MÜSTEBİT ZORBA SİYASET?

Evet, sevgili okurlar.
Yapılan deneyimler sonucunda tespit edilen bir gerçek var.
Başta Türkiye olmak üzere tüm Ortadoğu İslam ülkeleri ve hatta Asya kıtasını meşgul eden insanlık dünyası Amerika ve Avrupa kıtası dahil olmak üzere, yerküresini dolduran bugünkü insanlık dünyasında yaşanmakta olan siyaset gerçekten haktan, hukuktan, adaletten, insan temel hak ve özgürlük faktöründen uzaktır..
Zira bilimsel ve tarihsel olarak düşünüldüğünde karşımıza çıkan bir gerçek vardır.
O da, tüm bu sayılan ülkeler ve yer küremizin üzerinde bulunan kıtalardaki yaşayan milletlerin ve devletlerin bir türlü birbiriyle kaynaşamamalarıdır.
Devletlerin ve otoritelerin daima siyaset ve politikalarının menfaat üzerine, rant üzerine kurulmuş olması, devlet politikalarının siyaset dünyasında rantı ön planda tuttuklarını genellikle güçlünün daima söz sahibi olduğunu görüyoruz.
Nitekim;
Kanunlar hakkaniyete dayalı değil, zorba ve güçlünün yanında yer alması bu tezimizin kanıtlayıcı bir delilidir.
Hani demişler ya;
“Görünen köy kılavuz istemez” misali..
Çağımızın büyük allamesi Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşık yüzyıl önce bugünkü dünya konjöktörünü tespit ederek sanki çağımızı seyretmiş ve tespitlerini bu paralelde kaleme almıştır.

* * *

Bakınız, o büyük insan şöyle buyuruyor;
“Zaman olur zıt zıddını saklarmış, lisanı siyasette (siyaset dilinde) lafız, mananın zıddıdır”
Yani kullanılan kavramlar gerçek manasına yönelik değil, tersyüz edilerek aldatıcı bir biçimde ortaya konullarak hedefe ulaşmasıdır.
Nitekim adalet ve hukuk külahını zulmün başına geçirmiş hamiyet (koruyuculuk) libası hıyanet ve ihanet pazarında satılıyormuş.
İstibdadı şeytanı yani iblisane zulme hürriyet ve özgürlük adı verilmiş, böylece zıtlar birbiriyle çarpışa gelmiş olur.
Yani lafız başka yöne gidiyor, mana başka bir yöne gidiyor.
Bu itibarla Üstat Hazretleri şöyle diyor;
“Menfaat üzerine çarkı, dolabı kurulmuş olan siyaseti hazire (mevcut siyaset) müfterist (yırtıcı bir canavar) şeklini alır.
Aç olan canavarla hiçbir zaman sevgi ve dostluk bağı kurulamaz.
Kurulduğu takdirde o canavarın merhametini değil, bilakis fazlasıyla iştihası açılır.
Sonuç itibariyle o yırtıcı siyaset canavarı döner gelir tırnağının ve dişinin kirasını senden ister”
Bu itibarla insanlık yaradılış kanunundaki müstebit zalimin gücü hukuk çerçevesinde önlenip sınırlandırılmazsa yırtıcı hayvanlardan daha fazla aşırı bir biçimde saldırgan olur.
Güçlünün yanında yer alan mezalim ve antidemokratik uygulamalar mağduru, mazlumu ve güçsüzün üstesinden gelir ve kan emiciliğinden hiçbir zaman geri durmaz.
Ezip geçer..
İşte bundan dolayıdır ki insanlık dünyası yerküremizin üzerine yaşayan insanlık dünyasının siyaseti hep rantı, çıkarı, menfaati ön planda tutmaktadır.
Güçlü devletler, güçlü partiler güçsüz ülkelerin üzerine hegemonyasını kurarak onu yiyip bitirinceye kadar o ülkelerin içine bölücülük, ayrımcılık, ırkçılık tohumunu ekmektedirler.
Ta ki o ülkeleri parçalayıp birer lokma olarak yutana kadar.
İşte dünya ülkelerinin hali..
Ama kime ne diyorsun?
Gerçekten bu işler zor işler.
Bakınız, Üstat Bediüzzaman Hazretleri 4 Aralık 1908 tarihli Kürt Taa’vun ve Terakki Gazetesine şöyle bir beyanat vermiş hem de Kürtçe olarak.
Başlık şöyle; “EY GELE KÛRDAN”
“Dı İttifakî da kuvvet heye (İttifakta güç var)
Dı İttihadî da hayat heye (birlik ve beraberlikte yaşam var)
Dı brâtiye da saadetê heye, selamet heye (kardeşlikte mutluluk var)
Kardeşlikte ve sevgide daima birleşiniz, ta ki kurtuluşu bulasınız.
Kanc gohê ğo bıdıne mın (bana güzelce kulak veriniz)
Da ej verra bı-bejım (ta ki ben size gerçekleri söyleyeyim)
Hûn bi zanın ki (bilmiş olunuz ki) sê cevherê me heye
Üç tane cevher değerimiz vardır, bu cevheri ittifakla korumamız lazım.
Yêk jê İslamiyet.. (Birincisi İslamiyet)
Kû hezar hezar (binlerce) hûni şehidan bahayê vi dane (şehitlerin kanıyla pahası biçilmiş)
E dûdû ya insaniyet.. (İkincisi insaniyet)
Kürtlerin karakterine yakışır olan insaniyet cevherinin korunması; mertlik, misafirperverlik, insanlıktır.
Üçüncüsü milleta meye.. (Kürt milletinin bu önceki anılan iki cevher etrafında ittifak etmesi, birleşmesi ve koruması ile olur)”
Kürtlerin bu üç yüce değerinnin karşıtında da üç tane düşmanı vardır;
“Pişti vi sê düşmenê me heye (bundan sonra üç düşmanımız vardır)
Kûme herab dıkın (bu üç düşman bizi yıkıp yok eder)
Yêk fakirtiyi (fakirlik)
Bunun delili İstanbul Şekerci Handaki kırk bin Kürt hamalın çalışmasıdır.
Düşmenî dûdûyan cehalet ve bê ğendın (Cehalet ve okumamışlık)
Bunun delili de o günü kastederek yüz binlerce insanımızın hala doğru dürüst gazet okuyamayacak kadar geri kalmış olmasıdır.
Üçüncü düşmanımız ihtilaftır, başıboşluktur, her kafadan ses çıkmasıdır.
İşte bu üçüncü faktör adavet ve gücümüzü yitirir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin bize vermiş olduğu tarihi Kürtçe vecizelerinin Türkçesi şöyledir;
“İttifakta, kuvvet güç, ittihatta birlikte hayat, yaşam, kardeşlikte saadet ve mutluluk vardır.
İttihadın birlik ve beraberliğinin kopmaz zincirini, şeridini iyi tutun ki sizi bölücülük belasından kurtarsın.
Kürt toplumunun bünyesini sağlamlaştıran yegâne güç ve olayın başucu İslamiyet’tir, inançtır, Kur’an ve sünnete bağlılıktır, tarihi değerlere sımsıkı sarılmaktır ki bunun tarihi şahitleri İslam kelimesi uğruna milyonlarca şehit verilmiştir ve bu şüheda ordularının başkumandanı da Selahaddin-i Eyyubi olmuştur.
Selahaddin-i Eyyubi Hazretleri..
Dünya İslam tarihi buna şahittir ki, Filistin’i, Kudüs’ü Allahû Ekber nidalarıyla kazanarak haçlı ve siyon ordularını kovmuştur.
Ama heyhat ne çare ki, bugünkü Türkiye’mizde olsun, Suriye olsun, Irak olsun, İran olsun, Azerbaycan olsun, her nerede hangi coğrafyada olursa olsun, dünya siyaseti, ön planda Kürtleri birer figüran malzemesi olarak kullanıp yem haline getirmekte olduğunu görüyoruz.
Kürtlerin ve diğer milletlere mensup olan Müslüman kardeşlerimizin Arap olsun, Türk olsun, Farisi olsun, hangi milletten olursa olsun, Hz. Muhammed (s.a.v)’in ezelden gelen Allah’ın kelamını ebediyede kadar taşımasıdır.
Yeryüzüne uzanan mütekâmil iman medeniyetinin secresi, tüm insanlık âlemini aydınlatmıştır.
Yücelip ilerleyen ve mutluluk meyvesini veren bu İslami karakterle yaşayan İslam dünyası tarih boyunca mağlubiyeti kabul etmemiştir.
Hele hele bölünüp parçalanmayı hiç benimsememiştir.
Daha doğrusu bugünkü mevcut olan coğrafyamız üzerine oynanan kirli emperyalist oyunlar aramıza sapık mezhepleri sokarak Kürtleri, Türkleri ve Arapları birbirine düşürüp varlığımızı yağmalamakla kendinlerine mutluluk kazanmaya çalışmaktadırlar.
Bakınız,
Asrısaadetten başlamak üzere ilk olarak Medine’de kurulan devletin temel hedefi; "insanlık" olmuştur.
Ve nitekim uygulamalarında insanlığa hürriyet, adalet ve eşitliği getirmiştir.
Bunun kesin kanıtlayıcı delili de Hz. Ömer’in (r.a) hilafeti esnasında başta Doğu Roma İmparatorluğu olmak üzere, Mısır ve İran ordularının mağlubiyetidir.
Hz. Ali’nin ve Kürt olan Selahaddin-i Eyyubinin Ortadoğu üzerindeki haçlılarla vermiş olduğu cihat en büyük kazanımdır.
Eğer bugünkü İslam dünyasının geriye tepmesi ve aşağıya doğru inilmesi söz konusu ise ihmal ettiğimiz dört ana faktördür.
1- İslam’ın ana ilkelerine uymazlık ve geri plana bırakmak.
2- Rant üzerine kurulan canavar ruhlu siyasetin yalakalığı.
3- Bilinçli, alim ve söz sahibi olmak isteyen kara cübbeli cahiller. Veyahut kör taassuba girmiş skolastik, statükocu kendine alim görüntüsünü veren cahil kimselerin varlıklarıdır.
4- Toplumun başına geçip söz sahibi etmek için yanlış insanların seçilmesidir. Başımıza diktirip bizim adımıza söz sahibi olmak ve konuşma şansını vermesidir.
Adeta çocuk ruhunu bünyesinde ve karakterinde taşıyan şehvet ve çıkar arzularını ön planda tutup makyajlı, kravatlı, münafık tinetli insanları üzerimize önder olarak tayin etmemizdir.
Evet, sevgili dostlar.
Bugünkü yazımızın ana hedefi rant kirliliğini ön planda tutan siyasetin üzerimize hükümranlığıdır ve bu yanlışı tespit edip bir an evvel uyanmamızla kendimize çekidüzen vermemiz gerekir..
Aksi takdirde işimiz zor, başımızı terör ve kan belasından kurtaramayız.
En derin saygılarımla.