MİLLETİN İNANCI VE SİYASET BİRBİRİYLE ÇELİŞMESİN!? (III)

Pek tabi ki, çelişmemesi kadar, “zıt kutuplarda da” olmamaları gerektiği gibi, yürümemelidir de.. Çünkü milletin “milli iradesinin” temel ilkesi “inancıdır..” Siyasette, bu iradenin “temsiliyetine” talip olduğu için, “inanç nokta-i nazarında” temel ilkelerden, taviz vermemesi gerekir…

***

Üç gündür, sizlerle yapmış olduğum sohbetin ana teması da, bu hakikatin artık ülkemizde vücut bulmasıdır.. Milletin inancı ve onu temsile soyunan siyasetin, “asimile olmaktan, erozyona uğramaktan, batının ve batılın felsefesinden kendini kurtarması” gerektiği gerçeğini, yekvücut şekilde haykırmamız lazım…

***

Yıllar yılıdır, bu köşeden sizlere sesleniyoruz.. Gücümüzün yettiği, dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadarıyla, “iman şuuruyla, şuurlanmamız gerektiğini” söylüyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz ve kamuoyuyla da paylaşıyoruz… Çünkü Gazeteniz Söz’ün ve televizyon kanalı Uzay Haber’in varlık ilkesi, yayın anlayışı, temel ilkeleri buna dairdir…

***

İnancımız gereği, milletin yararına, sulhu, selameti, istikrarı, istikbali ve istiklali için ne elzemse, mevcut yaraları tedavi edecek merhemin formülü neyi gerektiriyor ve emrediyorsa, onu ifade ediyoruz.. Düsturumuz, milletin milli ve yerli değerleridir.. İşte bu anlayışın rotasında, meseleleri dile getirip, kaleme alıyoruz…

***

Ne var ki, milli iradesinden taviz vermeyen millet ve bizler bu inanç paralelinde hareket ederken, mevcut sistem ise “aksi” bir anlayış ve felsefeyle, hem kendini, hem de milleti tüm değerleriyle birlikte dinden uzaklaştırmaktadır.. Diyeceksiniz ki sistemin özünde, tüzüğünde, mevzuatında “Ne din vardır ne de İslami bir medeniyet” vardır?! Var olan, “laiklik” libası giydirilmiş batı ve batıla endeksli “inkâr” var…

***

Zaten mevcut hal, her şeye deşifre ediyor.. Din ve İslam’la olan teması da, ıraktır.. “Dostlar alışverişte görsün kabilinden” işleyiş, kandırmacadır, aldatmacadır.. Zaman içerisinde bazı görüntüler söz konusu ise de, özü “tam tersi” istikamette, vesayetçidir.. Ülke ve milletin badirelerden iki yakasını kurtaramayışının sebeb-i mucibesi de budur..

 ***

Dedik ya, “sorunları kangren eden” mevcut siyasettir ve onu uygulayanların ortaya koyduğu anlayıştır.. Yıllar yılı, bu millet nice zorluklarla, nice badirelerle nice enva-i şekille sahnelenen kumpaslarla karşı karşıya kaldı?!.. Darbeler mi, muhtıralar mı, post modern anlayışların kendini “üstünler sınıfı” olarak dayatması mı? Her ne derseniz; “kirli ve sinsi” siyaset, milleti yalnızlaştırdı?!

***

Hep ifade ediyorum! Millete dayatılan bu batılı ve laik sistem, Türkiye’nin gelişmesine, büyümesine “ivme” kazandırmadığı gibi, atılan adımlarına pranga olmaya çalışmıştır.. Eğer ki, ülke ve millet bir merhale kazanmışsa da “uğruna ağır bedeller ödemiştir?”… Onun için diyoruz ki; “milli ve yerli” bir anlayışı özüne alan, batıla ve batılı felsefeye, laiklik kisvesi altında inkârı dayatan anlayışı da ayaklar altına alan ter-ü taze bir Anayasal nizam gerekli! Yani, toplumsal bir mutabakat şart..

***

Eğer ki, Türkiye bir İslam ülke ise.. Ve 783 bin kilometrekarelik alana sahip coğrafyada yaşayanların yüzde 99’unu Müslümanlar oluşturuyorsa.. Bugün, 85 milyona ulaşan bir nüfus ülkede yaşıyorsa… Olması ve yapılması gereken, “milletin inancı neyi emrediyorsa, örfü, adeti, geleneği, göreneği, kutsalları neye işaret ediyorsa, medeniyeti ve kültürü hangi rotada bulunuyorsa” yönetim de, hükümetler de, siyaset kulvarı da “bu minvalde” kendini konuşlandırması gerekir..

***

Bu toprakta yaşayan 7’den 70’e herkes “ecdadlarından yadigar kalan kültürleriyle özdeşleşmek istiyor…”  Ama ne yazık ki; mevcut sistem, mevcut rejim, mevcut uygulayıcılar buna izin vermiyor. Hatta toplumu geçmişin kültüründen ve özünden uzaklaştırmaya çalışıyor. Sözün özüyle; “Görünen köy kılavuz istemez..” Her şey açıkça ortada…

***

Yapılan açık ve bariz ortadadır!.. Millet açıkça İslam'dan uzaklaştırılmak isteniliyor.. Kendi inancına ve kendi dinine hasım ediliyor… Batıyı ve batılı “allayıp, pullayıp” algı operasyonlarıyla, kültürleri enjekte ediliyor… Ve bunu da, batının dayattığı, süsleyerek güzel gösterdiği, “batıl politikalarla” yapıyor. Laiklik adı altında benimsettirilmeye çalışılan laikçi politikalar..

***

Ancak tüm bunlara rağmen her ne kadar “zafiyet” gösterenler var ise de.. Toplumun ekseriyeti, asla böylesi ucuz oyunlara, dayatmalara gelmiyor, gelmedi, gelmeyecektir de?! Bu millet, kendini hezimetlere uğratmaz.. Çünkü bu millet laik değildir, bu millet Müslüman'dır. Eğer ki bir “Laiklik” var ise ki vardır.. O da devletin sistemi “laiklik” kurgulu.. Onun içindir ki; “millet ile devlet” birbiriyle çelişkiler yumağı içerisinde bulunuyor…

***

Ne dedik, devlet de laik olursa, der demez milletle ters düşer… Milletin hassasiyetlerini anlayamaz… Milletine yabancı olur.  Kaldı ki, devletlerin var olma sebebi millet değil mi? Devlet; milleti ne derse, ne isterse onu yapmak, uygulamak, yerine getirmek zorundadır..  Milletin sesine kulak verip, milletin beklentilerine cevap vermesi gerekir… Milletin derdine derman olması lazım… Zira devleti devlet yapan en önemli unsurlarında başında da, “sosyal devlet anlayışı” gelir?

***

Ama devlet millete;

"- BEN LAİKÇİYİM...

- SEN DİNDARSIN BÖYLE OLMAZ" derse..

İşte orda, ipler kopar..

Zorbalık olur. Dayatma olur. Keyfi dayatma hâkim kılınır… Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak istenen bir dünya düzeninde böylesi dayatmalara yer yoktur.  Olamaz da.

Yıllardan beri Türkiye'de bu “inançsızlık anlayışının” aşılama evresi süregeliyor.  Bu millet asimile edilmek isteniliyor ve aynı yöntemler kullanılmaya devam ediliyor.  İşte bundan dolayıdır ki Kur'an'dan uzak kalınıp inançlardan kopuk yaşam şekli, hem bu millete hem devlete mutluluk sağlayabilmiş değildir…

***

Sözün kısası…

Bilinmelidir ki, bu dinin sahibi Allah'(C.C)'tır.

Allah, insanları yeryüzüne gönderirken insanlara buyurmuştur…

Ve demiştir ki;

“Ey insan...

Sen kul olacaksın...

Kulluğunun gereği neyse öyle yaşayıp öyle davranacaksın...

Eğer sen kulluk vazifeni layıkıyla eda edemezsen ben de, gereğini yaparım...”

Kutsi hadis-i şerifte söylendiği gibi;

“Allah insanları ve cinleri onu tanısınlar onu benimsesinler inançları neyse öyle davranıp öyle yaşasınlar diye yarattı.”

Bu bir hükümdür.

Bu bir ilahi emirdir.

Bu 7 den 70 e kadar insanların, ailelerin, evlatların ve toplumların uyması gereken bir kuraldır.

***

Âl-i İmran suresinin 103. ayetinde söylenen

''Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın;

Bölünüp parçalanmayın.

Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.

İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız” sözlerinin göstergesidir.

***

Eğer ki bunları görmezlikten geliyorsak vay ki vay halimize!

Bu hususta en büyük görev millete düşmektedir..

Milli irade temsiliyeti de..

Milli iradeyi yöneten de; “bu milletin” sorumluluğuyla söz sahibi oluyor..

Onun için de Millet kendi imkânlarıyla kendi vergi ve birikimleriyle, bu devletin bütçesini oluşturduğuna göre; “milli kültürüne, medeniyetine” harcanmasını ister…

Devlet eliyle bu paraların nereye ödendiğini, nerelere harcandığını bilmesi gerektiği gibi bilmek istiyor.

Hangi amaçlar uğruna kullanılıp hangi ideolojilere gittiğini sormak istiyor…

Aksi halde devlet milletle çelişir...

En derin saygı ve sevgilerimle...

HAYIRLI CUMALAR…