KUR’AN, MU’CİZAT-I AHMEDİYE’NİN TA KENDİSİDİR!?
Hiç kuşkusuz ki öyledir! Ki bu ifadede zerre-i miskal hilaf yoktur ve de olamaz? Çünkü Kur’an-ı Kerim, Hz. Cibril-i Emin vasıtasıyla, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine, vahiy olarak indirilmiştir... Kur’an tüm müştemilatıyla, dünya ve ahiret gerçeklerini tanzim ve dizayn eden “manzume-i ilahidir…”
***
Ne harfinde ne cümlesinde ne de hükmünde “eksiği ve noksanı” yoktur... Mümkün de değildir… Kur’an-ı Kerim’i insanlar diliyle okuduğu gibi, onu kalbiyle de okumalıdır.,. Tüm ruhu bedeniyle entegre ederek onu yaşamalıdır… Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inan mucizeler silsilesini sadece lafızda tutamazsınız ki Kur’an da bunu kabul etmiyor...
***
Belki tekrar sözcükler olacak, ama bilmek gerekir!.. Kur’an sadece mezarlıklarda ölüler üzerine okunsun, cüz indirilsin, Ramazan-ı Şerif’te hatim indirilsin şeklinde, sınırlandırılamaz... Elbette ki bunlar, sevaptır, hayırdır, cevazdır ve caizdir... Ama velakin sadece ve sadece bununla iktifa edemeyiz... Kur’an’a en büyük hizmet, onun hakikatlerine inanarak yaşamak ve tatbik etmekle kâmil olunur....
***
Her insan kendi nefsine “ışık” olarak görmelidir... Toplum ve bireyler, yekvücut şekilde Kur’an’ın ana teması neyi emrediyorsa, hükümler neyi içeriyorsa, ona uymak zorundadır... Onunla hayatını A’dan Z’ye neler vaki ise bilerek, hissederek, görerek yaşamalıdır... Uymayan ve inanmayan her kim ise toplum, ya da millet fark etmez; hiçbir şekilde “Müslümanlıktan” dem vuramaz… Kendini, “Müslümanım” diye de ibraz edemez. Zaten Kur’an da onu kabul etmez... Hiçbir zaman dilimi içerisinde de kabul etmemiştir...
***
İslam ümmetinin her ferdi şunu net olarak bilmelidir… Kur’an, bir hüküm kitabıdır, bir adalet kitabıdır ve de bir ibadet kitabıdır. Dahası bir marifetullah kitabıdır. Kur’an’da yer alan bütün ayetler, yekvücut şekilde Allah’ın vahdaniyetini simgelemektedir... Onu beşeriyete taşıyan da Hz. Muhammed (S.A.V) olmuştur…
***
Nitekim İbrahim suresinin 24, 25 ve 26. Ayetleri, İslam ümmetine ve insanlığa çok şey söyletiyor... Eğer ki bu ayetlerin ruhuyla hemhal olursak, işte o zaman hal-i hazırdaki yamuk halimizden kurtulur, kıblemizi düzeltir hale geliriz… Yanlış düşünceleri, ideolojileri, fikirleri bertaraf ederiz… Doğrular kâmil olmaya başlar... İşte bundan dolayı ısrarla yazılarımda vurgulayarak haykırıyorum… Kur’an’a sadakatle sarılalım ve okuyalım…
***
İşte İbrahim suresinin 24, 25 ve 26. Ayetlerinin mealleri... Bakınız nasıl da ders-i ibret noktasında bizlere sesleniyor…
24- Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.
25- Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.
26- Kötü bir sözün durumu da yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.”
***
Bu her üç ayet-i celilenin özetlediği mana, bilmiş olalım ki çok kapsamlıdır. Örneğin 24. Ayet... Diyor ki; “İnsanın ağzından çıkan güzel kelimeler” bir ibadettir... O güzel kelimeleri meyve veren zenginlik kazandıran ağaca benzetiyor. Ki o meyve ağacının kökü tüm teferruatıyla toprağın altına dağılmış ve onu besliyor. Beslerken onun dalları, yaprakları göklere uzanarak meyve veriyor. İşte, Cenab-ı Allah insanların ağzından çıkan güzel sözleri, barışı sağlayan cümleleri o meyve veren ağaç olarak, ifade ediyor…
***
Eğer insan ibadetiyle Allah’ın yolunda olmazsa kıymetsiz ve değersiz bir ağaca dönmüş olur… Kökü her ne kadar toprağın altında olsa da hafif bir rüzgâr onu savurur atar… İşte imansızlık denilen hakikatin ifadesi de budur… Ancak İman nuruyla yaşayan insanlar, toprağın dibine kök salar, gelişir, büyür, dal-budak salıp meyve verir... Hiçbir rüzgâr da onu savuramaz... Bu mecazi anlamda bir benzetmedir. Buna inanmamız lazım! Okumalı, amel etmeli ve onunla yaşamalıyız… Toplumsal olarak devlet, millet, aile bütünlüğü içerisinde, bir olmalıyız!
***
Aksi takdirde toplumsal olarak yönümüzü şaşırmış oluruz... Kıblesi nerede olduğu bilinmeyen bir toplum haline geliriz ki maazallah! Manevi olarak çökeriz, birbirimizi yemeye başlarız... Allah bizi böylesi bir yaşama mahkûm etmesin!?.. Toplum yaşamını Kur’an’a endekslemelidir… Kur’an’a inanmalıdır ve onunla amel etmelidir.
***
Değerli okurlar…
Bu ayetler bireye, topluma hitap ediyorsa da özünde devleti yönetenlere de sesleniyor… İster birey olsun, ister aile olsun, ister millet, ister devlet olsun; kendisini ayetlerin hükmü noktasında sorgulaması gerekir... Milleti nasıl yönetiyoruz, nasıl yönlendiriyoruz, adaleti nasıl tesis ediyoruz? Diyorlar ya; Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az. “
En derin saygı ve sevgilerimle.