KURT KOYUNA SALDIRINCA!?

Evet, sevgili okurlar.
Sohbetimize başlamadan önce Başbakan Erdoğan’a acil şifa ve uzunca bir ömürle yaşamasını Allah’tan dileriz.
Zira bu zamanda yaşadığımız çağdaş gerçekçi bir dünyada, adil, hukukun üstünlüğüne inanan, kendini gece gündüz devlet ve millet hizmetine adayan devlet adamlarına çok az rastlanır.
Onun için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hasenat ve seyyiatıyla, günah ve sevaplarıyla beraber değerlendirilmelidir.
Öyle inanıyorum ki;
Erdoğan’ın sevap ve iyilikleri, hata ve yanlışlarına karşı daha ağır basacak olmasına objektif vicdanlar inanıyor ve inanmalıdır?
Ben böyle düşünüyorum.
Bunu da belirtmeden geçmek istemiyorum.
Yarım asırdan beri Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarlar ve Başbakanların arasında bana göre Erdoğan; güvenilir tek başbakandır.
Ama büsbütün yanlışları ve hatalarından arındırılmış biridir de diyemeyiz.
Zira bu zamanda, bu sistemde, bu antidemokratik anayasanın mevcudiyetinde böyle bir Başbakan ancak böyle olabilir.
Dört dörtlük olmayan bir sistem,
Altı oklu bir rejimin sayebanlığında (gölgesinde) ancak kendini tutabilir..
Amma ve lakin tüm bunlara rağmen AK Parti iktidarının gerek bazı bakanları olsun, gerek bazı Milletvekillerinin kişisel rantlarını ön planda tutmaları olsun..
Bunlar da görmezlikten gelinmez.
Bu nedenle zaman zaman bu köşeden değindiğimiz gerçek şudur ki;
“AK Parti’nin yavaş yavaş ANAP’laşmaya kaydığını da ve bazı bakan ve milletvekillerinin yakın çevrelerine rant teminine çalıştıkları da görmezlikten gelinemez..”
Biz bunu da vurgulaya vurgulaya kamuoyuna hep yansıtıyoruz.
Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız;
“KURT KOYUNA SALDIRINCA!?” ifadesinin anlamı devlet adamlarının adil, demokrat, hukukun üstünlüğüne inanmış, tutumlarının veya tutarsızlıklarını belirten geçmişe yönelik yaşanmış tarihi bir gerçektir.

* * *

Öyküsü şöyledir;
“Hz. Ömer’in torunlarından olan Ömer İbn-ü Abdülaziz..
Tarihi Emevi devletinin başında bulunan ve ancak iki sene Emevi devletini yönetebilen Hz. Ömer’den sonra en adil ve en çok Allah’tan korkan bir devlet başkanı ve İslam Halifesi idi..
Toplum onun döneminde o kadar huzur içinde yaşamış ki, darbımesel olarak kurtla koyun çölde bir arada yaşıyorlarmış.
Hatta günün birinde ermiş, uyanık bir kalp sahibi olan çobanın birisi koyun sürülerini otlatırken mutlaka o sürünün içinde bir iki kurt da bulunduruyormuş.
Ve o kurtlar hiçbir zaman koyunlarına dokunmuyormuş.
Bir gün abdest alıp öğle namazını kılarken birden bire sürünün içindeki kurtlardan birisi bir koyuna saldırır ve parçalar.
Çoban selam verdikten sonra, ilk söylediği söz bu olmuştur;
“Eyvah, mutlaka halife Ömer İbn-ü Abdülaziz vefat etmiştir.
Eğer devletin başındaki adil yönetici bulunmazsa ancak kurtların koyunlara saldıracağı kaçınılmazdır" demiştir.
Şu anda kurt benim koyunuma saldırıyorsa demek ki;
Ömer İbn-ü Abdülaziz vefat etmiştir.
Kısa bir süre sonra Ömer İbn-ü Abdülaziz’in vefat ettiği haberi kendisine ulaşır.

* * *

Bu hikâyeden anlaşılan şudur ki;
Her ne olursa olsun, ülkelerin, devletlerin, milletlerin varlığı ve ayakta kalabilmeleri; ancak hukukun, adaletin, demokrasinin uygulamalarıyla mümkündür.
Hukukun üstünlüğüne inanmayan, sadece laf gevezeliğiyle toplumları uyuşturan siyasiler ve politikalar, kesinlikle o millete bir şey veremeyecekleri kaçınılmaz tarihi gerçeklerdir.
Bu nedenledir ki bugün yaşanmakta olan dünya manzaraları ortada.
Özellikle son dönemlerdeki Kuzey Afrika’nın,
Suriye’nin başına gelmiş kargaşaların varlığı ve elli yıldan beri ülkemizin pis terör belasından bir türlü kendini kurtaramamasının hali gibi.

* * *

Hani, Hz. Ömer’in meşhur bir sözü var;
“Ey Ömer unutma ki Dicle-Fırat kıyılarında aksayan bir koyunun aksamasından dahi sorumlusun..”
İşte böyle olunca adalet, demokrasi ve hukukun üstünlüğü topluma huzur verdiği gibi uzunca bir yaşam şansını da sağlar..
Amma ve lakin tam tersine bakıyor, görüyoruz ki her Allah’ın günü yazılı medyanın sürmanşet ve manşetlerinde büyük puntolarla yazılan haberler ve olaylar, insana; kirlenmenin, alçalışın, ayıp ve skandalların böylesine pes dedirtiyor.
Keza görsel medyanın ekranlarında da her sabah vatandaş uykudan kalkar kalkmaz, devletin bünyesindeki böylesine gayriciddi, ahlakdışı, rüşvetinden tut, acımasız cinayetlere kadar, uyuşturucu şebekelelerine kadar, fuhuş sektörüne kadar, silah ticaretine kadar..
Enva-i iğrençlik ve suç nev-ileri..
Bakın; faili meçhul cinayetlerin bunca yılladan beri ülkede yaşanmış olduğu halde hala da tek bir meçhul olayın faili ortaya çıkarılmış değil..
Bu düşündürücü değil midir?

* * *

Televizyonlarda hemen hemen birinci haber olarak geçen haber başlıklarına bi bakın.
Diyor ki;
“ESKİ MİT’Çİ GÖZALTINA ALINDI”
Ve haber şöyle devam ediyor;
“Eski MİT mensubu Mehmet Eymur faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında İstanbul’da gözaltına alındı.
Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekilliğince bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında eski MİT, kontr-terör daire başkanı Mehmet Eymur gözaltına alındı.
Eymur’un İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındığı ve Ankara’ya gönderildiği bildirildi.
Mehmet Eymur’un evinde arama.
Sarıyer’deki evinde polis arama yapıyor. Sabah saatlerinde başlayan arama akşam sona erdi"

* * *

Evet, ikinci meşhur haber;
“HASAN KUNDAKÇI: BİTLİS’İN ÖLÜMÜNÜN BİZİMLE İLGİSİ YOK”
Haber şöyle devam ediyor.
“Jandarma eski Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in şüpheli ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında dönemin Diyarbakır Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Korg. Hasan Kundakçı savcıya ifade verdi; “olayla ilgim yok” dedi”
Düşünün sevgili okurlar.
Kocaman bir Kuvvet Komutanı olarak görev yapan ve teröre karşı en ciddi biçimde mücadele veren bir komutanın kaşla göz arasında uçağı düşürülüyor, hem de Ankara’nın ortasında.
Ve uçak motorlarının buzlanmasından kaza oluşmuş diye rapor veriliyor.
Hâlbuki hiç de alakası yok?
Tam 3 ay içerisinde üst üste bu komutana bağlı ve onun gibi düşünen 5 tane subay faili meçhule kurban gidiyorlar hem de askeri birlikler içinde.
“Kundakçı zor anlar yaşadı”
“Savcı Özgür’ün odasından çıkarken kapı önünde şapkasını taktı, basın mensuplarına görüntü vermemek için uzun süre uğraş veren Kundakçı adliye koridorlarında yürürken zor anlar yaşadı”

* * *

Evet, sevgili okurlar.
“Görünen köy kılavuz istemez” diyorlar ya.
Yıllardan beri bu devletin bünyesinde yaşanmış ve hala da yaşanmakta olan böylesine kirlenmeler başta söylediğim gibi; adil olmayan devlet yönetimlerinin, başbakanlarının, rantiyeci ve çıkarcı iktidar partilerinin beceriksizliğiyle, başarısızlığıyla meydana gelmiştir.
Ne yaparsa, işin altından çıkamaz durumda Türkiye.
Hani deveye sormuşlar;
“Neden boynun eğri? diye!
"Benim nerem doğru ki” diyerek deve, dahi kendisiyle ilgili gerçeği itiraf etmiştir.

* * *

Bugünkü SÖZ Gazetesinin manşeti haberini, okumuşsunuzdur.
Haber;
Baba Mehmet Akdağ ve iki aydan beri kaçırılıp meçhule giden yetişkin iki tane kızlarından hala da haber alamayan bu baba ve ailesinin feryat- figanından söz ediyor..
Baba Akdağ bas bas bağırıyor ve “aklımı yitirip ailece intihar etmeye doğru sürükleniyorum” diyor.
Buna rağmen hükümet ve hükümetin bünyesinde yer alan Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu Devlet Bakanı Fatma Şahin'den ses yok.
Ki Şahin her halükarda, her platformda dile getirdiği ve uygulamak istediği politika “Kadın Hakları” deyip duruyor.
Töre cinayetlerinin varlığından ve sürekliliğinden endişe ediyor ve bunun önünü kesmek için yeni yasaları çıkarmaya çalışıyor.
Ama öbür yandan bu ülkede uyuşturucu, terör, silah ve fuhuş şebekelerinin açık ve net olarak kol gezdiğini ve nice ailelerin namus ve izzetiyle oynayarak, yetişkin evlatlarını kaçırıp; ya uyuşturucu kuryesi olarak veya gizli fuhuş yuvalarına emtia gibi peşkeş ettirip para kazananları görmüyor.
Ve bu mağdur gençecik beyinleri yıkarak, aldatarak, köylerinden veya varoş mahallelerinden kaçırılan gencecik kızların veyahut evli genç kadınların kaçırılması ve ansızın sırra kadem basmaları ve onların arkasında ailelerinin ne kadar ızdırap çektiğini, nice ailelerin çöküntüsüne neden olduğunu Sayın Bakan Şahin hiç görmüyor veya görmezlikten mi geliyor veya çifte standart mı var?

* * *

İşte onu bir türlü anlayamadık.
Sevgili okurlar.
Bakınız, Aile ve Sosyal Politikadan sorumlu bir bakanın tutarsızlıklarla iç içe olduğunu hem de AK Parti’nin bakanı hem de Başbakan Erdoğan’ın himayesindeki bir bakan.
Peki ya,
Bas bas bağıran, savcılıklara dört defa verdiği dilekçelerin cevabını hala alamayan Baba Mehmet Akdağ'ın çığlıklarını Sayın Adalet Bakanı duymuyor mu, görmüyor mu?
Evet, sevgili okurlar.
Bakınız, bugün köşeme sığdırmak istediğim tüm olayların daha çarpıcı ve ilgi çeken bir olayı da size arz edeyim.
Bir önceki hafta;
Diyarbakır Havaalanı’ndan İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’na götürülen yetmiş kilo bilmem kaç paket dolu esrarın Diyarbakır polis kontrolünden nasıl geçtiği, sorusu?
Cevap vermek güç..
Ama olup-bitene baktığınızda; meğer bu havaalanında neler olmuyor ki?
İnsan bunu gerçekten düşünmek istemiyor.

* * *

Gencecik bir üniversite öğrencisi, yoksul bir aileye mensup bu genç cüz’i bir para karşılığında üniversite harçlığını temin etmek için kandırılıyor,
Beyni yıkatılıyor ve uyuşturucu mafyası tarafından kurye olarak kullanılabiliyor.
Her nasılsa Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki bir polis memuru, valizini alırken o gencin tutumundan şüpheleniyor, tesadüfen valizi açıyor bakıyor ki dopdolu esrar.
Bakın,
Bir kaç gün önce, Diyarbakır havaalanında ikinci uyuşturucu olayı.. Bu kez kurye, polis memuru.
18 kilo esrarı,
Güvenlik kontrolünden geçirmeyerek, direk kendi eliyle, uniformalı halde, "uçağa" götürüyor.
Narkotik polisleri,
Önceden aldıkları ishitbaret ve aylar süren teknik takip sonucu, "suçüstü" yapıyor..
Polis ve diğer iki kişi gözaltına alınıp, tutuklanıyor..
Varın,
Daha önceki hal-i vaziyeti siz düşünün?

* * *

Ya bir de bölgede özellikle Diyarbakır’ımızda işadamlarını çalışmaktan bıktıran ve adeta burada iş yapmayın, dercesine trafik polislerinin uygulamasına ne diyorsunuz?
Yol kenarında gün boyu nakliye kamyonlarını, özellikle kum taşıyan kamyonları “yükün ağırdır” bahanesiyle durdurup, kenara çekerek şoföre üç bin lira, kamyona üç bin lira olmak üzere ya altı bin lira ceza kesilir veyahut da onun üçte birisini kayıt dışı vermek zorunda bırakılan şoförlerin hali pür melali görülünce der demez insana bunu dedirtir:
“Eyvah! Bu devlet nereye gidiyor, AK Parti nerede, yoksa eski ANAP’laşma zeminine mi oturmuş”

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Sohbetimizi sonlandırırken, merhum Akif’in şu üç mısra'ını size aktarmak istiyorum.
“Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran iman
Olsun mu beş on sersemin ihanetine kurban
Enfasi habisiyle (nefisler) beş on ruhi leimin (lanetli ruhun)
Solsun mu bu parlak yüzü Kur’an-ı Hâkim’in
İslam ayakaltında sürünsün mü nihayet
Ya Rab bu ne hüsrandır ilahi bu ne zillet”
Evet, sevgili can dostlarım.
Hani dedik ya;
Kurtla kuzu bir arada yaşarken ansızın kurdun kuzuya saldırması..
Bu demektir ki; devletin adaleti sarsılmıştır.
En derin saygılarımla.