KARANLIK DÖNEM ve İSLAM DÜNYASI! (3)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi yakın tarihimiz süreci içinde olup bitenler yavaş yavaş gün gibi aşikâr olarak ortaya çıkmaktadır ve çıkmaya da daha devam edecek gibi görünüyor.

Her zaman vurgulayarak anlattığım gibi; yakın tarihimiz çok büyük kirlenmelerle geçmiştir.

Karanlık, masonik kafalar memleketi gittikçe uçurumun kenarlarına doğru yuvarlatıp dış mihraklara peşkeş ettirmiştir.

Tabi bir de;

Devlet bünyesine yerleştirilmiş ajanların varlığı bir yana öbür taraftan karanlıkların kökeni durumunda olan altı oklu rejim sahibi CHP’nin varlığı da bir yana.

Bu İki güç yaklaşık yüzyıllık bir geçmiş içerisinde her bakımdan ülkeyi talan etmişler, memleketin coğrafyasını tehlikeye sokmakla beraber tarihi kültürünü, ahlakını, ekonomisini, inancını, İslam kültürünü tümüyle yok etmek üzere büyük karmaşalar yaratmışlar.

Ülke bütünlüğünün altını üstüne getirerek, insanlarımızı her bakımdan iş görmez bir saatin paslanmış çarkları gibi akrep ve yelkovanlarını çalıştıramaz hale getirmişlerdir.

O nedenle hep derim;

Her hususuyla yozlaştırılmış bir toplum, önünü göremez!

Tek kelimeyle, yüzyıl içerisinde olup bitenlerin baş müsebbibi ve ana unsuru Cumhuriyet Halk Parti anlayışıdır.

..Ve bu anlayış bize göre ülkenin temel fitne unsuru olup en karanlık tehlike olmaktan kendini kurtaramamıştır.

Bünyesinde neyi ararsanız, onu bulursunuz?

Irkçılık mı ırkçılık, faşizan mı faşizan, jakobenlik mi jakobenlik, zorba dayatmacı mı o biçim.

Ne ararsanız, mevcut!

Toplumun inancını yok etmeye bire bir fesat unsurunu icra ediyor bu anlayış.

Onun için Osmanlıyı yıkan, ülkeyi virane eden Hilafeti İslamiye’yi ortadan kaldıran anlayış tümüyle bu altı oklu CHP’nin fitne anlayışıdır.

Tek kelimeyle ittihat terakkinin bir uzantısı durumundadır.

* * *

Evet, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi Kazım Karabekir’in Ermeni dosyasından her gün ibret olsun diye birkaç pasajı bu köşeye taşıyarak sizinle bazı tarihi gerçekleri paylaşmak istiyoruz.

Özellikle 1915’teki Ermeni hadisesinin gerçek yüzünü buraya taşıma düşüncesindeyiz..

Evet, Kazım Karabekir “Ermeni Dosyası”nı şöyle anlatıyor;

“Kıpırdanmalar Başlıyor”

“1889 sonları ve 1890 yılının ilk kısmını Harput’ta geçirdik.

Van gölünün kenarından geçtik, Bitlis’in kuzeyi Muş üzerinden gelmiştik.

Ne ormanlar, ne ovalar, Türk, Kürt, Ermeni köyleri yakınlı uzaklı adı Elaziz olan Elazığ vilayetinin merkezi olan mezrada bir yıla yakın oturduk.

Komşularımızdan Ermeni olanlar vardı, görüşürdük.

Mekteplerimizden, derslerimizden, bahisler açardık.

Bizim ev Ermenilerin de bayram yeriydi.

Halk gibi başlı ve kemerli Ermeni gençleri burada bayram yaparlardı.

Bizi buradan Arabistan’a gönderdiler, üç yıl sonra babam Mekke’de ölünce biz de İstanbul’a Zeyrek’teki evimize döndük.

Fatih askeri rüştiyesine girdik.

1895 yılında İstanbul’da silah sesleri işitildi.

Ermeniler ayaklanmış beylik istiyorlarmış, denildi.

Akşam ağabeyime (altı yıl kadar önce mülkiye bugünkü Siyasal Bilgiler okulundan diplomalı) sordum:”

Bizim Van ve Harput’taki Ermeniler de ayaklanmış mıdır acaba?

“Her tarafta ayaklanmışlar, senin ahbapların da” dedi.

“Hükümet silahsız Ermenileri ve çocukları yer yer muhafaza altına alıyor, Unkapanı altındaki kahveler Ermeni aileleriyle dolmuş.

Koştum gittim, gördüm ki eski dostlarımın yaptığı facianın kurbanı olan zavallılara acıdım.

Fakat işler henüz başlangıç imiş.

Ertesi yıl 14 Ağustos 1896'da Galata’daki Osmanlı bankasını Ermenilerin bastığını öğrendik, silah seslerini evimizden de dinledik”

Bu yazı serisi devam edecek, ancak günümüzün daha önemli konularına geçeceğiz.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bilindiği üzre bugün akşam Resulullah Efendimiz (s.a.v)’in dünya teşrif etme gecesi olup tüm İslam ümmeti Mevlit Kandilini kutlayacaklar.

Allah hepimize nasip etsin ve aynı zamanda iyi insanların dualarından bizi mahrum bırakmasın.

Hepimize hayırlı olsun.

Evet, sevgili okurlar.

Geçmiş yakın tarihimizin karanlık maceralarından bahsettik.

Günlük yazılı medyaya bakıldığında karşımıza her gün çok tuhaf olaylar çıkıyor.

Gerçekten bizim için birer dersi ibret olmalıdır.

İttihat ve Terakki cemiyetinin macera hareketlerinden dolayı yıkılan İslam hilafeti netice itibariyle cumhuriyetin kuruluşuna kadar uzanan olayların ardı arkası kesilmedi bir türlü.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yani İsmet Paşa’nın Lozan’da İngiliz murahhası Lord Gürzon’a vermiş olduğu antlaşma imzasının sonunda ülkeye döner dönmez her şey Milli Mücadele’nin misyonuna ters düşmeye başladı.

İstiklal mahkemeleri kuruldu, ne kadar din adamları varsa hepsi sorgulamaya çekildi.

Ya sürgün, ya idam veya da hapis ve zindanlar da ağır müeyyideler altında çürüyüp gittiler.

Bunlardan en önemli örnekleri göstermek gerekirse, merhum Şeyh Sait Efendi gibi Doğu ve Güneydoğu’daki yörenin ileri gelen büyük insanların idam edilmesi.

Bediüzzaman Saidî Nursî’nin önce Burdur’a nefi (sürgün) edilmesi, İskilipli Atıf Hoca başta olmak üzere birçok ulema kesiminin verdikleri fetvalardan dolayı idam sehpasına çekip, idam edilmeleri.

Yapılan tüm bunlar ittihat ve terakki cemiyetinin birer uzantısı olması gerekir.

Her ne kadar İttihatçılar Ermenilerle kavgalı görünüyor ise de; ama cumhuriyetten sonra kimse kusura bakmasın, sanki Ermenilere karşı yapılanların intikamını geri alırcasına bu kez İslam’a ve dindarlara yönelik baskılar ve mezalim inanılmaz derecede arttı.

Fazla uzatmaya lüzum yok, tek kelimeyle her şeyi tersyüz edilerek “akı kara, karayı ak göstermekle” bu anlayış gününü gün etmiştir ve günümüze dek, kendini idame etmiştir.

Hegemonyasını maalesef devam ettirebilmiştir.

Bakınız, Başbakan iki gün önce AK Parti Grup Toplantısında neleri söylüyor?

“MENEMEN’E BAK DANIŞTAY’I ANLARSIN”

Başbakan’ın bu ifadesi CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yöneliktir.

Kanlı Danıştay baskını sonrasında faturayı hükümete ve muhafazakâr kesime kesmek isteyenlerin yüz elli yıllık çürümüş ittihat terakki zihniyetten beslendiğine işaret eden Başbakan Erdoğan şöyle diyor;

“1 Mayıs hadisesinin Sivas olaylarından, Menemen hadisesinin Danıştay saldırısından farkı sadece zaman ve mekân farkıdır.

Yoksa senaryo aynı senaryodur?”

Başbakan bu tarihi gerçek anlatımlarıyla halkın yüreğine serin su serpmiştir ve halkın beynini okumuştur, Başbakanımızı buradan tebrik ediyoruz.

AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Başbakan; “Yargı Hükümetin emrinde” diyen CHP liderine tam tersine “Yargı sizin militanlarınızdan arınıyor, temiz pırıl pırıl bir yargı durumuna giriyor” diye cevap verdi.

Başbakan katsayı başvurusu için yapılan “Münferit” değerlendirmesine de “Sen orada bostan korkuluğu musun?” sözleriyle tepki gösterdi.

“Danıştay cinayetini dindar insanlara yıkmaya çalıştılar; ama ne çıktı görüyorsunuz” diyen Başbakan Erdoğan şöyle devam etti;

“Avrupa’da yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi karşısında susamayız.

Fransa’daki tablo sinsi tehlikenin tezahürüdür.

Şu anda cezaevinde olan gazeteciler mesleğinden dolayı içeride değil, öyle zanlılar var ki bizzat terör eyleminin içerisinde bulundukları için içeridedirler”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dedik ya, Türkiye bugün değil bir asır öncesine kadar derinden yaralanmış bir ülke.

Zira bir Osmanlının dağılışı, Hilafeti İslamiye’nin yıkılışı tüm olayların birer göstergesidir.

İngiliz casusu Lawrence’ın gizli hayatı bize çok önemli vakıaları anlatır.

1935 yılında ölen Lawrence, çağımızın en alaka çeken ve en şaşırtıcı şahsiyetlerinden biri olup iki nesil boyunca Britanya imparatorluğunun kahramanı olarak göründü.

O, kurnaz, açık fikirli, cesaretli ve müthiş becerikli bir ajandı.

O, Ortadoğu’da memleketinin yükünü kendi üzerine aldı, yani İngilzlerin zorluklarını kendisi omuzladı.

Ve elde ettiği kendisine bağlı Arap’lara Türklere karşı bir zafer kazanmalarında yol gösteren bir hain.

Generaller, krallar, şairler ve çeşitli devlet adamlarıyla yakın münasebetler kurdu.

Daha sonra Arap’ların kendisine ihanet ettiklerine, bir İngiliz olarak verdiği sözün kötüye kullanıldığına kanaat getirerek siyasi hayattan çekildi, kendisini ordu kademelerine ve daha sonra kraliyet hava kuvvetlerine adadı, acayip bir şekilde yaşadı.

Ve acıklı bir şekilde öldü; çünkü haindi.

O, adeta Mekke Prensi ve Şam’ın taçsız kralı olmuş beyaz bir Arap’tı”

İngilizlerin hava kuvvetlerinde yüksek rütbeli bir subayken, Arabistan’da kılık kıyafet değiştirerek Churchill’in direktifleriyle subay elbiselerini çıkarıp, Suudi Arabistan ile Şam arasında mekik dokuyup Arapları Osmanlı imparatorluğuna karşı kışkırtıp ittihatçıların direktifi altında adım atmıştır.

Günü gelmiş, sakal bırakmış, sarık bağlamış, cübbe giymiş, Cuma günleri minbere çıkmış bölücülük hutbeleri okumuş.

Böylece kendisini yetiştiren bir İngiliz haini o gün bir tane görünüyor ise de bugün tüm coğrafyamızda ve İslam coğrafyasında nice nice ajan Lawrence’lar var?

Bir değil binlercesi var.

Kendilerini pozisyondan pozisyona koyarak çok büyük faaliyetler göstermekte ve dev adımlarla ilerlemektedirler.

Biz hala da uyanmıyoruz.

Dostumuzu, düşmanımızı tanımıyoruz.

Üç beş tane kendini bilmeyen, Suriye’deki diktatör yırtıcı haydutlar gibi, her gün yüzlerce insanı öldürüp Suriye’yi yok etme pahasına adım atarken, Türkiye’mizde de mevcut Ergenekon terörü ile PKK terörünün kökte aynı kaynaktan beslendiğine bir türlü kendimizi inandıramıyoruz.

Ve tıpa tıp Lawrence gibi insanların arkasında gitmeyi yeğliyoruz.

Devam edecek.

Cumanız ve Mevlit Kandiliniz mübarek olsun.

En derin saygılarımla.