KAYIP CESETLERE ULAŞILABİLECEK Mİ?

Evet, sevgili okurlar!
Yazımızın ana hatları Türkiyeli kontrgerilla, Gladyo ve Ergenekon faciasıyla ilgilidir.
Gerek bugün olsun ve gerek bundan 10 – 12 yıl öncesinde olsun gerçekten Türkiye bu üç ana faciayla "yüz yüze" gelmiştir. Ve bir türlü kendini bu kirli belalardan koruyamamıştır.
Ancak buna rağmen Türk Polisi ülkemiz için büyük ufuklar açmıştır.
Polisimizin gayret ve kapsamlı çalışması neticesinde her saat başı beklenenden daha fazla ülke insanına yeni yeni ümitleri yaratıyor.
Onun için ülkenin tümüyle bu polis ordusuna hem yardımcı hem de duacı olması gerekir.
Gerçekten bugüne dek gelen-giden hiç bir İçişleri Bakanı’nın döneminde yapılamayan ve gösterilemeyen üstün cesaret ve ciddiyet ancak sayın Prof. Dr. Beşir Atalay’ın bakanlığında olmuştur.
Buradan kamuoyu adına Sayın Atalay’a şükran ve minnettarlığımı sunuyorum.
Daha ümit ediyorum ki bugünlerde elde edilen bulgular 12 yıl öncesine kadar uzanır. Polisin elini o günlere uzatıp o günkü meçhullere doğru götürmesi lazım. Artık bugün, geçmişin sırlarını deşifre eden bir çaba sarf edilmelidir. Zaman kaybedilmemelidir.
O zaman göreceksiniz ki önümüzdeki günlerde neler olacak?
Dünkü basınımızın sürmanşetlerine ve yazarların başlıklarına bakıldığında; bugüne kadar kendilerini devlet üstünde görenlerin yaptıkları tümüyle hukuk dışı, antidemokratik, zorbaca totalitarizmi pisliğini bu milletin başına nasıl yağdırdıklarını göreceklerdir.
Kendilerini adeta "Layüsel (Sorumsuz, seçilmiş, en üstün tabaka olarak)" hissedenler, göreceksiniz ki en yakın bir süreç içerisinde ülkenin en karanlık, en badireli ve en tehlikeli varlıkları olacaktır.
Tarih, bu tehlikeli unsurlar nerede olurlarsa olsun, hangi rütbede, hangi üniformada, hangi kurumun içinde bulunurlarsa bulunsun bir hukuk devleti olarak elbette ki bunları deşifre edecektir.
Sormazlar mı acaba?
"Yahu nedir bu halimiz?"
Bu ülke bugüne kadar nasıl entrikalı oyunlarla yönetilmiştir. Hangi senaristlerin sahneye koydukları senaryolarla ülke bütünlüğü sağlanabilmiştir.
Kimin eli kimin cebinde?
İbrahim Şahin’in itiraflarına bakıldığında insanın tüyleri ürperiyor.
Her ne kadar Genelkurmay, iki cümleyle bunu yalanlıyor ise de, hiçbir vicdanı rahatlatıcı değildir.
Ama ne yapacaksın? Demek ki yıllardan beri uzaya gelen tek partinin yarattığı şeflik ve dipçik unsurları hala da belirli bazı yerlerde saklıdır.
Zaman Gazetesi’nin dünkü sürmanşetine bakıldığında "İşte Kaos Çıkaracak Silahlar" başlıklı haber şöyle devam ediyor:
"Ergenekon Terör Örgütünün cephaneleri dün kamuoyuna gösterildi. 11 ilde ele geçirilen silahlar arasında el bombaları, lav silahları, patlayıcılar, suikast tabancaları gibi çok sayıda mühimmat var. Örgütün kaos oluşturacak eylem peşinde olduğu deşifre edildi. Ankara’da bir alışveriş merkezine saldırı ile Sivas’ta suikast planının son anda engellendiği öğrenildi."
Evet, Taraf Gazetesi’ne bakalım.
"Ergenekoncu Şahin’in Paşa İtirafları" başlıklı sürmanşetten verdiği haber şöyle:
"Eski Özel Harekât Polis Şefi İbrahim Şahin tutuklanırken açıkladı. ‘Korgeneral Bekir Kalyoncu ve Genelkurmay’dan Metin Paşa bana yeni güvenlik müsteşarı olacağımı söylediler.’"
Yeni Şafak’ın sürmanşetine bakıldığında, "Tolon Paşa’nın Sevk Oyunu" başlıklı haberi şöyle devam ediyor:
"İki kez sağlık kontrolünden geçirilip, ‘Aspirine bile ihtiyacı yok’ raporu verilen Ergenekon tutuklusu emekli Orgeneral Hurşit Tolon, sahte raporla GATA’ya götürülmek istendi."
Haber şöyle bir ara başlıkla devam ediyor:

"HÜLLE RAPOR ŞOKU
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Tolon’un, ‘hülle rapor’la GATA’ya gönderilmek istendiği ortaya çıktı. Tolon adına hareket eden bir Yüzbaşı, ‘Asker kaçağı bir tutuklu’ için Silivri Devlet Hastanesi’nden GATA’ya sevk talep etti.

BAKMADAN İMZALADI
Poliklinikte görevli doktor 31 Aralık’ta ‘2768’ protokol numarası ile Silivri Devlet Hastanesi’ne gönderilen emekli Orgeneral Tolon’u muayene etmeden ‘anksiyete’ (hafif depresyon, korku hissi ve gerginlik) teşhisi koydu."
İşte, bakınız sevgili dostlar!
Bu Tolon paşanın hülleci hilesine.
Demek ki bunların tüm yaşam halleri devletin derinliğinde hep böyle aldatıcı, karanlık kirlenmelerle geçmiştir.
Bir arpa boyu kadar bu ülkeye yarar sağlamayan bu tür darbeci bayat kafalar, ülkeyi en son uçurum tehlikesine kadar götürebilmişlerdir.
Onun için Sayın Başbakan da şöyle diyor:
"Ergenekon Paniği Neden?"
Demek Sayın Başbakan’ın bildiği çok şeyler var. Yeter ki üzerine gidilsin…
Gün gittikçe her türlü yeraltı askeri mühimmatlara rastlanıyor. Peki, bu mühimmatların çıkış merkezleri nerede?
Ankara’nın kritik yerlerinde neden saklanıyor? Milli İstihbarat bunları niye görmedi?
Elbette ki bu sorular çok önemli… Ve cevap ta bulması gerekir.
12 Ocak 2009 saat 14.20 sıralarında internet sitesindeki özel bir haber. Şöyle diyor:
"Ergenekon Operasyonu’nda kara kutu olarak adlandırılan Güney’i Kanada’da bulup görüşmeyi başardık.
Son Dalga ile Ergenekon soruşturmasında hangi aşamaya gelindi? Sorusuna karşı verilen cevap şöyle:
‘Bir ilerleme kaydedildiği gözleniyor. Fakat geçmişte de Ergenekon, Susurluk’un babası demiştim. Birçok açıklamalarımda birçok gizli mesaj vermiştim.
Bu mesajlar anlaşılabiliyor mu, bunu bilemiyorum. Evet! Susurluk’un babası Ergenekon’dur.
Onuncu Dalga operasyonunu en iyi gözlemleyenler sizler olacaksınız. Çünkü birebir yaşıyorsunuz…’
Soru: Peki Ankara ve Hatay’da yapılan kazı çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Türkiye’nin üstü Cumhuriyet, altı Derin Cumhuriyet olduğu ortaya çıkıyor. Oysa Susurluk kazasından sonra yıllarca beklenildi, eğer beklenmeseydi ve benim yakalanmamdan, 2001’den bu yana yedi yıl geçti, bu yıl sekizinci yılı. Belki de çok daha önce bu işler ortaya çıkacaktı.’
Sizce nerede zaman kaybedildi?
‘Türkiye, yedi yıldır eğer operasyon ciddi bir anlama taşınacak idiyse yedi yıl önce başlamalıydı. Oysa herhangi bir çalışma yapılmadı, Susurluk’un da üstünün kapatıldığını hep beraber gördük.’
Birkaç ismin etrafında dolanan bir organizasyon olarak sunuldu Susurluk, öyle değil mi?
‘Evet.’
Peki, son olarak, bulunan silahlar Susurluk’un kayıp silahları mıydı?
‘Susurluk’u sadece kendi başına değerlendiremeyiz. Eğer Susurluk’u kendi başına değerlendirirsek kısır döngüye girmiş oluruz. Ergenekon’da dikkat ediyorsanız sadece Türkiye’nin Misak-I Milli sınırları içine sıkıştırılmış küçük bir hareket olarak tanıtılıyor. Bunun da bilinçli olarak yapıldığını görüyorum.
Her taraftan çok değişik bilgi kirliliği ve servis yapıldığını görüyoruz. Ve artık olaylar Türkiye’nin sınırları içine sıkıştırılmaya çalışılıyor.’
Uluslararası aktör var diyorsunuz, kim bu aktörler?
‘Bu konuda herhangi bir açıklama yapmak istemiyorum. Bu manada ben sadece ilişkilerimi söylemiştim geçmişte. Yapmış oldukları faaliyetleri zaten yurt dışından göreceksiniz. Daha önce geçmiş oldukları seyahatler, konferanslar, Ortadoğu üzerindeki çalışmaları, ya da Azerbaycan üzerindeki çalışmaları, Rusya’daki faaliyetleri doğru bu şekilde bakılabilir. Bugün Türkiye’de monarşinin veya gizli diktatörlüğün devamını isteyenler var. Ve bu demokrasi için bir adım atalım diyen gruplar var. Oysa ben, ülkemin batıdaki gibi, Kanada’daki gibi medeniyet seviyesine çıkmasını talep ettim. Bu operasyonda da istediğim budur. Birilerini cezalandırmak değildir, oysa Türkiye’deki siyasi ve politik çıkışlar tam tersi karanlık bir Türkiye monarşi ile yürütülen bir Türkiye mi? Hayır, demokrasi için bir adım mı atalım diyenler mi? Oysa Türk basınını da halen monarşi bir gizli diktatörlük isteyen kimselerin maskeleri ortaya çıkmıştır.’
Kayıp Cesetlere Ulaşılabilecek mi sizce?
‘Ölüler artık kendilerini savunamazlar. Cesetlerden ne elde edilir. Peki, cesetlerden, cesetler bulunabildiğinde ne elde edeceğine bakmak lazım, katilin veya arkasındaki ellerin isimleri cesetlerin üstünde yazmıyordur tabi ki. Ben de ne elde edilebileceğini merakla bekliyorum. Ceset bulunabilir fakat kendini savunamaz. Söyleyecek bir cümleleri yoktur.’"
Biz de burada diyoruz ki, Tuncay Güney’in söyledikleri bize göre binde bir değil bile.
Türkiye’nin gerçek yüzü ve "Derin Cumhuriyet"in zifiri karanlığının ortaya çıkabilmesi için ancak Hz. Musa’nın mucizesi olarak bir ineğin etiyle cesetlerinin etleri birbiriyle karıştırılıp ondan sonra mucize olarak dirilmesi gerekir.
O da bugün ne Hz. Musa var, ne de o mucize…
Bize göre o mucizenin başucu ve ana gerçeği iktidarın yürekliliğidir, halkın cesaretidir ve kirlenmenin üzerine gidilmesidir.
O zaman mucize vari gömülen her karanlık ve her kirlenme, süreç içerisinde ortaya çıkacaktır.
Burada sizi 28 Şubat 2007 ile 2000’li yıllara götürmek istiyorum.
Burası Diyarbakır. Tarih 1997–2000. Dicle Üniversitesinde dönemin Rektörü Kıdemli Tabip Albay Prof. Dr. Mehmet Özaydın. Tıp Fakültesi Genel Sekreteri İbrahim Sarı, SÖZ TV’de zaman zaman programlar yapıyordu.
Özellikle benimle can alıcı konuları dile getiriyordu. Bir gün haber geldi. Genel Sekreter İbrahim Sarı kayıp.  Sıra kadem basmış.
Gitti. Nereye? Tabi ki faili meçhulle…
Cesedi ve onunla beraber sürekli olarak kaçırılanların cesetleri Fatih Paşa mahallesinde bulundu. Hep domuz bağı ile bağlanmış ve kireçlenmiş cesetler ortaya çıktı.
Tabi ki olayların üzerine gidilmedi… Sır gibi saklandı, "Hizbullah (!) örgütü bunu yapmıştır" denildi.
O dönemde Milli İstihbarat Bölge Başkanı Cemal Temizöz’dü…
Kolordu Komutanı da Yaşar Büyükanıt idi.
Rivayetlere göre; Yaşar Büyükanıt’la MİT’in Bölge Başkanı ve Rektör Mehmet Özaydın’ın arası çok çok iyiymiş. Ailece görüşüyorlarmış…
Mehmet Özaydın timsah gözyaşları döküyordu. Hâlbuki onun yanı başındaki odasından kaçırılan Genel Sekreter’den nasıl olurdu da haberi yoktu?
Zira rivayetlere göre, onun tüm yaşam ve hayat hallerini gözetim altına almıştı, raporluyordu, her akşam ve her saat başı gereken yerlere bildiriyordu.
İşte bugün eski rektör Mehmet Özaydın’a ulaşılırsa ve Diyarbakır MİT Bölge Başkanlığı’nda çalışıp da bugün emekli olan bazı simalara ulaşılırsa, sorgulanırlarsa bunların da; Ergenekon'un kimlerle "bağlantılarının" olduğu daha net anlaşılabilir diye düşünüyorum.
1997’den 2000’li yıllara kadar, yani o arada olup biten tüm fişlemeler, derin cumhuriyetin zifiri karanlığına kadar inilebilinir kanaatindeyim,
Göreceksiniz ki 24 Ocak 2001’deki Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 korumanın katillerine de ulaşılabilir.
Her ne kadar olay Hizbullah’a (!) havale edilmişse de yine de görülecek ki birçok maskeler düşecektir.
Hain planlar ortaya çıkacaktır…
En derin saygılarımla…