MABEDİMİN GÖĞSÜNE DEĞEN NAMAHREM EL! (II)
Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzere eşyanın tabiatı gereği yüce "Allahû
Teâlâ’nın" yarattığı kâinatın bünyesinde mevcut olan canlıların en
şereflisi ve eşref-i mahlûkat olarak bilinen insanoğlu, tarih boyunca hep
hakla, batıl arasında mücadele etmiştir.
Ve bu mücadele o yönden günümüze dek devam ede gelmiştir.
Ki kıyamete kadar da devam edecektir.
Eşref-i mahlûkat olarak adlandırılan insanoğlunun varlık
sebebi mutlak surette yüce Allah’a kulluk görevinin yerine getirilmesidir.
Bu görevi insan olarak üstlendiği müddetçe gerçekten
eşref-i mahlûkattır ve Ahsen-i takvimdedir.
Bu şereflilik mertebesinin varlığı da tamamıyla iman,
inanç ve izana dayalı bir özelliktir.
Zira insanlara iman nokta-i nazarında bakıldığında,
Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;
“İman, hem nurdur hem kuvvettir.
Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir”
İman, insanı insan eder, belki insanı sultan eder.
Ala-yı illiyine, yüceliklerin yüceliğine tırmandırır,
yüceltir.
İmansızlık ise esfelis-safiline cehennemin en derin
çukuruna namzet olarak günü geldiğinde yuvarlanıp gider.
***
İşte hakla batıl arasındaki, yani inanç ile inançsızlık
arasındaki uçurum bundan ibarettir.
İman nokta-i nazarında Allah’a ubudiyet görevini yerine
getirme layıkıyla tanımlanan insan, ne kadar Allah’a kul ise o kadar da büyük
sorumluluk taşımaktadır.
Bu sorumluluk demek, Allah’ın yasakladığı her şeyden uzak
durmak ve emrettiği her şeyi de yerine getirmek ile mükelleftir.
Bu mükellefiyetten dolayı, insan "insanlık"
unvanını almıştır.
İnsan, canlılar arasında Allah’a ne kadar hizmet etme
sorumluluğu taşıyor ise bunun karşılığı kâinat içerisinde diğer canlıları da o
insanlığın hizmetine vermiştir.
İnsanlar; diğer canlılardan ve cansızlardan faydalanmak
üzere dünyaya gelmiş ve o şerefli unvanını daima kıyamete dek bünyesinde
taşıyacaktır.
İnsanoğlu bu gerçeği bünyesinde taşıdığı için yüce İslam
dinine mensubiyet şerefine ulaşmış durumdadır.
Zira İslam dini rahmet dinidir, şefkat dinidir, sevgi ve
muhabbet dinidir, acıma dinidir.
Bu itibarla cehennem azabından azat edilmiş, bir
mertebeye layık olmuştur.
Ama tam bunun tersine de İslam’ın koymuş olduğu hudutları
tanımayıp haddini aştığı zaman, artık İslam dinine mensubiyet şerefinden düşer.
Zalimlerin, zorbaların, tağuti düzenlerin birer kölesi ve
piyonu durumuna düşer.
Kendini hakka, hakkaniyete ve hukuka adamamış,
hazırlamamış bir insanın varlığı onu ceberutçuluğa, diktatörlüğe, taşkınlığa,
saldırganlığa yöneltir.
Maymunlaşmış ruhsuz bir canavar haline gelir.
Tarih boyunca yüce kitabımız bunları bize yeri gelince
bir bir tanıtlayıp anlatmaktadır.
* * *
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi…
Yüce İslam dini, ne kadar merhamet, şefkat, muhabbet,
sevgi ve kucaklaşma dini ise ona karşı ve onun mensuplarına karşı acımasızlığı
ile bilinen gaddar, münafık, saldırgan, zalim ve hainlere karşı yapılan
misilleme hareketi de adaletin ta kendisidir.
Zira yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Şûra” suresinin 40
ve 41. ayetleri bize adaleti tarif ederken, İslam dini hain ve zalime karşı
şefkat ve merhameti “af” olarak kabul etmez. Ve affetmez!
Yapılan saldırıyı affetmek, şefkat göstermek
adaletsizliğin dik alasıdır.
İslam buna yer vermez.
İslam hak ettiği tokadı vurma emrini veriyor ve diyor ki
“Ceza-u seyyietin seyyietun misluha…”
“Kötülüğün aynı kötülükle karşılık görmesi gerekir...”
Ama affedici durumda da olsa onun karşılığını Allah
verir.
Allahû Teâlâ kesinlikle zalimleri sevmez.
Onun yapmış olduğu zulmünden sonra ona yardım edenleri de
sevmediği gibi onlara karşı adalet ve rahmet uygulaması da söz konusu değildir.
Bu ayetin yüce mealini güzelce öğrenmek isteyen olursa
“Şûra” suresinin 40 ve 41. ayetini rahatlıkla okuyup anlayabilirler.
Zira İslam’ın ana kuralı şöyle gerçekleşir;
"Onlar nasıl sizinle savaşırlarsa siz de aynı
şekilde kendinizi geriye bırakmadan aynı suretle ve aynı silahla onlarla
savaşmalısınız."
İslam dini o hıyanet şebekelerine karşı adalet
uygulamasını uygun görmemiştir ve onları rahmete layık bir varlık olarak da
tanımamıştır.
Şöyle bir deyim var orijinal olarak;
“Fe innehum leysu ehlen-lil adli fi Halil harbi”
“Zira onlar sizinle savaşırlarken, hiçbir zaman onlara
karşı geri çekilme söz konusu olamaz ve onlara adaletle muamele de
gösterilemez”
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Dünkü sohbetimizde de merhum Mehmet Akif Ersoy’un
“Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ mahrem eli” mısraını sizinle paylaşmıştık.
Bilindiği üzere mevcut terör odaklarının oluşumları ve
hepsinin başını çeken PKK terör örgütünün varlığı ve mukaddesatımıza kadar
uzanan acımasızca saldırganlığına, yalnız tek açıyla bakmak yanlıştır.
Zira cumhuriyetin kuruluşundan beri yüce İslam dinine hıyanet
ve ihanet gözüyle bakan bir rejimin varlığı ve o rejimin bünyesinde
yetiştirilen böylesine gençlik elbette ki onu bir gül destesi olarak görmek
yanlıştır.
Bu eğitim biçimiyle yetiştirilen böylesine gençlik, gül
yerine kanatıcı diken topluma batırır ki o dikenler bugünkü toplumun sırtından
vurulan hain hançerlerdir.
***
Bakınız, merhum Akif ne diyor?
“Mahalle mektebidir işte en birinci adım
Fakat bu adımı ilkin tasarlamak lazım
Muallim (öğretmenler) ordusu derken çekirge orduları!
Çıkarsa ortaya artık hesap edin zararı
Muallimim diyen olmak gerektir imanlı
Edepli sonra liyakatli sonra vicdanlı
Bu dördü olmadan olmaz: Vazife çünkü büyük
Atıp da yazmayı bel bağlamakla dünkü hödük
Ya kalçın altına yüksek topuklu eğri burun
Fotin çekip filiz olmakla her zamanki odun”
Evet, merhum Akif çok büyük şeyler bize anlatıyor amma
demişler ya “Anlayana”
***
Akif devamla şöyle diyor;
“‘VATAN’ deyip yürüyor her giren mücahedeye
Bu her girenle tabii tutunca it damarı
Mukaddesata kadar saldıran beş on çomarı (iri köpek)
Hesaba katmayı hiçbir zaman düşünmüyorum
O tasmasızlara insan demek de mazurum
Vatan muhabbeti millet yolunda bezli hayat
Hulasa aile hissiyle cümle hissiyat
Mukaddesatı için çırpınan yürekte olur
Cemaat el verir artık bu uykudan uyanın
Huda rızası için dünkü hadisatı (olayı) anın
Kımıldamaz yine gelmezsek intibaha (uyanışa) bugün
İkinci uyku ne dehşetli bir ölüm düşünün
Ölüm kolay diyebilsek sonunda kurtulduk
Bu intihar öteden üç yüz elli milyonluk
Zavallı âlem-i İslam için elim olacak
Biz olmasak bu kadar han u man yetim olacak
Gıcırdamakla beraber serir-i şevketimiz
Bu dini kurtaran ancak bizim hükümetimiz
Müslümanlık bu değil biz yolumuzdan saptık
Tapacak bir putumuz yoktu özendik yaptık
Göreyim gel de büyük bildiğin Allah’ı kayır
Hani Tevfik-i ilahiye kanan var mı?
Hayır”
En derin saygı ve sevgilerimle.