KÜLTÜR EMPERYALİZMİ BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?!

Evet, sevgili SÖZ okurları.
Türkiye’nin içinde bulunduğu hal ve şeraitler gerçekten çok düşündürücüdür.
Günlük, sosyal ve siyasal yani tüm içtimai hayat şartları büyük bir girift içerisinde, karmaşık ve kargaşalı..
Öyle ki içinden çıkılmaz bir hal..
Tabiri caizse "zencinin" saçı gibi..
Karşı karşıya olduğumuz "tehditkar" durum her geçen gün büyümektedir.
Nitekim;
Bu saydığımız endişelerin varlığı, her gün güncelliğini koruyan ve yeni gündemdeki olup biten mevzuulardan ötürü bizi bu anlatılan gerçeğe götürmektedir.
Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “Kültür emperyalizmi, bizi nereye götürür?” ifadesi çok kapsamlı ve derin anlam içermektedir.
Bu ifadenin açılımını bir bir sizinle paylaşmak üzere konumuza girmek istiyoruz.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek Ülkenin içinde bulunduğu anormal haller ve toplumsal bunalım bugünkü yaşam tarzımızın birer kanıtlayıcı delilidir.

 

* * *

 

Bakınız, yıllardan beri dilimize, dinimize, kültürümüze hatta bizi müspet düşüncelere götüren aklımıza ambargo konulmuştur.
Diğer bir ifadeyle Osmanlı’nın hukuk kitabı olan “Mecelle” dilinde kullanılmakta olan “hicir” kelimesi..
Bu bir cezalandırmadır..
Yani kendi iradesine hakim olmayan ve iradesini günlük hayat şartları içerisinde yerinde kullanamayan kişilere hakimin kararıyla “hicir” uygulanır.
Anlayacağınız;
Serbest günlük irade kullanımı elinden alınır.
Bu demektir ki, artık o kişi hür değildir; ama her alanda hür değildir, özgür değildir.
‚ünkü iradesinde sakatlık vardır.
Tıpkı toplumun karşı karşıya kaldığı bugünkü hal ve şeraitler gibi..
Mutlak bir öğrenim özgürlüğü, toplumun elinden alınmıştır, Statükoculuğa bağlanmıştır.
Milli Eğitim’in dili ne ise gençlik de o dili kullanmak zorunda bırakılmıştır.
Dolayısıyla günlük hayat akışları da bu tarzda uygulanmaktadır.
İradesiz hem de mutlak bir iradesizlik söz konusudur.
Eğer toplum bu baskıcı dayatma uygulamalarıyla karşı karşıya kalmamış olsaydı bu toplum mutlaka bugün her şeyi görecekti ve bilecekti.
Akla-kara ne ise, tüm olup bitenlere muttali olacaktı.
“Aklın yolu birdir” diyecekti.
Herhangi bir inşikaka-bölünmeye, ırkçılığa ve çeteciliğe, faşizmin diktatörlüğüne maruz kalmazdı, tarşı karşıya da gelmezdi.
Ama hey hat bakıyorsun ki, her gün bu seçim sath-ı mailinde toplumun birçok kesiminin aklına engel takılmış, iradesine ambargo konulmuş...
Büyük bir kültür emperyalizmi ile karşı karşıya olduğu için bu millet ne tarihine sahip çıkabiliyor, ne dinine sahip çıkabiliyor, ne diline sahip çıkabiliyor, ne de aklına?
Ve ne de düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip çıkabiliyor.
Deyim yerindeyse mutlak bir esaretle karşı karşıya; ama bu esaret mevcut olan Türkiye’deki terör odaklarının baskıcı tehditleri paralelinde var olan bir esaret..
Hem maddi, hem de manevi bir esaret.

 

* * *

 

Beni bugün bu yazıyı yazmama sürükleyen unsur nedir biliyor musunuz?
Yıllardan beri aklımızın işlemesine baskı uygulayan sistemle alakalıdır.
Bu sistem aklımızın, düşüncemizin, beynimizin, kalbimizin çalışmasına engel olmuştur.
Engel olduğu gibi sistem, yıllardan beri uyguladığı mezalim ve hukuk dışı anti demokratik baskıcı rejimle terör üretmiştir.
İnsanlar, figüre edilmiştir.
Kan ve gözyaşları sistemin birer besleyici gıdası durumuna getirilmiştir.
Bu münasebetle toplum bir türlü kendine özgü tarihine, kültürüne yakışır bir standartta kavuşamamıştır.
Yaşayamadığı gibi yaşatılmamıştır.
Bırak yaşaması bilakis güç kullanarak engel olunmuştur.
Bakınız yukarıda beni bugün bu yazıyı yazmama sevk eden neden ajanslara düşen ihracatçıya vergi müjdesi başlıklı haber olmuştur.
Bu yazının küpürünü buraya basmak üzere siz değerli okurlarımızla paylaşmak için kaleme aldım.
Yazı aynen şöyle:
“Perakende sektörü eylem planı çerçevesinde yurt dışından ihraç edilmek üzere getirilen tüm sektör ürünlerinde uygulanan % 64’lük vergi kaldırıldı”
Bakınız, sevgili okurlar.
Dil kültürünün ne kadar yozlaştığı, ne kadar değerini kaybettiği ve toplumu hedefinden ne kadar vahim derecede saptırdığını, ortaya koymaktadır.
Bir vesika gibi..
İhraç kavramı ile ithal kavramını birbirinden ayırt edemeyen bazı medyanın döküntülü halini size buradan göstermek istiyorum.
“Yurt dışına ihraç edilmesi” ifadesinin yerine “Yurtdışından ihraç edilmek üzere” yazılmıştır.
Oysaki yurt dışından ihraç değil ithal sözcüğünün kullanılması gerek.

 

* * *

 

Evet, ajanslara düşen bu haber beni çok düşündürdü.
Böylesine yozlaşan bir dil fukaralığı, kültür yozlaşması işte memleketi, ülkeyi gerek ekonomik olsun, gerek kültürel olsun, gerek ahlaki olsun, her ne olursa olsun ülkemiz yozlaştırılmış bir kültürle, bir dille, bir ahlakla karşı karşıyadır.
Bunu sizinle paylaşmak istedim.
Ve yazının küpürünü veriyorum..
İktidara gelmek için canhiraşane çalışan siyasilerimize de bir arzı hal olsun.
Bize göre iktidarda bulunan AK Parti ve AK Parti’nin lideri durumunda olan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu tür emperyalist yozlaşmanın had safhasına varıldığının farkında olduğu gerçek bir siyasi liderdir.
Bunda hiç şüphemiz yoktur.
Ve gerçekten ülkeyi yalnız bu yozlaşma değil, tüm alanlarıyla yozlaştırmaya sürüklenen bir halkın kurtuluşu için çaba gösteriyor, olması da kuşkusuzdur.
Gelen giden Başbakanlar ve siyasi liderler içerisinde en ihlaslı ve samimi olarak çalışan bir siyasi liderdir.
Kendini millet için adayan birisi, milleti kendine köle etmek için değil.
O inançtadır..
Bu halk ve yine ümit ediyoruz ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin yüzünü güldürecektir.
Ama Türkiye’nin de aklını mahcur olan bir akıl değil (engellenmiş bir akıl) serbest, engelsiz ve hastalıksız bir akılla yola çıkıp bazı gerçekleri bilmelidir.
En derin saygılarımla.