KEDİNİN BOYNUNA CİĞER TAKMAK?!!

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede çok önemli kritik konulara değiniyor ve sizinle dertleşerek hadiseleri paylaşmak istiyorum..

Bilindiği üzre bu ülke; medeni bir ülke olup, kutsaldır.

Taşıyla, toprağıyla, insanıyla, hatta hayvanlarıyla dahi bölünmesi, parçalanması mümkün olmayan bir bütünlük arz ediyor.

Zira tarihin derinliklerinde kalbini, şefkat ve sevgi peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e bağlanmış ve intisap etmiş bir ülke olarak yaşaya gelmiştir.

Dünkü yazımda da değindiğim gibi;

Yüce İslam peygamberine dayanan bir ümmet, tüm hayat iniş ve çıkışları içerisinde sonuç itibariyle hiçbir şey kaybetmemiş bir ümmet olarak var olacaktır.

****

Batıl, Haçlı ve Siyonist dünya bugün yine ahlak dışı iftiralarla o büyük insanın yüce şahsiyeti maneviyesine saldırıyor olması elbette ki kabul edilemezdir.

Bu alçakça saldırı yeryüzündeki inanan ümmeti derinden incitmektedir.

Hem de doğulusuyla, batılısıyla, Arap’ıyla, Acem’iyle, Kürt’üyle, Türk’üyle, her kim olursa olsun, nerede olursa olsun, nasıl olursa olsun, bu ahlak dışı mütecavizane zulme karşı elbette ki ümmetin, uzaktan bakarak seyredecek hali de yoktur.

Çünkü kendi peygamberine karşı beslediği bu muhabbet, bu iman aşkı, ümmetin bu sevgisi, yeryüzünden ta arş-ı âlâya kadar uzanmaktadır.

Hz. Muhammed (s.a.v)’e karşı beslenen sevgi diğer normal sevgilere, dostluklara benzemez.

Ona olan sevgi, Allah adına yapılan bir ibadettir.

Hem de çok büyük bir ibadet.

***

O ibadetle Allah’a ulaşılır!

O sevgi Allah’a gösterilen gerçek kulluk görevidir.

Hz. Muhammed (s.a.v)’e beslenen kin, ne kadar alçalışsa, insanlığın yüce karakterinden kişiyi uzaklaştırıyorsa, canavarlaştırıp, küfrün derin çukuruna yuvarlanmasına sebep oluyorsa, o büyük insana karşı beslenen sevgi de, insanı o kadar yüceltiyor ta arş-ı âlâya kadar manen ve ahlaken ulaştırıyor.

Zaten Resulullah’a karşı muhabbet ve sevgi, dinin temel usul ve esaslarındandır.

İmanın sarsılmaz, eğilmez bir nurani sütunudur.

***

Zira Kur’an bize şunu emrediyor;

Peygambere sevgi, müminlerin nefislerinden evlat ve ailesinden daha evladır.

Nitekim Efendimiz bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor;

“Beni yaratan yüce Allah’a yemin ediyorum ki; Sizlerden herhangi biri, malından, evladından ve tüm insanlardan daha fazla beni sevmedikçe, bana bağlı kalmadıkça iman etmiş sayılamaz”

Yine bir Hadisin rivayetine göre deniliyor ki, Hz. Ömer (r.a) bir gün Efendimiz (s.a.v)’e karşı şöyle hitap etmiş;

“Ya Resulallah!

Allah’a yemin ediyorum ki, senin sevgin tüm varlıklarımdan daha önce gelir, ama nefsim hariç”

Resulallah şöyle der;

“Ya Ömer!

Bu şekilde tam iman etmiş sayılamazsın.

Beni kendi nefsinden de daha ileri sevmezsen tam iman etmiş olamazsın”

Hz. Ömer demiş ki;

“Ya Resulallah!

Evet, ben şimdi anladım.

Sen kendi nefsimden daha ileridesin ve nefsimden de daha fazla seni seviyorum”

Resulallah (s.a.v)’i açıktan açığa, hiç gizlemeden sevmek ve onun yolunu takip etmek, sünneti seniyyesine bağlı kalmak, Allah nezdinde onu yüceltmek demektir.

* * *

Bakınız;

Bir ümmetin ekmeğiyle beslenip büyümek, alın teriyle devlet kurmak, güçlenmek, ülke bütünlüğünü korumak ve o paralelde ülke insanlarına hizmet etmek maksadıyla devlete sahip çıkmak; elbette ki o devletin, o toplumun, o ümmetin ana esaslarıdır.

Ama tüm bunlara rağmen birileri çıkıp, bu sadakat gölgesinde hıyanet erbaplarıyla ümmetini arkadan vurmak ve düşmanların paralelinde adım atmak, kendi milletini arkadan vurmak en büyük hiyanettir..

Ki bu hiyanete düşmek affedilmezdir.

Hiçbir hukuk literatüründe bunun göz ardı edilmesi veya affedilmesi mümkün olmadığı gibi; kabul edilecek herhangi bir yönü de yoktur.

Bu nedenle diyoruz ki;

Yıllardan beri bu ümmeti, kendi peygamber sevgisinden uzaklaştırmaya çalışan ve aynı zamanda milletin ekmeğiyle beslenip, palazlanan anlayışın hükümranlığı maalesef, ülkenin bütünlüğüne, milletin birlik ve beraberliğine çok büyük zararlar vermiştir.

* * *

Ne yazık ki;

Ülke bütünlüğünü tehlikeye sokan, milletin birlik ve beraberliğini zedeleyen bu gizli hıyanet erbaplarına, maalesef yine devletimizin en kritik ve en güvenilir önemli bazı kurum ve kuruluşlarının bünyesinde halen de rastlamaktayız.

Hele hele TSK gibi tarih sayfalarına adı altın harflerle yazılması gereken, şan ve şerefiyle İslam sancağını elinde tutan, ta Viyana kıyılarına kadar at koşturan bir ecdadın evladı…

Daha ileri gidersek; Hz. Ömer’in (r.a) direktifinde bulunan İslam ordularının 2500 senelik bir Sasani devletini yıkıp, darmadağın etmesi ile İslam sancağını o yıkılan ateşperest devletin ortasına dikmesi…

Dahası aynı o adalet simgesi olan büyük Halife Hz. Ömer’in(r.a) izinde yürüyen, bu ümmetin büyük kumandanı olan Selahaddini Eyyubi’nin haçlılarla çarpışarak, Kudüs’ün göbeğine İslam bayrağını dikmesiyle ve Mescid-ül Aksa’nın içine girip namaz kılması elbette ki bu ümmetin adı altın harflerle yazılması gereken tarihi gerçeklerdendir.

Böyle bir geçmişin ve böyle bir ecdadın torunları olan bizlere, ne oluyor da birden bire arş-ı âlâya yükselen o umudî nuranîden sırtımızı çevirip, batıl inanç ve makyajlı görüntülere aldanıyoruz?

Yüzümüzü o tarihi gerçekten çevirip, o ezeli düşmanların aldatıcı planlarına bağlanıp, onlarla kalkıp-oturmak, günlük hayat akışlarımızı onlara endekslemek, gerçekten kedinin boynuna ciğer asmaktan hiçbir farkı yoktur.

Yani kendi kendimizi ele verip, tağuti sistemlere bel bağlayarak yürümemiz kendimizi dinamitlemekten başka bir şey değildir.

Yakın tarihimizdeki üç-beş aldatıcı makyajla karşımıza çıkıp da kendilerini bizden sayıp, bizi arkadan vuranların peşinden gitmek, gerçekten büyük bir gafletten başka bir mana verilemez.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü yazılı medyanın bazı manşetlerine göz atarak, çok önemli bazı olaylara tanıklık ettik.

Mesela, Taraf Gazetesinin dünkü manşeti aynen şöyledir;

“ERGENEKON ŞEMASI O’NDAN GİTMİŞTİ”

Haber şöyle devam ediyor;

“Ergenekon örgüt şemasını 2003’te Başbakan Erdoğan ve Hilmi Özkök’e resmi yazıyla gönderen eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasabun, Ergenekon davasına tanıklık edecek”

Keza Teoman Koman da…

Yani Emekli Org. Jandarma eski Genel Komutanı, aynı zamanda MİT Müsteşarlığı yapan bir kimlik…

Bu her iki kişi, yaklaşık 10 yıl önce devletin en kilit makamını işgal ediyordu.

Özellikle eski MİT Müsteşarı Emekli Org. Teoman Koman’ın mahkemece dinlenmesine karar verilmesi, bize göre elbette ki çok önemli bir gelişmedir.

TSK gibi, kutsal bir kurumun bünyesinde böylesine ahlaki çöküntü içine giren insanların sızması ve her kalkıp-oturuşlarında, İslam’a ve inanan ümmetin bireylerine ve inançlarına hakaret etmekten başka hiçbir şey düşünmeyen birilerinin varlığı Türkiye’ye çok şeyleri kaybettirmiştir.

Kimse kusura bakmasın.

***

Bu tür insanların gizliden gizliye PKK’yla sık sık işbirliği yaparak ve “bizim için en büyük tehlike şeriattır ve irticadır” demeleri, unutulur mu?.

Hele hele;

“Gerektiği an, Abdullah Öcalan’la oturup, kadeh tokuşturarak anlaşabilme imkânımız vardır, ama irtica ile (İslam dinini kast ederek) barışçıl olmamız Atatürkçülüğün ruhuna ters düşüyor” ifadeleri..

Böylesi düşünceye sahip olan insanlara devletin teslim edilmesi, bir milletin ne kadar acı verici bir şekilde arkadan vurulmuş olduğu artık ayan-beyandır.

Yazımızın başında değindiğim gibi;

Hz. Muhammed (s.a.v)’in muhabbetini, sevgisini kendi bünyesinde besleyen bir ümmet, artık böylesi bir gaflete düşmemesi gerekir..

Bu milleti bu hale sokan etken, geçmişe dayalı tarihi siyasetin ve siyasetçinin gafletinden ve ihanetinden başka bir şey değildir.

Olup-bitenler gerçekten düşündürücüdür.

Ve insanda; “akıl kilitlenmesine” neden olmaktadır.

* * *

Evet,

Gerçekten 28 Şubat soruşturmasındaki belgelere ulaşılırsa..

Devlet hakikatten samimi bir şekilde o belgeleri bugün kamuoyuna açıklarsa..

Öyle inanıyorum ki, tüm çıplaklığıyla hıyanet şebekelerinin, bu devletin önemli kurum ve kuruluşlarına nasıl sızdıkları ortaya çıkacaktır.

Darbecilerin, post moderncilerin, BÇG’cilerin “gerçek” yüzlerini daha bir net görmüş olacağız…

Hele hele bu paraleldeki, bu bölgede görev yapan JİTEM’in ve JİTEM’cilerin ne yaptıkları kamuoyuna artık açıklanmalıdır.

Devleti de, milleti de ne kadar haince fişledikleri anlaşılır gibi değil.

Notlardan trajikomik ifadeler de ortaya çıkacaktır.

Yargı gibi, TSK gibi, MİT gibi, devletin çok önemli birimlerini ele geçirip, kendi inisiyatifleri paralelinde kullanan; Albay Cemal Temizözler, Albay Eşref Hatipoğulları’ndan tutun da, Yaşar Büyükanıt’lara kadar, Çetin Doğan’lara kadar, o günün DGM Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturan kirli bir anlayışa sahip, mezhepçi Nihat Çakar’larına kadar..

Neler yaptıklarını, hatta o günün Diyarbakır Emniyet İstihbarat biriminde çalışan birilerinin neler yaptıklarını, bozuk tinetli ve JİTEM ile PKK arasında mekik dokuyan bazı işadamlarıyla işbirliği yaparak bugün cezaevinde yatan Abdulhakim Güven kod adlı Ferdi Altun ile Hıdır Altuğ’un lehine tanıklık yapanlara kadar, çok şeylere rastlanır.

Bu itibarla diyoruz ki;

Başınızı fazla ağrıtmayalım, toplum olarak, ülke olarak, birlikte yaşamakta olan bir ümmet olarak, gerçekten yaralarımız çok derindir.

Kendimizi toparlayabilmemiz için, başta söylediğim gibi; İnsanlığın o büyük önderi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in sevgi bağıyla bağlanıp, o altın silsilesinin çağdaş halkası olmamız lazım.

Böyle olunca hiçbir tilkinin ve çakalın o nurani zinciri kırıp, dağıtması haddi değildir.

En derin sevgi ve saygılarımla.