MİMSİZ MEDENİYETİN TEMELİNDE KAN VE GÖZYAŞLARI VAR!

Evet, sevgili okurlar.

Dört günden beri “İHTİLAF GAFLETTİR, DALALETTİR VE ÇÖKÜŞTÜR” başlıklı seri yazımızın mahiyeti gün gibi aşikâr Türkiye’nin mevcut manzarasını ifade ediyor.

Bugünkü mevcut Türkiye’de ihtilaflı ve kargaşalı bir siyaset, sonucun nereye gittiği belli olmamakla beraber, çok düşündürücüdür.

Durup dururken AK Partinin bünyesini güçlendiren muhafazakâr, inançlı bir kitle, siyasi iktidarı elinde tutup, cumhuriyetten günümüze dek CHP’nin putlaştırılmış nice tabularını yıkmış durumda iken birden bire birbirine düşmüş.

Cemaatle iktidar arasındaki çelişkili tutum ve çok acımasızca kötüleme siyaseti 11 yıldan beri biriken bir ittifak ve birliktelikten sonra milli bir gücü zedelemekte olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Bu nedenle ağır basan toplumsal görüş şu;  bu anlaşmazlık herhangi bir dayanaklı nedene değil, olayın içinde maddi rantın büyük rol aldığıdır.

Herhangi bir dava ve millete verilen hizmetteki yarış müsabakası söz konusu olmadığına göre insanın aklına gelen gerçek şudur ki kavga, tümüyle ranta dayanmaktadır.

Gerek siyasi rant olsun, gerek ekonomik rant olsun, her ne olursa olsun ortada kaçınılmaz bir kavga var, bir anlaşmazlık var.

Başbakanın miting meydanlarındaki konuşmaları ve halkın salt çoğunlukla AK Parti’yi destekleyerek, Başbakanın yanında yer aldığı görünmektedir.

Bu gücü tahammül etmeyen dış mihraklar, özellikle Amerikan emperyalizmi, İsrail’in Mossadı, batı dünyanın ekonomiksel olarak içine düştüğü sıkıntı…

Elbette ki Türkiye’yi hazmedemezler.

Zira yüz elli sene evvel düşünülen emperyalist projesi ne ise yani nasıl ki bir Osmanlı İmparatorluğu yıktırıldıysa, Hilafet-i İslamiye dağıldıysa, bunu yapan kimse ve tehlikeli bir tezgâh ve plan düzenleyen aktör hangi devletse bugün de aynı devlettir.

Şahıslar değişmişse de politika değişmemiş, aynı plan ve proje mevcuttur.

Kendilerine ne görüntü veriyorlarsa versinler amaç aynıdır, politika geçmişe yönelik uzantının politikasıdır.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Amma velakin yıllardan beri inim inim inleyen bu halk, AK Parti şemsiyesi altında büyük bir ittifakla birbirine kenetlenmişken, ansızın gerek iktidar partisinin bünyesinde palazlanan bazı rant çevreleri olsun, gerek kendine cemaat adını verdiren Gülen Hoca Efendi’nin etrafındaki büyük rantiyeci anlayış olsun.

Bunların her birisi birbirini çekememezlikle beraber, korkarım ki bir gün dağılıp, bölük pörçük hale gelecek.

Ama zarar gören yine bu millettir.

* * *

Bilindiği gibi İslam toplulukları bünyesinde tefrikayı değil, ittihadı ve birlikteliği istiyor.

Bunun tam tersine hareket ederse, Akif’in dediği gibi Avrupa medeniyetinin tek dişi kalmış canavarının tek bir lokması olabilir.

Allah korusun!

Bu itibarla diyoruz ki insanlığın yegâne kurtarıcısı olan yüce kitabımız

Kur’an-ı Kerim’deki “EN’AM” suresinin 159. ayeti bizim önümüzü açarak, şu ışığı tutmaktadır.

“Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayrılanlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe yok ki onların bu hareketlerini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara”

Bu ayetin yüce fermanından anlaşılan şudur ki anlaşmazlıktan meydana gelen bölünmeyi ve dinini bölük pörçük eden zihniyet, hiçbir zaman kendini yok olma badiresinden kurtaramaz ve her an için CHP gibi dış kaynaklı mihrakların hedefinden kendini saptıramaz.

Zira CHP’nin kuruluş şekli dün de anlattığım gibi tümüyle milli değil, merkezi Chicago’da bulunan büyük mason lobisinden direktif alarak, o uzantı paralelinde hareket ediyor.

Ve kendini de çağdaş medeniyet seviyesine bağlı bir teşkilat olduğunu lanse etmeye çalışıyor.

Oysaki onun getirmiş olduğu medeniyete, Türkiye; Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle hiçbiri inanmıyor ve “Denenmiş tekrar denenmez” üslubuyla herhangi bir dayatma ve ceberut bir anlayış söz konusu olmadıkça milletin hür iradesi CHP’nin anlayışına da pabuç bırakmıyor.

Başta anlatmaya çalıştığım gibi CHP’nin kökeni Türkiye ise de kuruluş amacı cumhuriyet amaçlı ise de hiç de öyle değildir.

Daima batının tek dişi kalmış bir medeniyetin gölgesinde yürümekte olup, oradan gıdalanıyor ve istismar ediyor.

Onlar için Türkiye’de ne kadar kargaşa, kavga, antidemokratik oluşum söz konusu ise o kadar iyi ve güzeldir.

Kendilerine başarı sayarlar.

Bizim temennimiz odur ki;

Keşke bu milletimiz hep böyle fırkalara, şuculuğa, buculuğa, hizipçiliğe, güdümlü siyasetin karanlığına kendini gömdürmeyip, “Sırat-ı müstakim” denilen mutlak ilahi bir doğru yolun içinde yürümüş olsaydı.

Hakka, hakkaniyete, doğruluğa yönelik bir şuur içinde yaşamış olsaydı.

Ama heyhat!

Ne çare ki tek dişi kalmış Avrupa’nın mimsiz medeniyet canavarı gölgesinden kendini kurtaramıyor.

* * *

Bakın, merhum Akif ne diyor;

 “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar.

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var”

İman dolu bir göğsün güçlülüğünü ifade eden Akif, garbın afakını sarmış mezalimini saymıyor ve küçük düşürüyor.

Zaten imanın ve inancın gereği de budur.

“Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar”

Evet, ulusuna seslenen Akif, batının içimize sokmuş olduğu küfür ve inançsızlık sistemiyle mücadele ederek, bu kirli senaryoyu sahneye koyan aktörlerin hali perişanlığını gösteriyor.

Günlük yazılı medyanın bazı sayfalarına bakıldığında insan hayret ve dehşete düşüyor.

Böylesine acımasız gıybet ve kişinin hakkına saldırmayı ancak Türkiye’de görüyoruz.

Başka bir amaç göremiyoruz.

Sevgili Başbakanımıza kamuoyu adına diyoruz ki siz büyük bir devlet adamı olma hasebiyle, büyüklüğünüzü koruyun.

Halk sizin yanınızdadır.

Cemaatle sakın kavgaya girmeyin ve hedef tutmayın.

Cemaate de aynı şekilde seslenerek diyoruz ki aranızdaki ihtilaf çok büyük tehlike saçıyor.

Bu ihtilafa neden olan siyaset gerçeği ne ise onu kamuoyuna izah edin ki hükümet de kendine gelsin, ne yaptığını bilsin.

Şerr’i kalili (az kötülüğü), Şerr’i kesire (büyük kötülüklere) dönüştürmeden Hayr-ı kesiri sakın elinizden kaçırmayın.

En derin saygı ve sevgilerimle.