KARANLIK DÖNEM ve İSLAM DÜNYASI!

Evet, sevgili okurlar.

Bugün internet sitelerini araştırırken dikkatimi çeken çok çarpıcı iki haber oldu.

Birinci haber;

Video paylaşım sitesi dailymotion.com’da..

Haberin başlığı şöyle:

“ÖCALAN ERGENEKON’UN ADAMI”

Hani derler ya; "şok" bir kaset, işte böyle bir ses kaydı..

Ses kaydının bir yarbaya ait olduğu iddia ediliyor.

Ses kaydının çözümü sitedeki haberde detaylı bir şekilde yer alıyor..

Denildiğine göre;

12 Sene özel kuvvetlerde aktif görev yapan Yarbay Nesimi Soner Dedeoğlu’na ait olduğu ileri sürülen ses kaydında, bu iddialar yer almaktadır.

PKK ile Ergenekon’un ilişkisi konusunda tüyleri diken diken edecek itiraflarda bulunuyor bu Yarbay..

Yayına konulan ses kaydı özetle şu itirafları içeriyor;

“Özel kuvvetlerde maalesef Ergenekon diye bir şey var.

Ergenekon’dan tutuklu olan herkesin nerede görev yaptıklarını nerede, ne şekil kullanıldıklarını biliyorum.

Abdullah Öcalan da, Murat Karayılan da devletten gayrinizamî harp eğitimi almış kişilerdir.

Cem Ersever ve Abdullah Çatlı’dan farkları 10 yıl görev yaptıktan sonra öldürülmemiş olmalarıdır.

Korkut Eken konuşsa o da ölür..

Aslında gizli Özel Kuvvetlerde devletin bekası denilerek çok farklı işler yaptırıyorlar, çok şey bilince de tehlikeli boyutlara geliyorsun.

Tabii biz o zaman Özel Kuvvetçi olmakla gurur duyuyorduk, şimdi Özel Kuvvetçi dediğimiz zaman, Ergenekon mu diyorlar bazen.

Bana “bağlantın var mı?” diyorlar.

Yani Özel Kuvvetlerdeki adamlara çok farklı işler yaptırıyorlar.

Aklınıza gelmeyecek her türlü devletin bekası için gerekli olan her türlü şeyi yaptırtıyorlar.

Adama şimdi bütün bunların hepsini bilirsen tehlikeli boyutlara geliyorsun” denilmektedir."

***

Sevgili okurlar!

Burada bir parantez açmadan geçemiyoruz.

Bu anlatımdan anlaşılan odur ki;

Demek CHP’nin altı oklu rejimi bu millete yıllar yılı devletin resmi bazı kurum ve kuruluşlarının temelinde gizlenen çok karanlıkları yaşatmıştır.

Ne var ki; hala da karanlık uygulamalarını yaşatlmaya devam etmektedir..

Şuan ki hal-i durumu nedeniyle böyle görüyoruz..

MİT'in içerisine sızan Bit'ten tutun da, Devlet'in içerisine sızan it'e kadar, yani gayri nizami oluşumlar nice karanlık mezalimler yaşatılmamış ki?

Anlatılan devede kulak bile değil.

* * *

Evet, yarbayın ses kaydı şöyle devam ediyor;

“Ergenekon tarzı bir yapılanma var mı?

Maalesef var. Mesela Ergenekon olayının içindeki adamların hepsinin şu andaki görevinin ne olduğunu biliyorum ben.

Yani ne işe yaradıklarını, ne yaptıklarını daha önce nerede görev yaptıklarını, nasıl, nerde, ne şekilde kullandığımızı falan biliyorum.

Onun için yani kendi elinle adamları yetiştirtireceksin.

Gayrinizamî harpte kural budur.

Yetiştirirsin, tehlikeli olduğunda öldürürsün.

Cem Ersever, Abdullah Çatlı, bunlar imha edilenler.

Gayrinizamî harpte şu vardır;

Ülkenin menfaati için adamı en üst noktalara kadar yetiştirirsin, tehlikeli olacağı zaman imha edersin.

Yani bu böyledir.

Yani Cem Ersever imha edilmiştir, Abdullah Çatlı imha edilmiştir, Korkut Eken sesi soluğu çıkıyor mu, bu yakınlarda imha edilir, tamam mı?

Bunun gibi belli başlı adamlardan faydalanılır, istifade edilir, devletin başına bela olacağı zaman imha edilen adamlar olur”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Yarbay'ın "tüyleri diken diken eden" ses kaydındaki anlatımları, devamla şöyle:

“Abdullah Öcalan, Murat Karayılan gayrinizamî harp eğitimi almış devletin adamlarıdırlar.

Karayılan, Kara Harp Okulu 1988 devresindendir.

Durum böyleyken biz niye mücadele ediyoruz?

Bu meslekte kaldıkça değer yargımı yitiriyorum.

Mesela devletin gayrinizamî harp yaptırıp da öldürmediği adamlardan bir tanesi de kimdir?

Abdullah Öcalan’dır, devletin adamıdır.

Devletin yetiştirdiği Abdullah Öcalan 10 sene kadar devlet için çalışmış bir adamdır.

10 seneden sonra imha edemiyorlar.

Devletin başına bela oluyorlar, niye yaptırdık, niye mücadele ettik yani biz?”

Evet, böyle bir haber video paylaşım sitesi dailymotion.com’dadır.

* * *

Sevgili okurlar.

İşte Türkiye, işte İslam dünyası, işte Osmanlıdan koparılan Ortadoğu devletçiklerinin başına getirilen ajan piyonlar ve son yüzyıl içerisindeki İslam dünyasına özellikle Türkiye’ye yaşatılan karanlık tablolar.

İşte bunun için dedik ya;

“KARANLIK DÖNEM ve İSLAM DÜNYASI”

Bakınız, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, muhterem eşi Hayrünnisa hanımefendiyle beraber birkaç günlüğüne Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı seyahatte bu bizim yazdıklarımız paralelinde önemli mesajlar vererek bir yerlere doğru işaret vermiştir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, basın mensuplarına mulakat veriyor.

Diyor ki;

“Türkiye’nin basın ve düşünce özgürlüğü alanını en titiz şekilde koruması gerekir?"

Gül ekliyor..

"Eğer bu alan kirlenirse diğer alanlarda ne yaparsanız yapın gözükmez, o bakımdan hepimizin buna çok dikkat etmesi gerekir.”

Gerçekten Sayın Gül basın özgürlüğüyle ilgili çok önemli mesaj veriyor.

***

Zira basın özgürlüğünün varlığı söz konusu olmasaydı biz de bugün bu köşeden yüreklilik göstererek önemli ve çarpıcı konuları yazmazdık ve köşemize taşımazdık.

Ama devlet büyüklerinden aldığımız ümit verici mesajlar doğrultusunda elbette ki gerçekleri kamuoyuna yansıtma görevini yerine getirmeye çalışıyoruz ve çalışacağız.

“Bir yalvarmadığımız kaldı” diyen Abdullah Gül, Ortadoğu’daki ülkelere dış müdahaleleri “Fil’in züccaciye dükkânlarına girmesine benzetti” .

“Suriye’de savaş olmasını" istemediklerini söylerken; Değişimi gerçekleştirmesi için Beşar Esad’a bir yalvarmadığımız kaldı” diyen Gül; “Üzülüyoruz ama maalesef Suriye kaçınılmaz bir sürece girmiştir” tespitinde bulunuyor.

***

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanının bu tespiti bize göre yeri yerinde bir tespittir.

Bu benzetme gerçekten edebi bir benzetmedir, bilimsel bir benzetmedir.

Fil’in züccaciye dükkânına girmesi günümüzde biraz zor; ama fil gibi tehlikeli fesat çıkaran nice Esad’lar ülkemiz dâhil olmak üzere tüm Ortadoğu İslam ülkelerine "bela" olmuş vaziyetteler.

Manen ve maddeten tehlikeli bir hayvan gibi pahası biçilmez bir coğrafyanın içine girmişler, İslam birliğini yıkmışlar, İttihadı Muhammedi’yi dağıtmışlar ve dağıtmaya da çalışıyorlar.

Ama kimlerdir bunlar?

Osmanlının son döneminden başlamak üzere, yani 1908’deki meşrutiyetin kuruluşundan günümüze dek tüm bu büyük coğrafyayı karıştıran Siyonist İsrail, emperyalist haçlılar ile derin ırkçılığa dayalı jakoben jontürklerin işbirliğiyle her şey allak bullak oldu.

İşte bu şeytan üçgeni olan bu üçlü ittifak; Osmanlı'nın Züccaciye dükkanına giren vahşi Fil'lerin ta kendileridir?

İttihatçıların 1909’da jontürklere dayalı yaptığı darbeyle 1914’te Osmanlıyı zoraki ve keyfi olarak cihan savaşına sokmuşlar,

Bir sene dayanamayınca mağlup ve yenik düşen Osmanlı'nın hal-i durumunu gören Anadolu’daki Ermeniler hemen ayaklanmışlardır.

Nitekim gizliden Rusya’yla ve diğer itilaf devletleriyle işbirliği yaparak ayaklanmayı yeğlemişlerdır.

Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere; Müslümanları öldürüp, katliamlara girişmişlerdir.

İttihatçılar bunu fark edince çareyi bunları tehcir etmekte bulmuş ve neticede vuku bulan o büyük Ermeni hadisesi sonucunda 1918’de Sevr antlaşması söz konusu olmuş ve bu anlaşma Osmanlının bitiş miladı olmuştur.

Bundan sonra Milli Mücadele hareketi başlamış ve 1923’te Cumhuriyet kurulmuştur..

Kurulan cumhuriyet büyük bir ümit kaynağı olmuş, doğusuyla batısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle tüm vatan sathındaki inanan bir İslam birliği cumhuriyetin arkasında dimdik durmuşdur.

Ve böylece düşmanları büyük bir başarıyla müstevli, mütecaviz, emperyalist devletleri ülkeden kovmuşlardır.

Ama bitmedi.

Her nedense cumhuriyeti kuranları deyim yerindeyse köşeye sıkıştıran müstevli devletler özellikle İngiliz murahhası Lord Gürzon tarafından İsviçre’nin Lozan kentinde Lozan antlaşması adı altında Türkiye’nin ikinci adamı durumunda olan İsmet İnönü masaya oturmuş ve Osmanlıya bağlı Memaliki İslamiye denilen Ortadoğu coğrafyasının birçok ülkelerinin üzerine çizgi çizmiştir, müstevlilere bırakmıştır ve buna da Lozan zaferi demiştir, o da apayrı bir karanlık.

Oysaki Lozan zaferi diye bir şey söz konusu olmamış, bilakis Lozan hezimeti olmuştur.

Evet, başınızı fazla ağrıtmayalım.

Yarın 1915’teki Ermeni vakasının daha detaylı içyüzünü siz değerli okurlarımızla paylaşacağız.

En derin saygılarımla.