OBAMA’NIN GARANTÖRLÜĞÜNDE DİK DURUŞ

 

Evet sevgili okurlar!

Bu köşede sizlerle yaptığım sohbetlerimde zaman zaman bunu açık yüreklilikle dile getirmekte herhangi bir beis görmüyorum.

Bu da şudur ki; hiçbir zaman herhangi bir siyasi partiyi veya herhangi bir lideri övmekten kesinlikle kaçınıyorum ve böyle bir zillete de girmek istemiyorum.Buna ihtiyacım da yok…

Hele hele iktidarda olan politikacıları veya siyasetçileri hiçbirzaman meddahlık yaparak semtlerinden geçmeye bile tenezzül etmiyorum.

Ama bunu da hemen belirteyim ki her zaman gerçekleri dile getirmek, dobra olmak bizim temel hedefimizdir ve ana stratejimizdir.

Bilindiği üzere "Davos Olayı"nda sayın Başbakanımız baskıcı İsrail emperyalizminin karşısında dik durarak İsrail'in Devlet Başkanı Şimon Peres'e hak ettiği cevabı vermiş idi.

Başbakanımızın Peres'e karşı takındığı o tavır, Türkiye'ye ve İslam dünyasına kazandırdığı bir yiğitlik simgesiydi ve bir şeref nişanesiydi.

Böylece sayın Erdoğan, o dik duruşundan dolayı herkesin dostluğuna ve sevgisine mazhar olmuş ilk bir Başbakan'dı Türkiye'de…

Şimdi bu kez NATO Zirvesi'nde Danimarka'nın Başbakanı Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne seçilmesine karşı direnerek tavır takınması Başbakan için ikinci bir tarihi yiğitlik göstergesi olmuştur.

Zira Rasmussen'in her şeyden evvel kendi ülkesinde haddini aşan bir medya mensubunun Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hakkındaki edepsizce çizmiş olduğu karikatür olayına karşı susmuştu ve zımni olarak da desteklemişti.

Hakaret dolu bu karikatüre karşı İslam Dünyası içerisinde yine ilk olarak sayın Başbakanımız Erdoğan, Danimarka Başbakanı'nı uyarmıştı ve buna tepki göstermişti.

O da vurdumduymazlıktan gelerek, suskunlukla yetinmişti, hatta "Bu bir basın özgürlüğüdür, ben buna karışamam" diye kendini savunmuştu.

Gün geçti, devran geldi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NATO Zirvesi'nde "fırsat bu fırsat" diyerek deyim yerindeyse elinin tersiyle hak ettiği tokadı Rasmussen'in ağzına vurdu.

Bin kere anasından doğduğuna pişman ettirdi.

Düşünün!

Bütün Avrupa, Rasmussen gibi bir Haçlı'yı oybirliğiyle NATO Genel Sekreterliği'ne tayin ederken, Türkiye buna karşı koyuyor adeta gereken intikam dersini vermeye çalışıyor.

Bu başarı gerek Cumhurbaşkanımız sayın Gül tarafından ve gerekse Başbakanımız sayın Erdoğan tarafından elde edilmiştir.

Tabir yerindeyse, adeta Türkiye bu kez "Garp Cephesi"nde müthiş bir zafer elde etmiştir.

Bunu burdan tebrik ediyoruz, kutluyoruz.

Ama bunun yanısıra unutmayalım ki Avrupa ülkeleri arasında Türkiye'nin böyle başarı elde etmesinin gerçek yüzü de ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama'nın arka çıkmasıyla gerçekleşmiştir.

Obama, Türkiye'nin öne sürdüğü şartlara destek çıkarak. Türkiye'den yana tavır koyup garantörlüğü üstlenmiştir.

Türkiye'nin öne sürdüğü şartlar;

1. Roj Tv'nin yayını durdurulacak.

2. Rasmussen İslam dünyasından özür dileyecek.

3. NATO Genel Sekreter Yardımcısı Türkiye'den olacak.

4. Silahsızlanmadan sorumlu üye Türkiye'den olacak.

5. Afganistan'daki NATO Temsilcisi Türkiye'den olacak.

Böylece 24 saat süren pazarlıklar sonucu karlı çıkan taraf Türkiye oldu.

İşte tüm bu sevindirici ve olumlu tavırlar politikada, siyaset arenasında dik duruşun sonucudur ve müjdeleyici zaferidir.

Evet, sen kalk 21. Yüzyılın başlarında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in yüce şahsiyeti maneviyesine hakaretler içeren karikatürleri yayınla, edepsizce kaleme al, çiz, ondan sonra gün gelir rahatlıkla başı dik (!) hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak hırsız da ev sahibi meselesi işin içinden çık ve 28 devletin içerisinde NATO Genel Sekreterliği'ne yücel.

Bu da bir mükafat mıydı acaba diye insan gerçekten bunu düşünmekte zorluk çekiyor.

Ama tüm bunlara rağmen bu haliyle dünya seyri şimdilik çok güzel, lehimize…

Allah sonunu hayreyleye.

İşte Sevgili okurlar, gelelim ana konuya gelelim.

Ancak burada siyaset arenasında bazı dostlarımıza ve devlet adamlarımıza bir kaç öneririmiz var…

Bu da gerek sayın Başbakanımıza yönelik ve gerekse AK Parti'nin tutumlarına yönelik olan önerilerdir…

Bunu da bu köşeye yerleştirmeden geçmek istemiyorum.

Başbakan gerçekten dış politikada olsun, iç politikada olsun yakın tarihimizin siyaset arenasında gelip giden Başbakanların en başarılısıdır.

Bu da dik duruşu, dobra oluşu ve objektifliğinin bir mükafatıdır…

Amma velakin demişler ya "Eğri oturalım doğru konuşalım"

Peki bu son 29 Mart yerel seçimlerinde birden 8 – 9 puan aşağıya çekilmesi ve halkın 22 Temmuz 2007'deki genel seçimlerinde gösterdiği teveccühü burda göstermemesi yine Başbakanımızın deyişiyle bir mesajdır, bir ders-i ibrettir ve AK Parti'nin bundan böyle dersini iyi okuması gereksinimidir.

Zira bu millet her zaman gerçekçidir.

Halkın tavrı fotoğraf makinesi gibi objektiftir, gözün göstergesi gibi yanıltmaz…

Neyi görürse onu ifade eder…

Acizane Başbakanımıza bazı dostane önerilerimiz olacak.

O da az ve öz olarak, yani özetleyerek sıralamak istiyoruz.

Yaklaşık 7 yıla yakın iktidarda olan AK Parti, gerek genel merkezi olsun, yani merkez yönetim kurulu üyeleri olsun, gerekse Güneydoğu Anadolu'ya, özellikle Diyarbakır'a milletvekili olarak halkın huzuruna çıkardığı insanlar olsun ve genellikle de Güneydoğu Anadolu illerindeki parti il ve ilçe teşkilatları olsun, çok zayıf insanlardan oluşturulmuştur.

Ben burada insanları yermek için veyahut aşağılamak için yazmıyorum.

Kimseyi de hedef almıyorum, ona ne niyetim var ne de tenezzül ediyorum.

Ancak "Görünen köy kılavuz istemez" misali bu yörede sivil hayatında bir baltaya sap olmayan insanları ileri sürerek diğer partilerin, özellikle DTP'nin okumuş, davasına sadık, kültürlü ve bilgili üyelerine karşı çok cılız insanlar gösteriliyor AK Parti'de…

TV ekranlarında, yani açık oturum programlarında rakiplerine karşı çok zayıf düşen adaylar seçiliyor.

Ülkede sevilmeyen ve herhangi bir yere bir tek çivi dahi çakmayan, ancak seçimden seçime insanların yanına gelip oy istemekten başka bir şeye yaramayan, insanları milletvekilliğine aday olarak göstermeleri bize göre AK Parti'nin ve sayın Başbakanımızın çok büyük yanlışlığıdır.

Düşünün!

DTP'nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı sayın Osman Baydemir, geçen seçim dönemlerinde bir TV ekranında şöyle bir ifade kullanmıştı:

"Diyarbakır ve Güneydoğu insanı her yönüyle travma geçirmektedir. Ben de aynı o paralelde travma geçiriyorum." demesiyle karşısında oturan AKP'nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı ona cevaben şöyle diyor:

"Hayır efendim, senin o dediğin tramvay benim projemdir, ben Diyarbakır'ın Dağkapısı'ndan Mardinkapısı'na tramvay hattını ben döşüyorum."

İşte bakınız sevgili okurlar!

Koskocaman bir iktidar partisi olan AK Parti aday seçmekte nasıl travma geçirmektedir.

Şimdi ise bu kez rezaletin daha dik alası yaşandı…

Bu da Başbakan'a yakın olarak kendini gösteren ve Başbakan'a yaklaşmaktan kimseye geçit vermeyen sayın Başbakanımızın çevresi bu tür yanlışlıklara meydan vermiştir, böylece…

Burada büyük üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin vecizelerinden bir örnek sizinle paylaşmak istiyorum.

Üstad, milli mücadelede savaşı kazanan devlet adamlarına şöyle diyordu; "Siz dışarda savaşı kazanırsınız, gelip içerde masada kaybedersiniz"

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…

Tek kelimeyle kadro çok yanlış bir kadro…

Her yönüyle, yalnız Diyarbakır değil, tüm Güneydoğu illerinde. Ya bide Siirt rezaleti..Yani geçen döneme yönelik Mervan Gül'ün, belediye Başkanlığına aday göstermesi ve seçilmesi..

Sayın Başbakanımıza burada net olarak arz etmek istiyorum.

Güneydoğu'daki AK Partili milletvekillerinin veya kilit noktada Başbakan'a çok yakın bazı insanların karakter ve kariyerleri tümüyle kişisel çıkardır, ranttır, gününü gün etmekten başka hiçbir şey değildir.

Diyebilirim ki bu durumda olan herkes AK Parti'nin değil, kendi çıkar misyonunu ön planda tutmaktan başka bir şey değildir.

Bizden dostça uyarı…

Gerisi, takdir sayın Başbakanımızın zatı alilerinindir.

En derin saygılarımla…