OYUN ÜSTÜNE OYUN, TEZGÂHLAR ÇOK BÜYÜK!? (II)

Sevgili okurlar...

“OYUN ÜSTÜNE OYUN, TEZGÂHLAR ÇOK BÜYÜK!?” başlıklı yazımız, gerçekten tüm detayıyla siz değerli okurlarımızın nezdinde, hayli yankı bulup, çok büyük takdir toplamıştır..

Yazının ilk cümlesinden başlayıp, son kelimesine kadar içerik babında, hayli kapsamlı, derinden derine yüz yıllık yakın tarihimizi irdelemektedir...

Gerek açıkça ve gerekse de kimi yerde zımni anlam içeren tespitler, dünümüz kadar, bugünkü yaşananlara da projektör tutmaktadır...

Yani gerçekleri yansıtmaktadır.

Bugün, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bize miras bıraktığı “Risale-i Nur Külliyatının” ışığında, hem tarihimize hem de yaşadığımız asra ilişkin, tespitlerine odaklanacağız!...

 Malum, 23 Mart 1960 yılında vefat eden Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin, vefatının 62. Yıl dönümündeyiz...

Bu münasebetle Diyarbakır SÖZ Gazetesinde önceki gün sürmanşette yayımlanan haber, hayli dikkat çekiciydi...

Yazılan ifade şöyleydi;

“Yazdığı Risalelerle insanların hidayetine vesile olan Kur'an ve İslam hizmetkarı Bediüzzaman Said Nursi, vefatının 62'nci yıldönümünde rahmet ve minnetle yad ediliyor.”

Gazetenin ikinci sayfasında daha geniş kapsamlı, fotoğraflarla birlikte Türkiye ve İslam camiasına bir hatıra babında, Üstadın hayat hikâyesi yer alıyordu...

***

Söz Gazetesinde yayımlanan Üstadın hayatına ilişkin haber ve fotoğraflara ulaşmak isteyenler, www.diyarbakirsoz.com internet sitesinden ulaşabilirler..

Ve inşallah gücümüzün yettiği kadar da hayatını, ömür saatlerini, İslam ve Kur’an hizmetine verip, son yüz yıl içerisinde zalim sistemin hışmına uğrayanların bir bir hayatlarını ve çektiği çileleri kaleme alıp siz değerli okurlarımızla paylaşacağız...

***

Sevgili okurlar...

İnanan bir toplum olarak şu gerçeği çok iyi bilmeliyiz..

Yakın tarihimize vakıf olmalıyız...

İttihat Terakki Cemiyetinin partisinin kuruluşundan günümüze dek İstanbul’da, Paris’te, Londra’da İslam’a karşı Siyonist mihraklar ile Ermeni çeteler ve Müslüman geçinen Jön Türk masonlarının kurmuş olduğu plan ve projelerin varlığı, hiç kuşkusuz ki “İslam’ı yok etme girişimidir.”

Ana hedefleri; Kur’an-ı Kerimi ortadan kaldırmaktır...

Bu itibarla plan ve projelerin ana hedefinde ilk basamak, toplumun içinden toplumu aydınlatan, İslam önderi durumunda olan ve Peygamberlerin varisliğini yapan âlimleri ortadan kaldırmak...

Onları yok etmektir...

Ki toplum, başsız kalsın.

Kültürsüz kalsın.

Kirli, batıl ideolojilerle uyuşturulan, morfinleştirilen bir toplum olsun...

Ve bunu bir asırdır, değişik kurnazlıklarla, oyunlarla, tezgâhlarla, mekir ve hilelerle yapmaktadırlar…

Yakın tarihimizi yazan, yalan söylemeyen tarihin gerçek sayfaları üzerinde yazılan satırlar ve o satırbaşlarına insan göz attığı zaman, hakikatlere vakıf oluyorsunuz..

Der demez de, insanın vicdanı titriyor...

İnsan şaşkına dönüyor...

 “Müslümanlar bu kadar mı gaflete düşebilir” demekten insan kendini alı koyamıyor.

İslam dünyası bu kadar mı sahipsiz?

Ne yazık ki, hal-i alem orta yerde cereyan ediyor..

Çünkü İslam dünyası, Müslüman millet kirli kervanların han-ı yağması durumuna düşmüş...

İşte bu hakikatlerin ışığında, yazıyoruz, çiziyoruz, toplumla hemhal olup, tarihin gerçeklerine, yarına dair olabileceklere zihin yoruyoruz...

Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

“Konuşan hakikattir.

Hakikatin hakkı âlidir, muhafaza altına alınmalıdır.”

Kalemimizin yazabildiği, aklımızın kaldırabildiği kadar biz bunları unutmadan, yazacağız!...

Toplumun her kesimine götüreceğiz.

Özellikle körpe dimağlı gençliğimize Risale-i Nur’u götüreceğiz...

Pek tabi ki bilinçli olarak, riyadan ve gösterişten uzak, rant ve çıkara meyil vermeden, birbirimizi pohpohlamadan, doğrular kadar, yanlışları da dile getirerek, bu hizmeti sürdüreceğiz, sürdürmeliyiz!...

Mevcut Nur cemaatinin ve Üstadın vefatından bugüne dek, yani 62 yıldan beri Türkiye’de bir arpa boyu kadar ilerlemeyen, hatta gizli bazı piyon odaklara bağlı, gizli elemanların varlığıyla dost görünüp düşmanca muamele eden bölücü mihrakların varlığını da, kimse inkâr edemez.

Özellikle Bediüzzaman’ın vefatından sonra, yani 1960’lı yılların ardından.. Özellikle de 27 Mayıs darbesinden sonra, Risale-i Nur cemaatinin arasına giren dışa bağlı, gizli, piyon mihrakların varlığı tartışılmazdır...

Kimse bunu inkâr edemez.

Çünkü aldatmacalı ifadelerle, ağabeyimiz ve abimiz kelimeleriyle, cemaat toplantılarında konuşan ilim sahibi değil, ilimden mahrum insanların söz sahibi olma hali, cemaati geriye bırakmıştır.

Ne yazık ki o da üzücü bir haldir.

* * *

Sevgili dostlar.

Üstad Bediüzzaman’ın hayali, rüyası, ruhi derinliklerine peyda olan tek gayesi vardı; o da İslam aktifliğini, harekete geçirmekti...

O da başta Sultan Abdülhamid dahil olmak üzere Sultan Reşad’dan, hatta cumhuriyeti kuranlardan dahi, Van’da, Bitlis’te ve Diyarbakır’da ulum-u diniye ile ulum-u medeniyeyi kapsayan “Medresetüz-Zehra” isimli bir külliye kurmak istiyordu.

Ama ne yazık ki I. Dünya Savaşının araya girmesi ve Hilafet-i İslamiye’nin dağılmasıyla, Bediüzzaman başta olmak üzere yüz elli İslam mücahitleri, düzenin hışmına uğradı.

Kimi idam edildi, ya da yargısız infaza maruz bırakıldı veyahut sürgün veya da dış ülkelere kaçma hali yaşatıldı...

Bu itibarla Bediüzzaman diyor ki;

“Elde Kur’ân gibi bir mu’cize-i bâki varken,

Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.

Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken,

Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?”

***

Üstad Bediüzzaman, “Kur’anın sönmez bir güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim” diye sesleniyordu...

Bu ifadeyi, Van’da genç yaştayken söylemişti.

Van’da o dönemin Valisi Tahir Paşa bir gün İngiliz Avam kamarasında çıkan bir makaleyi Bediüzzaman’a gösterir...

Bediüzzaman İngiliz keferelerinin hıyanetini bildiği için, hemen harekete geçer..

Büyük bir metanetle haykırarak şu ifadeyi kullanır.

KUR’ANIN SÖNMEZ BİR GÜNEŞ HÜKMÜNDE OLDUĞUNU BEN DÜNYAYA İSPAT EDECEĞİM...

İngiliz Avam Kamarasında müstemleke nazırı (bakanı) elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek söylediği bir nutukta şöyle diyordu;

“Bu Kur’an, İslam’ın elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız.

Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’anı onların elinden almalıyız. İslam dünyasının ortasından Kur’anı kaldırmalıyız, Kur’ansız bırakmalıyız.

Ya da tümüyle Kur’andan soğutmalıyız”

Bediüzzaman bu haber üzerine;

“Kur’anın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” der ve harekete geçer.

* * *

Evet.

Bediüzzaman’ın imandan parlayan bu ifadelerini çekemeyen, içlerine sindiremeyen, Londra ve Paris’teki gizli Siyonist mahfellere bağlı olan İstanbul’daki devşirmeler, Osmanlı İmparatorluğunu değişik hile ve mekirlerle alt ettiler...

Devlet-i Âliye’yi dağıttılar...

Ne yazık ki kurulan cumhuriyete de nüfuz ettiler...

O uzantılar, cumhuriyetin kılcal damarlarına sızdılar..

Ve kaldıkları yerden, devam ettiler...

Nitekim bugünkü Türkiye, mevcut siyasetin elinde yıllardan beri kıvranıp durmaktadır?...

Hala da Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gibi büyük İslam allamelerinin varlığına ne yazık ki devleti elinde tutan gelen-giden iktidarlar sıcak bakmamaktırlar...

Görmezden gelmekteler, samimiyet ihdas etmiyorlar..

Eğer etmiş olsaydılar, Risale-i Nur’un bugün milli eğitim müfredatı içerisinde yer almasına izin vereceklerdi.

Ama heyhat!

Böyle bir şey yok.

* * *

Sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimizin ana teması olan “OYUN ÜSTÜNE OYUN, TEZGÂHLAR ÇOK BÜYÜK!?” ifadesi, Londra’da, Paris’te İttihat Terakkinin kuruluşuyla oluşturulan dönemin Osmanlı ordusu bünyesindeki birçok devşirme paşaların mason olduğuna ilişkindir..

Çünkü tarih bir bir vurgulayarak, onları deşifre etmektedir...

Bu uzantı, ne yazık ki hala bugünkü Türkiye’mizdeki mevcut müesses nizamın uygulayıcılarının varlığında görünüyor.

İster muhalefet olsun, ister gelen giden iktidarlar olsun.

Eğer olay araştırılıp incelemeye gidilirse, bize göre her şey ortaya çıkar...

AK Partinin 20 yıldan beri iktidarda bulunması, devletin başındaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığı sayesindedir...

Ve hiç kuşkusuz ki başta Nurcular olmak üzere tüm önemli cemaatler, tabii ki FETÖ hıyaneti hariç, rahat bir çalışma nefesi almış durumdalar...

Ama tüm bunlara rağmen yine de mevcut olan sistem ve sisteme bağlı olan bazı siyasi partilerin varlığı, özellikle CHP’nin kilit düşüncesi, ana hedefi, tezgâhtan ve mekirden ibaret olup, milleti siyasi aldatmacalarla kandırarak kendini iktidara getirmek peşinde olduğu bilinmelidir...

Halkın kesinlikle ne pahasına mal olursa olsun, tüm olumsuzluklara rağmen de olsa, CHP’nin bir daha iktidara getirilmeme çabasını millet göstererek, yekvücut olarak ülkeyi sağlam, milli iradeyi içten uygulayan siyasilerin iktidara getirilmesine odaklanmalı...

Yoksa her zaman olduğu gibi mevcut bazı siyasi odakların mekir, hile, oyun, tezgâhı çok şeyleri bize ödetir..

Hiçbir zaman tarihten silinmiyorlar bunlar.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...