KARANLIK DÖNEM ve İSLAM DÜNYASI! (2)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre dünkü sohbetimizde;

“internet sitelerine düşen iki haberi sizinle özet olarak" paylaşmıştık.

Birincisi video paylaşım sitesi olan dailymotion.com’da;

“Öcalan Ergenekon’un adamı, iddiasını tartışmaya açan ses kaydı idi.

Ses kaydının bir yarbaya ait olduğu iddia ediliyor.

Size Yarbayın kaleminden ve ağzından dökülen sözcükleri, aktarmış üzerinde fikir beyan etmiştik.

Ve bu minvalde;

Ülkenin ve bölgenin bazı acı gerçeklerine, dikkat çekmiştik.

Tabi yazıya nokta koymadan önce;

Lozan antlaşması, dönemin ikinci adamı durumunda olan İsmet İnönü’nün imzası altında müstevli, emperyalist devletlere peşkeş edilen Memaliki İslamiye ile 1915’teki Ermeni olayını bugün sizinle hasb-i hal edeceğimizi, duyurmuştuk.

Bu paralelde önce internet sitesinde ikinci haber olarak yer alan, Akit Ankara temsilcisi Yener Dönmez'le sohbete dâhil olalım.

Dönmez,  “Her şey bitti, vesayet rejiminin beli kırıldı, Türkiye normalleşti” diye atıp tutanlara İstanbul Garnizon Komutanı Tuğgeneral Muhittin Yenikeçeci'nin deşifre olan ses kaydını dinlemeleri tavsiyesinde bulunarak şöyle soruyor;

“Şimdi yedi düvel cevap versin…

Normalleşme dediğiniz bu mudur?

Darbecinin el üstünde tutulması mıdır normalleşme?”

“PAŞAYLA AÇIK AÇIK”

“Türkiye’de sorunların çözümsüzlüğünün en önemli nedeni; çifte söylem, çifte görünüm.

İnsanlar etnik kimliklerini, dinlerini, ideolojilerini, dünya görüşlerini gizliyor.

Bu gizlilik nedeniyle “kripto” dediğimiz faaliyetler gerçekleşiyor.

Ülkemizin zayıf kalması için bilinçli olarak yapılmış bu.

Osmanlı’da aksine herkesin kimliğiyle, diniyle, mezhebiyle, milliyetiyle, etnik yapısıyla bilinmesi için özel önem gösterilmiş, her şey açıklık üzerine kurgulanmış”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Biz de bu meyanda diyoruz ki; ülkemiz, milletimiz, coğrafyamız bugün eğer bu hale düşmüşse, yani diğer bir deyimle Türkiye bugün terörle karşı karşıya kalarak yediden yetmişe kadar kan ağlıyorsa bize göre bu kimliksizliğin faturasıdır.

Kimlik açısından eğer devlet kimin ne olduğunu, nasıl çalıştığını, ideolojisi ve hayat felsefesi hangi doğrultuda hareket ettiğini açıkça gösterirse; inanın Ebubekiri Sıddık’lar durumundaki temiz ruhlu insanlarla, Ebu Cehil’in kömür ruhunu taşıyan hıyanet erbaplarının kimlikleri net ortaya çıkacak ve herkes ona göre kendine çekidüzen verecektir.

Kimliği meçhul, izanı meçhul, düşüncesi ve stratejisi karanlık olan insanlarla karşı karşıya kalan bugünkü Türkiye gerçekten ağır faturalar ödemektedir.

Evet, sadede gelelim.

Kemalizm, “tek tip insan” yapısını dayatması aslında farklı etnik ve dini unsurların “kripto” hale gelmesini ve gizli faaliyetleri yürütmelerinin önünü açtı.

Bu görünenle asil arasında oluşan farklılık yavaş yavaş toplumun bütün alanlarına sirayet etti.

İnsanların istedikleri gibi giyinerek örneğin; başörtüsüyle okula gitmesini engelleyenler bunu demokrasiyi koruma görüntüsüne soktular.

Bu da açık ve net olarak kimliksizliğin bir göstergesi olmalıdır.

En milliyetçi söylemlerle ortaya çıkan ulusalcılar, aslında darbeci/cuntacı zihniyeti korumak için kendilerini perdeliyorlardı.

Tüm bu ikili oyunlara rağmen bazen arada beyninin arkasında asıl fikri ifade edenler de çıkmıyor değil.

Açık açık konuşulunca da biz de doğru ve net yorumlar yapabiliyoruz.

İstanbul Garnizon Komutanı Tuğgeneral Muhittin Yenikeçeci “açık” konuşanlardan birisi.

Dün internete kendisine ait bir ses kaydı düştü.

***

Paşa açık açık şöyle konuşuyor;

“Kardeşim, biz ittihat ve terakkiden geliyoruz.

Bu kavga, Doğulu İslami kesimle bizim kavgamız.

Bunlar elli yılda bir kafalarını kaldırır biz de ezeriz.

AK Parti istediği kadar yapısal reformlar yapsın, ekonomiyi düzeltsin fark etmez. Bunlar Türkiye’yi normalleştiremezler.

Biz çökmedik, hala ayaktayız, yapsınlar da görelim”

Evet, Paşa bunları söylüyor.

Aslında,

Paşa gibi, derin yapı içerisinde olan tüm zihniyet aynı düşüncede.

Nitekim,

Şuan Faili meçhul cinayetlerden yargılanan Emekli Albay Cemal Temizöz'de, 1998'de, iki sayfalık bir andıç raporu, hazırlamıştı.

O da,

O andıç raporunda Diyarbakır ve Güneydoğu'daki inanan halk için, "Bunlar 50 yılda bir isyan çıkarıyorlar. Biz de onların başını eziyoruz".

****

Evet,

Paşa ve onun gibi nice zihniyeti taşıyan, zevat.

Başbakan Erdoğan da önceki gün partisinin grup toplantısında açık açık konuştu ve şöyle dedi;  “Karşımızda 150 yıllık ittihat ve terakki zihniyeti var”

Aynen de öyle. Hani derler ya; kitabın orta yerinde konuştu.

İşte Başbakan'da "hakikati" ifade etti.

Tabi buarada;

Her ne kadar birileri her şey bitmiş, vesayet rejiminin beli kırılmış, Türkiye normalleşmiş diye atıp tutturuyor ise de, biz de onlara bu ses kaydını dinlemelerini tavsiye ediyoruz.

İşi daha ileri boyuta götüren normalleşmede nirvanaya ulaşmış başka tipler ise artık taşlar yerine oturdu “Normalleşme adına balyozdan içeride olan üst düzey subaylar bırakılmalı, Ergenekon davasında da tahliyeler yapmak lazım” diyorlar.

Onları bu ses kaydı da iflah etmez.

Komutan açık açık söylüyor;  “Vesayet yıkılmadı, ayakta.”

***

Balyozcu komutanları gümbür gümbür savunuyorlar.

Yedi düvel duysun?

Darbe tertip etmekten tutuklu bulunan subaylara genelkurmaydan devletin parası, otobüsü ve uçağıyla ve emirle toplu ziyaretler yapılıyor.

Yedi düvel duysun.

Darbe tertip etmekten tutuklu bulunan subayların hukuksal masrafları TSK mensuplarından zorla toplanan paralarla finanse ediliyor.

Yedi düvel duysun.

“Darbe tertip etmekten tutuklu bulunan subaylar askeri cezaevlerinden TSK’yı yönetiyor.

Evlerinde olmadığı kadar rahat ettiriliyorlar.

Şimdi yedi düvel cevap versin.

Normalleşme dediğiniz bu mudur?

Darbecinin el üstünde tutulması mıdır normalleşme?

Tuğgeneral Yenikeçeci, bizi uyandırdın kendinizin ittihat ve terakki cemiyetinin bir ferdi olduğunu ikrar ettin ve bize ne olduğunuzu hatırlattınız, teşekkür ediyoruz, Bay Tuğgeneral!

* * *

Evet, dün dedik ya İsmet Paşa’nın imzasından çıkan Lozan antlaşması bir hezimet miydi, yoksa zafer miydi?

İşte takdiri siz değerli okurlarımıza bırakıyoruz; ama gerçeği de beraber okuyalım.

Bakınız, Kadir Mısıroğlu’nun “Lozan zafer mi, hezimet mi?” adlı kitabının dış kapağında şöyle yazıyor;

“Lozan; muazzam bir imparatorluk mirasının hanı yağmasıdır…

Türk’ün şahsında, İslam dünyasının başsız bırakılmasıdır.

Lozan’ın getirdiği adalarla yunan stratejik çemberine alınmış, iktisadi kaynaklardan mahrum, her türlü unvan ve sıfatı yolunmuş, gayritabiî hudutlarının çizdiği küçük bir Türkiye’dir.

Bu gerçeği saklamak için takriri sükûn kanunu ile Lozan’ın üzerine çok kirli olan bir şal çekilmiştir.

O şalı kaldıran, berraklığını ortaya çıkaran biz ve yeni yetişen gençlik artık bunun idrakinde olmalıdır ve milli misak önünde ilk olarak muhasebe eden böyle bir eseri yayınlamaktan sebil yayınevi olarak şeref duyarız” diyen Kadir Mısıroğlu, Lozan’la ilgili üç ciltlik bir kitap yazmış ve bu meyanda tabii ki yakın tarihimizde gizli kalmış çok karanlık kirlenmeleri kaleme almıştır.

Nasip olursa siz değerli okurlarımızla zaman zaman bu kitaplardan bazı önemli pasajlar alarak bu köşede sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bir de son zamanlarda merhum Kazım Karabekir’in kaleminden çıkan “Ermeni Dosyası” isimli kitap.

O da elimizdedir.

Bu kitaba dercedilen tarihi ermeni olaylarının içyüzü bir bir tüm detaylarıyla anlatılmaktadır.

Deyim yerindeyse bu kitapta “kep düşer, kel meydana çıkar” misali gerçekleri bizlerle paylaşmaktadır.

Bundan da zaman zaman önemli konuları aynı bu köşede sizlere sunmak istiyoruz.

* * *

Bakınız, Kazım Karabekir ne diyor;

“Hayatta bazı tuhaf rastlantılar vardır.

Benim de Doğu vilayetlerimizde Ermenilerle küçüklüğümde dost olarak yıllarca bir arada bulunduğum, büyüklüğümde de düşman olarak karşı karşıya gelmekliğim, Osmanlı hükümeti ve milli hükümet devirlerinde birçok muharebeler yapmaklığım ve sonunda Türk-Ermeni dostluğunu tekrar kurmam bu tür rastlantılardandır.

Şöyle ki;

Sultan Aziz’in ölümünden sorumlu tutulanlardan pehlivan Mustafa’yı vaktiyle saraya göndermiş olmasını suç sayan Sultan Hamit, babam hakkında terfi ettirilmemek şartıyla İstanbul’dan uzaklarda iş verilmesi iradesini vermiş olduğundan yıllarca Hakkâri, Van, Harput (Elaziz-Elazığ) vilayetleri zaptiye (Jandarmanın eski adı) teşkilattan da bulundurmuştu. Biz de ailece arkasından yola çıkmış, Trabzon, Erzurum üzerinden Van’da buluşmuştuk”

Ne diyelim,

Geldik bize ayrılan köşenin, sonuna.

Ama buradan diyorum ki;

Bu yazı serimiz biraz daha uzayacaktır, okumanızı tavsiye ederiz.

Zira çok çarpıcı tarihi gerçekler yer almaktadır, alacaktır.

Devamı yarın.

En derin saygılarımla.