MERHUM ERBAKAN, TSK VE 28 ŞUBAT

Bilindiği gibi;
Türkiye için 28 Şubat korkunç bir tuzaktı…
TSK’nın kendi bünyesinde oluşagelen bu "Ergenekon tümörü" ülke bütünlüğü adına değil, ülkeyi bölüp-parçalamak için hazırlanmış kirli bir plandı..
Bu korkunç plan, insanlık dışı tertiplenen keyfi bir haydutlaşmaydı..
Demek, anlaşılıyor ki,
Olay sadece merhum Erbakan’ın iktidara gelmesi ve devletin irtica ile karşı karşıya kalması değildi.
Akrebin kızdığı an, bir şey bulamayınca kendi kendini sokması gibi..
TSK bünyesindeki gibi Ergenekoncu subay ve generallerin, halkının inanmış olduğu yüce İslam dinini kökten ortadan kaldırma girişimiydi…
İnsanlar o tarihi hatırladıkça akla hayale gelmedik iğrençlikler akla geliyor…
Tam 14 yıl sonra yeni yeni deliller ve yeni yeni konuşan o günün mağdurları ortaya çıkmaktadır.
Deşifre olan iğrenç durum insanları adeta çıldırtıyor…
Evet!
Ekranları dün akşam izlerken, 28 Şubat’ın mağdurlarından bir subay, aynen şunu söylüyordu.
"Şahsen, biz askeri lojmanda oturuyorduk. Eşimle beraber dışarıdan gelirken, eşim hiçbir zaman benim yanımda oturamıyordu, yani ön koltukta oturamıyordu, arka koltukta kendini çocukları arasında saklıyordu. Koltukların üzerine uzanıyordu. Kimse arabada onu görmesin, çünkü başı örtülüydü. Eşimi defalarca araçta sakladım."
28 Şubat’ın TSK’daki korkunç yüzü hep bu zulmü gösteriyor…
Bu ifadeyi söyleyen Jandarma İstihbarat Kurmay Binbaşı Kemal Şahin...
"Başörtülü eşlerimizi araçta saklayıp, nizamiyeden geçiriyorduk. Bagaja kilitleyip gizleyenimiz bile oldu."
28 Şubat’ta postmodern darbeyi hazırlayan Batı Çalışma Grubu (BÇG), işgal ordusu gibiydi…
Son darbede yaşanan zulümlere ve antidemokratik uygulamalara tanık olan Binbaşı Şahin, utancın ve gafletin ondördüncü yıldönümünde yaşadıklarını bir bir aktardı…
Toplumun bir kesimini hedef alan 28 Şubat sürecinde en büyük acıyı TSK mensuplarının çektiği acılar olduğunu söyledi.
"Evlerimiz, BBG evi gibiydi." diyerek zulmü şöyle gözler önüne serdi.
"Evdeki eşyaların rengi bile irtica sebebi oluyordu. Bahanelerle evlerimize ziyarete gelip raporlar tutuyorlardı. Eşyaların rengi bile irtica sebebiydi. Kimi subaylar nizamiyeden geçerken eşlerinin başı örtülü olduğu için arka bagaja konuluyordu.
Darbenin gerçekleştirilmesi için YAŞ kararı ile bizi hep tasfiye ettiler."
Emekli İstihbarat Binbaşı Kemal Şahin, 28 Şubat’a engel olarak görülenlerin ordudan tasfiye edildiğini ifade etti.
"Darbenin ilk ayağına TSK’da kadrolaşma ile başladılar.
Engel gördüklerini hemen tasfiye ettiler, hiçbir belge yok, ama kulağımızdan tutup attılar."
Evet sevgili okurlar!
Başta söylediğimiz gibi, gün gittikçe 28 Şubat’ın ondördüncü yıldönümünde yeni yeni belgeler ortaya çıkıyor.
Sözüm ona lağvedildi denilen BÇG’nin talimatları 2005’te bile uygulandı.
28 Şubat sürecinde 6 milyon kişiyi fişleyen Batı Çalışma Grubu’nun talimatları uygulansın diye 2005’e kadar bölge komutanlıklarına yazılı belgeler gönderildiği ortaya çıktı.
Yeni belgelere göre 1997’de Genelkurmay 2. Başkanı olan Çevik Bir’in ıslak imzalı emir yazısıyla başlayan süreç, sekiz yıl devam etti.
Hiçbir yasal dayanağı olmayan askeri fişleme talimatlarının 2002’deki uygulama emirlerinde Balyoz sanığı Engin Alan’ın imzası var.
Ve ne hazindir ki, emekli General Engin Alan, bugün MHP’nin saflarında himaye altında olduğunu görüyoruz.
Bahçeli, çekinmeden, sıkılmadan bu kişiye MHP rozetini takarak "Bize emanet" diyor…
2003’te Çetin Doğan’ın hayata geçirdiği talimatlar, 2004’te Deniz Kuvvetleri’ne gönderilmiş.
Dün yine haberleri izlerken Adalet Bakanlığı’nın müfettişleri tarafından dosyaları elinden alınan bir hakim ile iki savcının vakası çok dikkatimi çekti.
Meşhur Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Hakim Osman Kaçmaz ile Erzincan Eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Ercan ve YARSAV eski Başkanı Savcı Ömer Faruk Eminağaoğlu.
Bu her üç şahsın "görevini kötüye kullanarak mesleğini siyasi ve ideolojik davalara alet ederek" rastgele keyfi kararları ve Ergenekonla ilgili çarpıcı olayları tespit etmişler.
Bu her üç yargı mensubunun mesleklerinden uzaklaştırılıp ihraç etme girişiminde bulunan HSYK Başkanlığı’nı buradan huzurunuzda tebrik ediyor ve kutluyorum.
Bir devletin devlet olabilmesi için, bir ülkenin milli benlik ve değerlerinin korunabilmesi için kamunun bünyesinde çalışanların, hele hele yargı erki gibi milletin can damarı durumunda olan bu kurumun sağlam olması gerekir.
Dürüst, namuslu, vicdanına danışan Hakim ve Savcıların bu kurumun bünyesinde var olmanın olmazsa olmazıdır.
Yargı, Emniyet ve TSK gibi çok önemli kamu kuruluşları berrak, şeffaf ve açık kimliklerle yönetilmesi gerekmektedir.
Cumhuriyet döneminden günümüze dek böylesine antidemokratik insanlık dışı hukuk ve temel özgürlükleri ayaklar altına alan, birçok yönüyle ceplerini ve ideolojilerini düşünenlerden kesinlikle arındırılması lazım.
Eğer Adalet Bakanlığı, bu tür tasfiyelere başlıyorsa, İçişleri Bakanlığı’nın da müteakiben harekete geçmesi lazım..
Aslında TSK’nın çok daha önceden bu tasfiye hareketini gerçekleştirmesi lazımdı.
Ama ne çare ki, bunun yerine, bu tür tehlikeli varlıklar günü gelmiş hep devlete kafa tutmuş, millete karşı iğrenç planları hazırlamıştır.
Ve bu olup-bitene göz yumulmuştur.
Bu nedenle diyoruz ki;
Bizim bu yörede yaşana gelen bazı yanlış olay ve uygulamalara atfen kullanılan meşhur Kürtçe bir slogan vardır:
"Qedu ki bi nane hu, ber-de cane hu"
"Emeğinle besle ve canına musallat et."
Türkçesi ise aynen şöyle:
"Besle Kargayı Oysun Gözünü"
Bu millet kendi alınteriyle devlete vermiş olduğu vergilerle beslenen bu tür hıyanet şebekeleri deyim yerindeyse günü gelmiş milletin başına, canına musallat olmuşlardır.
Millete her zaman iğrenç planları hazırlamışlar.
Hem de tüyler ürpertici planlarla…
Merhum Erbakan Hoca’nın bir yıllık Başbakanlık döneminde "Şeriat getiriyor" yaftalarıyla bazı önemli siyasi liderler de 28 Şubatçı generallerle işbirliği yapmışlardır.
28 Şubat sonunda merhum Başbakan Erbakan’ın iktidardan düşürüldükten sonra Meclis’te bulunan en çok sayıya sahip Doğruyol Partisiydi.
Aslında Cumhurbaşkanı Demirel, sayısal olarak fazla olan parti lideri kim ise, Hükümeti kurma görevini Anayasal olarak ona vermesi gerekiyordu.
Ama tam tersine Tansu Çiller’e değil, başkasına verdi.
Yani Ecevit, Mesut Yılmaz ve MHP Lideri Bahçeli’yi görevlendirdi.
Üçlü Koalisyonun başına getirilen Ecevit’ti.
Tansu Çiller 1997’de 28 Şubat sonrası ilk Bakanlar Kurulu’nda Mesut Yılmaz’ı suçladı.
Hıristiyan demokratların toplantısında gericiliğin tırmandığını, kadınların kapatılmak istendiğini anlatmıştı.
Yılmaz’a göre bu 28 Şubat Türkiye için büyük bir dönüşüm noktasıydı.
Ama bugün o liderlerin de maalesef esameleri bile okunmuyor.
Ortada yoklar, yüreklilik gösterip ortaya da çıkamazlar.
Bize göre, yeni HSYK’nın yapması gereken çok önemli bazı görevler var.
Türkiye’nin kurtuluşu için yalnız TSK’nın, Genelkurmay’ın bünyesindeki Ergenekon’un ve yamukluğun yanı sıra, Adalet camiasının bünyesinde de çok çarpıklıklar ve devşirme Hakim ve Savcılar’ın varlığı sözkonusudur.
Hakim Osman Kaçmaz, Başsavcı İlhan Ercan ile Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun yanı sıra 28 Şubat’ta Diyarbakır’da görev yapan Cumhuriyet Başsavcılığı gibi önemli kilit noktalara getirilen ve hala 11 yıldır Kadıköy Adliyesine çöreklenip sarılan Nihat Çakar’ın dosyasını da ele almaları lazım…
Ve onun himayesinde çalışan o dönemin bazı savcı ve hakimlerinin de varlığı sözkonusu…
Daha neler neler???
Bakınız sevgili okurlar!
Erzincan’da kaos planının kan donduran uygulamaları, komplo için verilen rüşvetler, ölüm tehditleri….
Gizli tanıklar, irtica ile mücadele planının cemaatleri terör örgütü olarak gösterme başlığını nasıl hayata geçirilmek istendiğini, yer, zaman ve kişi göstererek tüm ayrıntılarıyla ortada…
Albay Dursun Çiçek imzalı irtica ile mücadele eylem planını uygulamak için pilot bölge seçildiği iddia edilen Erzincan’da cemaat evlerine silah yerleştirmeden, 800 bin TL’lik rüşvetlere, sahte mühürlü mektupla soruşturma başlatılmasından, ölümle tehdit etmeye kadar çarpıcı iddialar var…
Cunta tarafından cemaatlere ait yurtlara ve okullara silah yerleştirmekle görevlendirilen gizli tanıklar, olayları, yer, zaman ve kişi göstererek detaylı biçimde anlattılar.
AK Partiyi kapatmak için zemin hazırlama ve Erzincan emniyetine komplo gibi ayrıntılar da olayların içindeydi ve nihayet bunlar Dursun Çiçek Albay’ın ıslak imzasının yüzü suyu hürmetine (!) deşifre edildi.
"Cemaat evlerine silah yerleştirin"
Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığınca 27 Ekim 2009 tarihinde Erzincan’daki Çatalarmut Barajı’nda suyun çekilmesinin ardından çok sayıda el bombası ve mühimmatın ele geçirilmesi olayıyla ilgili yürütülen soruşturmada önemli bilgilere ulaşıldı.
Soruşturma kapsaımında alınan gizli tanık ifadelerinde Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ile İl Jandarma Komutanı A.T. ve Ergenekon soruşturması kapmasında tutuklanan Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Nedim Ersan, Jandarma Üsteğmen Ersin Ergut ve Jandarma Kıdemli Başçavuş Orhan Esirger’in aralarında bulunduğu kişilerle ilgili şok iddialar yer aldı.
Bunların hepsi yetmiyormuş gibi, aynı insanlar, bi de etrafını da tehdit ediyorlardı.
Özellikle, Özel Savcıları baskı altına almak istiyorlardı. Hem de eski HSYK Başkanı Kadir Özbek vasıtasıyla…
Bu olaylar 2005’li yıllarda Erzincan’da neşru nema buldu ve gittikçe büyüdü.
Gerisine bakıldığında 98’lerde Diyarbakır’da görev yapan emekli Orgeneral Çetin Doğan, 7. Kolordu Komutanlığı görevini yürüten emekli orgeneral Yaşar Büyükanıt ile bünyelerinde birçok subay, astsubayların halka karşı gösterdikleri iğrençlikler.
Siirt, Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır bölgelerinde meydana gelen faili meçhul cinayetler ve kundaklamalar hep entrikalı yöntemlerle PKK’ya ihale ediliyordu.
Oysa ki, hayır, hayır hayır!
Hiç de öyle değildi…
Dönemin Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Cemal Temizöz, Kurmay Albay Reha Şatana, Erhan Tavşancı’lar, Astsubay Ali Kaya’lar gibi bilenmiş subay ve astsubaylar varken, PKK solda sıfır geliyordu.
Bunlar iki satırlık yazıyla DGM Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazıyorlardı.
DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar da hemen Nöbetçi Hakimden arama, tarama ve yakalama emri çıkartıyordu.
Polis ve jandarma mıntıkası  ayırmadan, birbirinden ayırt etmeden keyfi olarak baskınlar düzenleniyordu.
Evrak sahtekarlığından tut, fişleme sahteciliğine kadar.
Nice nice ocakları söndürdüler.
Evet bu halk, bunlardan davacıdır…
Lütfen yetkililere sesleniyoruz.
Meslektaş olarak hiç kimse suçluyu kollayamaz, koruma altına alamaz ve himaye edemez.
Aksi takdirde her ne pahasına olursa olsun, bu işi yapan aynı görevliler de o suça ortaktır..
Ve gerek Genelkurmay olsun, gerek İçişleri Bakanlığı olsun, gerek Adalet Bakanlığı olsun, 2003’lerden sonra gelişen olayları değil, aslında 95’li yıllardan başlamak suretiyle yeniden olayların ele alınması gerekir.
En derin saygılarımla…