KOZMİK ODA İÇ DÜŞMANLIĞIN BİR PATENTİ MİDİR?

Evet, sevgili okurlar!
Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yapılan arama ve bu kapsamdaki soruşturma sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, her şeyin yasal çerçevede cereyan ettiğini söyledi.
Herkesin hukuka riayet etmesi gerektiğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı, bunu dosta düşmana duyurdu.
Cumhurbaşkanımız böyle demokratik ve hukuksal bir beyanda bulunurken yargı tarafından kozmik odanın aranması her nedense HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’u çok rahatsız etti.
Adeta feryat ediyor.
Özel Kuvvetlerde soruşturma aşamasında arama yapılamayacağını ileri süren Ertosun’un, Genelkurmayın yasal bulduğu incelemeye karşı çıkması düşündürücüdür. Aynı zamanda manidardır.
Bir hâkim olarak, hem de mesleğinin en önemli mevkisini ihraz eden bir insan olarak 'peşin' hüküm vermekte.
Peşinen konuşması hukuk literatüründe buna ihsası rey denir.
Yani yanlılığını peşinen göstermiş oluyor.
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi durumunda olan Ali Suat Ertosun, devletin zirvesini hedefleyen suikast ve fişleme, izleme faaliyetleri kapsamında yapılan soruşturma ile ilgili tuhaf açıklama yapıyor. Genelkurmayın dahi yasal bulduğu bu kurumdaki aramaya itiraz etme cesaretini gösteriyor.
Dahası deyim yerindeyse hükmen Genelkurmayı bile 'devre' dışı bıraktığı gibi; yalanlamış oluyor.
Soruşturmayı etkileyebilecek mahiyetteki açıklamasına ek olarak "devlet sırrı" niteliğindeki belgelerin hâkim tarafından soruşturma aşamasında değil, kavuşturma (mahkeme) aşamasında elde etmesinin mümkün olabileceğini ileri sürüyor.
Ne garip bir hukuk ve adalet anlayışı!..
Ergenekon iddianamesine bile giren Kent Otel toplantısına katılan ve sonradan davada sanık olan isimlerle görüştüğü ortaya çıkan Ertosun, ne gariptir ki hala da HSYK üyeliğini koruyor.
HSYK’nın geçen Haziran toplantısında gündeme getirdiği ve Ergenekon gibi önemli davalarda görev yapan yargı mensuplarının görevden alınmasını içeren korsan kararname ile adından söz ettiren bir kişi olması munasebetiyle; ne denilebilinir ki.
Bu tavrıyla, tarafgirliğinde ideolojik kişiliğinde nam salan Ertosun, her nedense bugüne dek hakkında herhangi bir inceleme yapılmamıştır veya yapılmış ise de Türk Yargıdaki meslek taassubu sayesinde Yargıtay bunu aklandırmıştır.
Oysaki anılan bu Seferberlik Daire Başkanlığı, devletin bünyesinde adeta bir tümör haline gelmiş antidemokratik hukuk dışı bir unsur olarak konuşulmakta. Ve bu yönde 'ciddi' iddialar söz konusu..
Bir garip yaklaşım da; Deniz Baykal'dan..
Düşünün Kurt politikacı Deniz Baykal 20 yıl önce bu oluşumla alakalı soruşturma açılması için önerge vermişken, şimdi ne hikmetse kozmik odadaki aramayı kınıyor ve diyor ki, 'TSK’ya şüpheli muamelesi yapılıyor'..
Sayın Baykal'a, sormazlar mı?
Ey akıllı politikacı (!?) 20 yıl önce Özel Harp Dairesinin araştırılması için önerge verdiğini ne çabuk unutuyorsun..
Ne oluyor da bugün çıkıp savunuyorsun!..
Ne yazık ki bu tür siyasi tavırlar, 'Türk Politikasının' nasıl ucuz ellerde ve bayat ideolojilerin hegemonyası altında olduğunu gösteriyor.
Ne kadar ucuz düşmüştür.
Yeni Şafak’ın dünkü nüshasında 1. sayfada Yazar Ali Bayramoğlu’nun köşesinde şöyle bir başlık gözümüze çarptı.
"İÇ DÜŞMAN KİM?"
Sayın Bayramoğlu’nun köşe yazısı şöyle devam ediyor:
"Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı yıllardır siyasi karanlığın merkezinde yer alan üzerine gidilememiş bir yapı olarak karşımızda durmaktadır."

İşte.. Onun için biz de bugünkü köşemize başlık olarak; "KOZMİK ODA İÇ DÜŞMANLIĞIN BİR PATENTİ MİDİR?" diye yazdık.
Evet, bu tezimizde Ali Bayramoğlu bizi teyit etmiş oluruyor ki yerden göğe kadar haklıyız.
Bu paralelde Ali Bayramoğlu’nun dünkü köşesinden bir iki paragrafı özetleyerek sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakınız ne diyor:
"Özel Harp Dairesinin görevleri ve iç düşman, yani siz, yani biz" "Yılın son günü Türkiye tarihinin belki de en önemli gelişmelerinden birisini yaşıyor. Kara kutunun içine yargı eli uzanmış bulunuyor. Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, yıllardır siyasi karanlığın merkezinde yer alan, üzerine gidilememiş bir yapı olarak karşımızda durur. Kara kutunun içine bu kez gerçekten girebilecek mi? Soru bu, dün hatırlattık 16 Ocak 2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yasa dışı hiçbir işe karışmadığını ifade etmişti. Yaptığı açıklamayla kuşkuları ortadan kaldırmayan bir açıklamaydı bu. Askerin bir kurum olarak iç güvenlik sahasındaki yapılanması ve tanımları kendi başına şüphe yaratmaya yeter değil mi ki, Genelkurmay bünyesinde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde EMASYA’da aynı yapı ve kavramlar karşımıza çıkar. İç düşman ve güvenlik arasındaki ilişki çok kuvvetli şekilde örülür. Yapılanma iç düşman olarak tasnif edilen kişi, grup ve yapıları takip yıpratma, püskürtme esasına göre vücut bulur. Her yıl yenilenen Genelkurmay mahreçli iç tehdit dökümanlarında sadece PKK gibi örgütler yer almaz. Vakıflar, kimi Sivil Toplum Örgütleri, Cemaatler…"

Evet, sevgili okurlar!
Ali Bayramoğlu’nun bu tespitlerine katılmamak elde değil.  Günlük medyamızın bu birim hakkındaki tespitleri artık gün gibi aşikârdır.
Çünkü 'ciddi' iddialar söz konusu.
Şöyle ki; TSK bünyesinde oluşa gelen ve çok karanlıklarla dopdolu olduğu ifade edilen ve Gladyo tipi birim olduğu söylenen bu oluşum, ülke için çok ciddi bir tehlike arz etmektedir.
Antidemokratik hukuk dışı mezalimdir.. VE olsa olsa özellikle Türkiye insanı için karanlık kurullar tarafından oluşturulan bir suikast timidir.
İtalya’nın Gladyosunu hatırlatmaktadır.
İtalya’daki Gladyo çetesini sıfıra indiren İtalyan Savcısı Di Pietro ne yaptıysa bize göre Türkiye’deki özel atanmış savcıların da birer Di Pietro durumunda faaliyet göstermelilerdir.
Gerçekten her ne kadar yargımızın bünyesinde, özellikle üst düzeyde Ertosunlar gibi, Emin Ağaoğlu gibi, Sabih Kanadoğlu gibi isimler var ise de onların karşıtı da vicdanına danışan, milli inanç ve ruhuna bağlı, çok yürekli, cesur hâkim ve savcılarımız da  yok değiy. Hem de çok mevcuttur.
Zaten bu halkın yegâne ümidi de onlardır.
Bir de onlar olmazsa ne olacak?
Öyle gencecik hâkim ve savcılarımız var ki, kaç tane İtalyan savcısı Di Pietro’yu katlarlar. Yeter ki onların önü açılsın.
Öyle de onlara inanıyoruz.
Bilindiği üzere İtalya’da temiz eller operasyonunu yürüten savcılar "girilemez" denilen kozmik odalara girmişlerdir.
Kozmik odalara girmişler ve ancak ondan sonra İtalya’yı Gladyo yapılanmasından temizlemişlerdi.
Şimdi Türkiye’de de aynı süreç yaşanmakta ve yaşatılmaktadır. Zira kozmik odayı araştıran hâkimin altıncı günündeyiz.
Evet, sevgili okurlar!
Gerçekten başarının sırrı, toplumların davalarını üst seviyede tutarak yola çıkmış olmalarıdır. Korkmadan çekinmeden, imanla, inançla kervanın yola çıkmasıdır. Ve yolun sonunu getirinceye kadar durmadan devam etmesidir..
Denilebiliyor ki, bu olaylar o kadar önemli midir ki?
Kocaman bir ülke içerisinde büyük bir Türkiye toplumu karşısında bunlar kim olabilir ki?
Ama biz de diyoruz ki hayır hiç de öyle değil.
Kanserolojik vücuttaki çıbanlar önce sinsice iç organlara giriyorlar; ama mücadelesiz kalınca da kısa bir süreç içerisinde vücudu istila edip ölüme mahkûm ederler.
İnsafla düşündüğümüz zaman, göreceğiz ki kurtuluşumuzun yegâne çaresi artık bu tür menfi ve olumsuz, mikrop bataklığının kurutulması için mücadele verilmesi gerekir.     
ŞEYH-İ SA’Dİ - SA’Dİ ŞİRAZİ, şöyle diyor:
"Bir amaca ulaşmak istiyorsan, yol hazırlıklarını yapıp derhal yola koyulmalısın. Gideceğin yol bitmek tükenmek bilmeyen bir yol olabilir, ama ne olursa olsun yolda duraklamak, kalmak gibi tehlikeli hatalara düşülmemelidir. Azim ve sebat sahibi kimseler için uzaklık yakınlık bahis konusu olmamalıdır. Yolunu bitirinceye kadar hedeflenen maksada ulaşmak için illaki o yolu bitirmek gerekir. Güç, gayret ve samimiyetlerin karşısında hangi zorluklar kolaylaşmaz ki, hangi ürkütücü güçler insana boyun eğmez ki. Elbette ki, bu tür ürkütücü unsurlar, sarsılmaz bir imana karşı duramazlar ve boyun eğeceklerdir. Gayret, sebat ve ciddiyetle çalışanların eserlerine bak da ibret al diyor. İnsanoğlu azmederse, dağları söker. Yeter ki bir işe azimle girişilsin."
En derin saygılarımla.