MUASIR (ÇAĞDAŞ) CAHİLİYEDE İNSANOĞLUNUN ROLÜ!

Evet, sevgili okurlar.

Asrımızdaki "cahiliyetin" ülke ve insanlar arasında oynadığı rol, çok önemlidir.

Muzahraf denilen kavram hâkimiyeti gittikçe revaç buluyor, ilerliyor, her tarafı kapsıyor ve ne çare ki buna da "çağdaş demokrasi" deniliyor.

"İnsan temel hak ve özgürlükleri" damgası basılıyor.

Oysaki tam tersine kelime itibarıyla içi boş, makyajlı demokrasi, muzahraf bir kavramdır.

Yani tabiri caizse manavdaki vitrinlere konulan ve dışı kıpkırmızı parlayan "içi çürük" elma meyvesi gibi.

Müşterinin iştahı çekiyor.

Albenisi olduğu için de; pahalı bir fiyatla satılıyor.

Ama velakin, müşteri aldığı elmaya bıçağı vurunca hakikat ortaya çıkıyor.

Elma tamamıyla içi kurtlanmış, yenilmez çürük bir vaziyette!

“Ah, vah paramı nasıl kaybettim, paramı nasıl buna verdim” derken iş işten geçiyor.

Tıpkı günümüzde yaşanmakta olan makyajlı cahiliye devri gibi..

Aynı o içi çürümüş elmaya gibi..

***

Siyasetin berrak nutuklarıyla, makyajlanmış politika ve ayaklar altına alınmış insan temel hak ve özgürlükleri, aynı minval üzere oldukça rezil durumda.

Son aylarda Türkiye’de olup bitenler mide bulandırıcı.

Yaşanan tablo içerisinde, doları adeta ilahlaştırarak, ABD’nin maddi bir güç olarak gösterilmesi, günümüzdeki insanlara Allah’ın varlığını, onun mabud-u bil hak olduğunu unutturarak, liberal demokratik siyaset(!) körüğüyle toplumlarda onlarca sahte ilahların hâkimiyet kurması sağlanıyor.

Bu sahte ilahların siyaset palavralarıyla ne yazık ki toplumların hayatına tahakküm edip, insanlığı ele geçirmişlerdir.

Toplumları esir alan bu yanlış, makyajlı siyaset, öyle bir hal almış ki toplumun günlük hayat akışları içerisinde oldukça revaç bulmaktadır.

Var olan onlarca sahte ilahlardan birisi doların aşırı derecede yükseklere tırmandırılmasıdır.

İkinci ilah toplumlar arasındaki batıl, ticari yaşam tarzıdır.

Üçüncü ilah ise ırkçılığa dayandırılmış kavmiyetçi taassubu, barışçıl hayata tahakküm etme gayretidir.

Yani insanlık barış ve kardeşliği isterken tam tersine ırkçılık taassubuyla her şey alt üst ediliyor.

Her şey batıl ve haram yemeye dayalı.

Toplumsal örf ve adetler, gelenek ve görenekler erozyona uğratılarak, yok ediliyor.

Ki beşinci ilah ise demokratik sistemlerde (!) “rey’iâm” sözde milli irade denilen siyasi görüş hâkimiyeti.

İslam anlayışı dışındaki felsefeden ve siyasetten gelen kanat önderliği..

Sözde ilme dayalı ama ilimle, bilimle hiç alakası olmayan batıl görüşler…

Her şey İslamsız insan hâkimiyetine dayalı ilahlık, maddeye dayalı ilahlık, nefsanî hava ve arzularına dayalı çok çeşitli, değişik ilahlar.

Servet, şöhret ve şehvete dayalı ilahlar.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Böylesine ilahların varlığı, insanları zulüm bataklığına itiyor ve maddeperest bağımlısı yapıyor.

Önce insanlara aklını yitirtiyor, sonra malını, sonra da canını alıyor.

Tüm bu saydıklarımız,  Allah’a şirk koşarak aldatmacalı bir hal oynayanların, karanlık zihniyetinin ürünüdür..

Bunları topluma yamalıyor..

Ne yazık ki maddeyi demokratik liberal anlayışı paralelinde Allah’a şirk koşarak kullanıyorlar.

Allah’ın gücüne karşı madde gücünü oluşturuyor ve oraya dayandırıyor.

Böylece sözde siyaset, milli iradeye dayanıyor.

Halbuki gerçek iman ve inanç anlayışından uzak tutuluyor, ruh maneviyata değil, tamamıyla maddeye dayandırılıyor.

Mevcut sistemler, tümüyle madde ruhunun hâkimiyetine dayandırıldığı için, günlük yaşam tarzını kendi liberal siyasi felsefesine göre ikmal ediyor.

Gâh her türlü haramı, helal kılıyor, gâh her türlü helali de haram kılıyor.

Çünkü dayanma noktası, Allah’ın hâkimiyeti değil..

Tümüyle madde hâkimiyetine dayalı muasır bir cahiliye sistemiyle baş başadır.

* * *

Fazla uzatmadan, tek kelimeyle özetlemek gerekirse, yeryüzünün hâkimiyetini ele geçiren mutlak muasır cahiliyet tüm beşeriyetin içerisinde mana inancını kaldırıp, yasaklayıp, liberal maddeye dayandırmış durumda.

Ve böylece insanların mutluluk ve refah beklentisi içerisinde olması gerekirken tam tersine tağuti düzenlerin mezalimiyle karşı karşıya kalmakta olup, uyduruk bir insan özgürlüğü ve demokrasi kavramları ile geçimini sağlıyor, daha doğrusu insanlar buna zorlanıyor, özellikle İslam dünyası.

Yakın tarihimize bakıldığında, yani 1920’lerden günümüze dek tüm tarihi gerçeklerimiz tersyüz edilmiş, aldatıcı kavramlarla siyaset yapılmıştır.

Misak-ı milli hudutlarımızdan tut, tarihi kültürümüze kadar dayandığımız 1500 senelik bir İslam inancı topluma unutturulmaya çalışmış, kaybedilen her şey kazanım olarak gösterilmiştir.

Sahte putçuluk anlayışı, kurtarıcı kahramanlar olarak gösterilmiş!

Bu nedenle görünen odur ki işte Türkiye’miz başta olmak üzere tüm İslam dünyası bugün bu sahtecilik yüzündendir ki bir türlü "iki yakasını bir araya" getiremiyor.

Her şey gittikçe olumsuzlaşıyor.

Bunalımlı, sisli, puslu, dumanlı havalar içerisinde insanlık rolüne giren, adeta şeytan ruhunu taşıyan insanlarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Dumanlı havayı seven, siyasetin nice kurtları gömlek değiştirircesine parti değiştiriyorlar.

Gittikçe kozmopolitleştirilen siyaset bugüne kadar bu ülkeye bir türlü rahat bir nefes aldırtmamıştır.

Ve daha da rahat nefes aldırtmaya, mutlu bir hayat getireceğe de benzemez durumdadır.

Başta Belediyeler olmak üzere!

Devletin birçok önemli kurum ve kuruluşunu ele geçirmek isteyen çok iştahlı, nice aç kurtlarla karşı karşıya kalan millet, gerçekten kendine bir seçenek bulamıyor.

Belirsizlikler içerisinde dolaşıp, duran siyaset atmosferi gittikçe boğucu bir hava yaratıyor.

Başta söylediğim gibi insanların kalbinden, beyninden, Allah korkusunu silip atmaya çalışan bu siyasi atmosfer, halkın inancını hep maddeye yönlendirmektedir.

* * *

Evet, bu cahiliye asrımızda insanların ön plana aldığı husus, maneviyattan daha fazla maddeye tapmaktır.

Bu tür maddeleşme hali, insanların ruhi derinliklerine yerleştirilen siyasetin günümüzdeki aldığı rol hiç de hayra alamet değildir.

İster sağa vursun, ister sola vursun, ister muhafazakârlık rengini alsın, ister madde ve şeytaniyet rengini alsın.

Her ne biçimde olursa olsun, tümüyle İslam dışı yaşam halinin millete çağdaş medeniyet ve kültür adı altında yutturmaya çalışılmakta olup, tüm kirli maceraların üzerine kirli şal çekiliyor.

Siyasetin bu kirli şalı bugüne dayalı değildir.

Cumhuriyetin kurulduğu günlerden beri vesayetçi anayasaların ve insanlık dışı baskıcı yasaların hâkimiyetiyle gerçekleştire gelmektedir ve kim ne bilir daha ne zamana kadar devam edecektir?

* * *

Evet, dün akşam bu yazıyı yazarken meşhur yazar ve hukukçu Kadri Mısıroğlu’nun kütüphanemden “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” isimli kitabı elime geçti.

Kitabın önsözünde şöyle cümleler geçiyor.

“Lozan, muazzam bir imparatorluk mirasının han-ı yağmasıdır.

Türk’ün şahsında İslam’dan intikam alınarak, bütün bir İslam dünyasının başsız bırakılmasıdır.

Lozan, getirdiği adalarla yunan stratejik çemberine alınmış, iktisadi kaynaklardan mahrum, her türlü unvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabii hudutların çizdiği küçük bir Türkiye’dir”

* * *

Evet, gerçekten bu Lozan zaferi adı altında oynanan oyun, biçilen rol, sözde sağlanan barış anlaşması ve sözleşmesi başta anlattığım gibi her pislik, kirli şalla örtülmüş ve kurtarıcı bir anlaşma olarak tarihimize geçirilmiş ise de tam tersine ülke coğrafyası elimizden alınmıştır.

Bugünkü İslam dünyasının özellikle Irak ve Suudi Arabistan ve daha nereler?…

Yer altı zengin kaynaklara sahip coğrafya Memalik-i İslamiye olarak Osmanlının elinde olması gerekirken, Lozan şalıyla elimizden alınmıştır.

Musul, Kerkük, Süleymaniye, Bağdat dahi bugün elimizde olması gerekirken, İngiliz politikası yüzünden Lozan’ın kirli şalıyla elimizden alındı.

Eğer yıllardan beri kırk bine yakın insanımızın, ne idügü belirsizlikler içerisinde faili meçhul cinayetlere kurban gitmişse.

Bunca insanlar, terör ve ekonomiksel kayıplarımız yaşanmışken.

Bugünkü değişik anlayışlara dayalı siyasi partilerin hizipleşme içerisinde olduğu ortada iken..

Başbakanın da dediği gibi devletin bünyesinde paralel, gizli güçlerin var olması eskide olduğu gibi Türkiye’nin bugün de dahi belirsizlikler içerisinde, siyasi meçhullerle karşı karşıya olduğunun göstergesidir.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Belirsizliklerle karşı karşıya kalan Türkiye, ne yazık ki demokrasi, milli irade hâkimiyeti, insan temel hak ve özgürlüğü adı altında kandırmaca ve boş laflarla zaman geçirmektedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.