem de müzik ve konser eşliğinde.
İşte terör nerden geliyor, teröristler kimlerdir?
Devlet bir türlü Türkiye’nin ve bölgenin gerçeklerini görmüyor veyahut görmezlikten geliyor.
Bana göre onun için terörün önü kesilemiyor..
Kanın dökülmesi önlenemiyor ve akıtılan gözyaşlarının da dineceği pek görünmüyor.
Dedik ya, “Görünen köy kılavuz istemez”
Eğer Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı;
Bugüne kadar Diyarbakır camilerine tek bir seccade sermediği ve hiçbir camiye tek bir su musluğu takmamış olduğu halde...
Her nedense 1 Milyon TL kiliseye aktarması tüyü bitmemiş, fakir ve yoksul-yetimlerin bütçesinden aktarılması, elbette ki Diyarbakır halkı nezdinde büyük tepkilere neden olmalıdır ve olmuştur da.
Bu belediye hiçbir İslami kuruma yardım yapmazken, kent bütçesinden 1 Milyon TL’yi kilise onarımına aktarması kabul edilemez bir gerçektir, bize göre bu da zımni ve hükmi bir kargaşadır.
Müslüman, inanmış Diyarbakır halkına rağmen yapılan kasıtlı bir uygulamadır.
Bu kilise onarımına iddialara göre 3 Milyon 400 bin Dolarlık harcamayla büyük bölümü restore edilen Surp Giragos Ermeni Kilisesinde 22 Ekim’de kilisenin tanıtımıyla ilgili kilise bahçesinde sergi açılışı yapıldıktan sonra, akşam ise kilisenin kutsanması ve ayine açılışı için tören düzenlenecek ve akşam ayini yapılacak.
23 Ekim’de ise kilisede sabah ayini yapıldıktan sonra dini tören düzenlenecek.
Sormazlar mı, “bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz?” diye.

* * *

Gerçekten Türkiye çok büyük belirsizlikler içerisinde kıvranıp durmaktadır.
Kimin eli kimin cebinde olma belirsizliği ve kimliksiz bir meçhule doğru yürüyen bir Türkiye bu haliyle terörle, PKK’yla mücadele etmekte ne derecede başarılı olabilir ki?
Devlet Kandillerde, Kato dağlarında kobra helikopterleriyle, F-16’larla dağa ormana bombaları yağdırırken öbür taraftan TBMM çatısı altında aynı terör anlayışını savunan siyasi partilerle demokrasi adına aynı masada oturuyor.
İnanın ki bu çelişkiye karşı kahrolmamak elde değil.
En derin saygılarımla.