MEŞHUR 28 ŞUBAT VE KOBRA YILANLARI? (3)

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten sormak gerekir;

28 Şubat nedir, ne değildir?

Doğrusu;

Bu soruya karşı insanın ilk olarak aklına gelen cevap şudur.

Evet, 28 Şubat gerçekten "zulüm ve istibdadın" dik alasıdır.

Yani yakın tarihimizde yapılan darbelerin ve askeri dayatmaların, cuntaların bir uzantısı olup "en tehlikeli karanlık yüzlerin" dayatma vesayeti ve rejimidir.

Aynı zamanda, "İsrail" patentli bir yapıdır.

Bize göre bundan daha tehlikeli ve daha karanlık ne idügü belli olmayan durumlar var.

Bu da bir toplumun başından gelip geçen zalimlere ve zalimlerin mezalimine karşı suskun kalması ve hakkını aramamasıdır.

Hıyanet erbaplarının tehditlerine karşı "titreşimle yaşayarak zillet ve rezaletlere suskun" kalmasıdır.

Dahası o toplumların içinde var olan yalaka, münafık tinetli, korkak, komplo teorisyenlerine karşı halkın sessiz kalarak haklarını aramamasıdır.

Zira bir memleketin, bir toplumun pısırıklıkla, haksızlığa karşı suskun kalması, gününü gün etmekle geçiştiren bir millet hiçbir zaman bir yere varamadığı gibi bilakis tam tersine, zalim zulmünü daha artırır ve bir kat daha o zalim-ler- cesaretlenir.

O korkak zalimin cesaretini artırarak fazlasıyla cesaretlenmesine neden olur.

***

Bu nedenle diyoruz ki,

28 Şubat 1997’de Refah-Yol iktidarını devirerek alaşağı eden cuntanın ve Batı Çalışma Grubunun mensupları ne kadar varsa öyle inanıyoruz ki, milletimizin içinde özellikle tarih boyu kutsal olarak inandığımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden çıkan en korkak, en tinetsiz ve karakteristik olarak en düşük karaktere sahip olanlardır.

Ama ne mutlu bizlere ki, 15 sene sonra da olsa uyanan bir toplum olarak manevi bir haykırışla yola çıkarak siyaseti demokratik sağlam zemine oturtarak, bugüne kadar geldik.

AK Parti iktidarının dirayetiyle toplum dimdik ayakta olup elleri o cuntacıların post modernci andıçların yakasına yapışmış ve bugün hak ettikleri yere gönderilmişlerdir.

Bu da hak yolunda yürüdüğümüzün tarihsel bir gerçeğidir.

Bu haykırışla dirilişe ve direnişe geçmemiş olsaydık, toplumsal olarak korkaklık içerisinde zilletli bir ölümle karşı karşıya kalmaktan kendimizi kurtaramayacaktık.

Yani üç beş tane benamazın, din düşmanının, abdest suyu yüzlerine değmeyen inançsızların, şarapçıların mezalimi karşısında bu millet suskun mu kalacaktı?

Hayır.

O zaman milli tarihimizi, gelenek ve göreneklerimizi inkâr etmiş olacaktık.

***

Bakınız, milli mücadele şairimiz merhum Akif Kur’an-ı Kerim’in A-araf Suresi’ndeki 155'inci ayeti kerimesinin mealine dayanarak ne söylüyor?

“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri kötülükler yüzünden, bizi helak mi edeceksin Allah’ım?

Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı

Mahşerde mi yoksa biçarelerin felahı

Üç yüz, bu kadar milyonu canlandıran iman (Bugün bir buçuk milyar İslam dünyası)

Olsun mu beş on sersemin ilhadına kurban

Enfası habisiyle (habis nefislerin) beş on ruh-i leim'in

Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-ı Hâkimin

İslam ayakaltında sürünsün mü nihayet

Ya Rab bu ne hüsrandır ilahi bu ne zillet

Mazlumu nedir ezmede ezdirmede mana?

Zalimleri adlin hani öldürmedi hala

Cani; (katil) geziyor dipdiri can vermede masum

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm

Eyvah beş on kâfirin imanına kandık

Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık

Mademki ey adli ilahi yakacaktın yaksaydın o melunları tuttun bizi yaktın

Küfrün o sefil elleri ayetini sildi

Binlerce cemavi yıktırıp hâke (toprağa) serildi”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Merhum Akif bizi bu şekilde uyarıyor.

Biz de son bu kirli mezalime karşı uyanarak yola çıktık ve yolumuza devam edeceğiz, uyanık olmamız gerek.

İşte zalimin zulmüne karşı susmayacağız.

Hak ettikleri manevi şamarı yüzlerine vuracağız.

Meşru ve sağlam zemin üzerinden demokratik haklarımızı arayacağız, sahtekârın ve şarapçı kafaların, inkârcı ruh-i leim'lerine tüküreceğiz ve devletin adli yargısının pençesine teslim etmişiz ve etmeye devam edeceğiz.

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten yakın tarihimiz özellikle 28 Şubat 1997’den 2000’li yıllara kadar bu coğrafyada olup bitenler tarihimizin birer kara lekeleridir.

* * *

Evet, sevgili Cumhurbaşkanımız Muhterem Abdullah Gül'e,

Muhterem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Allah’tan niyaz ederek uzun ömürler diliyorum.

Böylesine şuurlu bir Cumhurbaşkanı,

Böylesine şuurlu bir Başbakan,

Böylesine şuurlu bir Bakanlar Kurulunun yanında millet olarak olmamız lazım, yalnız bırakmamamız lazım.

Evet, buradan sesleniyorum ve diyorum ki;

Ey post modernci BÇG andıç cuntanın mensupları ve onların paralelinde yürüyen alt tabakadaki o günün JİTEM, yargı ve medyanın korkakları neredesiniz, çıkın ortaya yüzleşelim.

Sesleniyor ve diyoruz ki;

Diyarbakır’da bulunan,

Dönemin Asayiş Bölge Komutanı Çetin Doğanlar,

Dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıtlar,

Dönemin Korgenerali Doğan Temeller, neredesiniz?

Bunların paralelinde yürüyen kanun ve yasaları çiğneyerek görevini kötüye kullanan MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören, DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar, 1994’lü-1995’li yıllarda burada kudretli Alay Komutanı(!) olarak görev yapan Eşref Hatipoğlu, Mecit Korkut, Fikret Demirtaş, Cemal Temizöz, Ali Kaya, Ali Osman Calasın, 7. Kolordu Komutanlığında Kurmay Başkanlığı görevini yapan ve komutan adına imza atan Kıdemli Albay Kurmay başkanları Reha Şatana ve Erhan Tavşancılar, neredesiniz?

Gelin yüzleşelim.

Yüreğiniz varsa bu yazdıklarıma karşı beni tekzip edin ve suç duyurusunda bulunun.

Bilesiniz ki bu halk sizinle yüzleşmek istiyor.

Hem de kamuoyunu teşkil eden medyada ve yargının huzurunda.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bu millet yakın tarihimizde devleti yanlış kullananların elinde çok kötü haller yaşamıştır.

Maddi ve manevi çile çekmiştir, işkence görmüştür, zarar görmüştür.

Bugün 28 Şubat’ın oluşumuna müdahil olmak istiyor bu millet.

Yargımız da gerçekten büyük bir deneyimden geçiyor.

Bakalım, yine kim kimi koruyor, kim kimin yanında yer alıyor?

Yeni HSYK’ya düşen en önemli görev, yargının bünyesini artık temiz tutması gerekiyor, özellikle bu coğrafyada, özellikle de Diyarbakır’ımızda.

Devletin artık önemli kurullarının bünyesinde geçmişe yönelik kokuşmuşluğa neşter vurması lazım ve eski HSYK’nın anlayışındaki o tür yargı mensuplarından temiz tutması lazım.

En derin sevgi ve saygılarımla.