MÜSLÜMANLAR TERÖRÜN ANA MAĞDURLARIDIR! (II)
Evet, sevgili okurlar.
İki günden beri sohbetimize başlık olarak kullandığımız
“MÜSLÜMANLAR TERÖRÜN ANA MAĞDURLARIDIR” ifadesine “Gerçek payı vardır” demek,
ifade sahibini küçük düşürme anlamına gelir.
Çünkü, bu ifade gerçeğin ta kendisidir.
Bu hakikate yerle gök şahittir.
Sözde Demokratik, hukukun üstünlüğüne inanan, çağdaş
medeniyet seviyesine tırmanmaya çalışan medeni dünya (!), ne yazık ki bu
ifadeden yüzünü çevirmiş ve yeryüzünde Müslümanlara zulmediyor.
Bu zulüm öylesine bir zulüm ki; dağlardaki taşlar dahi
buna dayanamıyor.
Yerle gök bu zulümden dolayı inim inim inliyor.
Hele ki, bazı demokratik geçinen devletler, açık ve net
olarak suçlu-suçsuz demeden, o ki Müslüman’dır ve Müslüman’ın adını kullanıyor
veyahut İslam kisvesiyle dolaşıyor, hemen DAEŞ arması yapıştırılıyor.
Ama ne yazık ki arkasına bakıp da ayıbını görmek
istemiyor bu zalim dünya.
İsrail, Filistin’e devlet terörü yağdırıyor.
Dünkü yazılı medyada Yeni Akit’in sürmanşetinde şu haber
vardı;
“Terör devleti 90 Filistinliyi katletti”
İşte, Gazze’de, Ramallah’ta veya Kudüs’te her ne ise bir
çırpıda Müslümanları öldürüyor, o resmi devlet sıfatını taşıyor.
Ona meşruiyet veriliyor.
Keza Mısır’da demokratik yollarla halkın yüzde 52 oyunu
alan bir Cumhurbaşkanı, batılı Haçlı veyahut Siyonist dünyanın bir ajanı
durumunda olan General Sisi darbeyle indiriyor ve nerdeyse iki yıl içerisinde
dört beş bin insan katledildi.
Elbette ki bu da zirvelerde yürüyen zulmün ta kendisidir,
ahlaksızlıktır.
Ne var ki, dünya devletleri buna da ses çıkarmıyor.
Suriye’de de beş yıldan beri Rus ajanı satılmış Esad 370
bin insanı öldürdü.
7 milyon insanı da memleketinden tehcir etti.
Yüzlercesi "kaçış yolunda" ya da "umut
yolunda" hayatını kaybetti.
Denizlerin "yıkılarına" cesetleri vuruldu.
Bu vahşi ve insanlık dışı tabloya da kimse çıt diye ses
çıkarmıyor.
Görmüyor veya görmezlikten geliyor.
Veyahut yüce kitabımızın belirttiği gibi; “Onlar
hayvanlar gibidir, belki hayvanlardan daha aşağıdırlar, gözleri var
görmüyorlar, ağızları var konuşamıyorlar, kulakları var duymuyorlar”
Ama iki tane baldırıçıplak, ne idüğü belirsiz DAEŞ adını
takarak, adı Ahmet, Mehmet veya her ne İslami ismi üstünde taşıyorsa o
teröristin hak ettiği ceza yerine o semtlerde ya da dünyanın neresinde olursa
olsun, “Müslüman’dır, teröristtir” gibi küfür yaftalarını yapıştıran bu dünya
ne zaman yıkılacak acaba?
Öyle ümit ediyoruz ki en kısa zamanda Allah’ın gayretine
dokunacak.
Mağdur, masum, suçsuz, günahsız, Allah huzurunda secdeye
kapılan böylesine insanlar katlediliyor.
Hem de ya Siyonist emperyalizmin ya da Haçlı
emperyalizmin eliyle.
Sürmanşetlerde yine şöyle yazılar var;
“Olağanüstü hal Fransa’da 3 ay uzatıldı”
“Paris’te Devlet Terörü”
“Fransız Polisi, Saint Deniz banliyosunda dün sabah
operasyon yaptı, operasyonda iki şüpheli öldürüldü, 7 kişi de gözaltına alındı.
Operasyonda yakalanan bir kişi üzerindeki tüm giysileri soyulup çıplak olarak
sokağa çıkarılarak götürüldü, polise ‘Vur’ emri verildi”
* * *
Evet, sevgili can dostlar.
İşte medeni dünya, işte mağdur insanlara yapılan zulüm.
Katil kimdir?
Belli değil.
Demokrasilerde hukukun üstünlüğünü arayan dünya hukuk
literatüründeki hukukçular varsa, tüm hukuk sistemlerinde suçlu kimse suç ona
isnat edilir, ceza ona verilir, başkasının yaptığından sorumlu değildir ve
sorgulanamaz.
Zira Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim, defalarca değişik
sürelerde şöyle emir buyuruyor;
“Vela tezir-u vaziretun vizre uhra”
“Hiç kimse başkasının yaptığı günahtan dolayı, Allah’ın
adaletinde de insanların hukukunda da sorgulanamaz”
Rasgele Müslümanlık ismini taşıyan veyahut İslam giysisi
üzerindeyken hemen DAEŞ, El-Kaide veya İslami olmadıkları halde İslam unvanı
takılan terör odaklarının yaptıklarını tüm İslam kitlelerine isnat etmesi,
bırakın hukukun veya demokrasinin zerresi olsun, tamamen hukuk devleti adına
acımasızca devlet terörünün gerçekleştiriliyor olmasıdır.
İşte Rusya’nın tek dişi kalmış saldırgan canavarı hala da
Suriye’de acımasızca muhaliflere füzeleri yağdırıyor.
Aslında yüzyıl önce!
Yani I. Dünya Savaşı ne ise bugün dolaylı yapılan savaş
aynı o savaşın bir uzantısı olmaktan kendini kurtaramıyor.
Artık İslam dünyası bu dalaleti, bu küfrü, bu zındıkayı
görmesi gerekir.
Görmüyorsa, ne yazık ki bilemiyorum ne derece İslam
unvanı nispet edilebilir?
1900’lü yıllarda başlanan tezgahlı oyunlar sonrasında
1914’lerde I. Dünya Savaşı başladı ve bir sene içerisinde Osmanlı mağlubiyeti
ilan edildi.
Kirli ittifak üzerine hazırlıklı olan haçlı ve siyon
dünyası o günkü kirli ittifakı ne idiyse bugün de aynı…
O kirli ittifakın tek amacı var; "O da İslam dünyasını" yer yüzünde
silmektir.
Ama hileli ve tezgâhlı yollarla, ama dolaylı yollarla…
Ama ahlak dışı olan dinsizce yapılan girişimlerle.
İslam dünyası üzerine oynanan tezgâhlı oyunların başını
çeken en ahlaksız ve dinsizce girişim şuydu ki;
Türkiye’de kurulan cumhuriyetten sonraki yıkılan
Hilafet-i İslamiye idi..
Oysaki o hilafetin yıkılışından sonra günümüze dek gerek
Türkiye’de olsun, gerek bölünmüş İslam dünyasının özellikle Ortadoğu’nun
devletçiklerinde olsun, hiç kimse iki yakasını bir araya getirememiştir.
Zulüm, tüm hızıyla devam ederken akıtılan masum kanı diz
boyu.
Bir haçlının herhangi bir yerine iğne batarsa, bütün
haçlı dünya naralar atıyor ve acımasızca İslam dünyasının üzerine hukuk dışı
baskılar düzenliyor.
Oysaki sözüm ona karakteristik bir demokrasi hukukunun
varlığı, her memlekette sağlanması istenen huzur ve emniyettir.
Bu huzur ve ahlakın sağlam dayanağı emniyettir…
Emniyetin de sağlam dayanağı ahlak olduğundan kimsenin
şüphesi olmasın.
Ahlakın da dayandığı yegâne nokta dindir, inançtır ve
yüce İslam dininin uygulanmasıdır.
Ve gerçekten, din ve inanç kadar da bu saydıklarımızın
yerini hiçbir şey tutamaz.
“Din gerçekten hayatın hayatıdır, hem nuru hem bekasıdır”
“İhya-ı din ile olur şu insanlığın bekası”
İşte Bediüzzaman Hazretleri, bunu böylesine vurguluyor.
Evet.
Huzur ve emniyetin yegâne sağlam dayanağı ahlaktır.
Ahlakın da yegâne sağlam dayanağı dindir…
Dinin üstünden de hiçbir şey yoktur.. Onun yerine hiçbir
emperyalist dünyanın önerileri geçemez!…
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı cumalar.
Not:
İman; hem nurdur, hem kuvvettir.
Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.
Bu itibarla Bediüzzaman’ın bu güzel sözlerini yazımızın
sonunda siz değerli okur kardeşlerimizle paylaşmak istedik.