ÖZGÜRLÜKÇÜ, ÇOĞULCU, DEMOKRAT BİR SİVİL TOPLUM OLMASI GEREK!!!

Evet sevgili okurlar!

Ülkemiz maalesef sık sık gündem değiştiren ve her gün olaylar zincirine yeni halkalar ekleyerek yürümeye devam etmektedir.

Yani çözüm, çare, formül bulmak için çaba arayışı içerisinde bulunuyorsa da, maalesef bir türlü hedefini yakalayamıyor.

Çünkü, orta yerde ilkesizlik var, kuralsızlık var, hukukdışılık var.

Kimin ne yaptığı, kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinmeyen bir denklemler yumağı halinde seyrediyor Türkiye.

Devletin kurum ve kuruluşlarıyla arkası görünmeyen zifiri karanlıklar içerisindeki uzun bir tünelde seyretmesi o da apayrı bir alameti farikadır.

Yolların ayrılışlarına bir türlü ulaşamayan, kendine yön belirtemeyen bu seyrü-sefer hali korkarımki ansızın bilinmeyen nedenlerle bir gün bir yerlere çarpar ve devrilen bir tren gibi, alt-üst olmasın.

Zira dezenformasyon (kirlenme), hile ve yalancılık başını almış gidiyor.

Bunun en çarpıcı ve elle tutulur, gözle görünen ana müsebbibi de bize göre medyanın köşelerini işgal eden sözde aydın kalemlerdir.

Akşamları kim ne bilir nerelerde, hangi kulüplerde kafa çekiyorlar, uyuşturulmuş sarhoş kafalar ertesi gün ne tür ahkamlar keser ve hangi yönden fetva verirler meçhulümüz.

Bir bakıyorsun ki karşısına hiç beklenmedik bazı kavram ve ifadeleri kilit noktalara taşıyorlar.

Örneğin "Ermeni kardeşlerimizden özür dileme(!)" sevdaları.

Bugünlerdeki konuşulan gündem bu…

Başka bir şey eklersek, o da magazinleştirilmiş duruma giren Ergenekon Terör Örgütü’nün yargılama seyri.

Üçüncüsü ise özellikle üst düzeydeki yargının zaman zaman antidemokratik hukukdışı, birbirini tutmayan çelişkili kararlar ve diğer bazı keyfilikler.

Bu da başlı başına Türkiye’nin başına çökmüş girift, büyük bir sorundan başka bir şey değildir.

Dördüncüsü ise, hukukun ve adaletin güçsüzün yanında olması gerekirken, güçlünün yanında olma görüntüsüdür.

Yani yasaların, hakkaniyetin ve hukukun yanında olması gerekirken güçlünün yanında olma pozisyonunun yaşanmasıdır.

Tabi ki bunlar çağdaş bir Türkiye’nin ilerlemesi için büyük engel teşkil eden, yanlış, negatif unsurlardır.

Bize göre bir ülkenin başına gelen en büyük fitne, dezenformasyonun üzerine adalet adına birilerinin adalet cübbesini bir örtme şalı olarak kullanmasıdır.

İşte kıyametler o zaman kopar.

Büyük zaman dilimi içerisinde insan topluluklarına, adalete ve hukuka doğru yönlendirme değil tam tersine başıboşluk, keyfilik ve ceberuti hallerin seyridir.

Sevgili okurlar!

Şu gerçeği de sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Dünyada ve Türkiye’de çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Geleceğin dünyası ve Türkiyesi bambaşka olacak.

Bu değişim sadece bilim ve teknolojide, bilgisayarda, elektronikte, biyokimyada değil, ekonomide, hukukta, sosyal hayat dengelerinde, tek kelimeyle her kesimde, kültüründe, dininde, inancında ve en önemlisi zihinlerde ortaya çıkacak bir cevherin paylaşılması söz konusu.

Ama gel görelim ki Türkiyemiz bu değişimi karşılamaya henüz hazır değil.

Bizim için bu çok önemli. Toplumun hangi alanına gidersen maalesef zifiri karanlıklarla karşı karşıya kalırsın.

İnsan televizyonlarını açıp haberleri izlerken vicdanları titreten, kanlarını donduran, aileler arasında bile çok kirli olaylarla karşı karşıya kalır.

Bir ablanın 11 yaşındaki kardeşini bıçaklayarak kendi çeyiz sandığına saklaması gibi…

Sabahın erken saatlerinde biri kadın ikisi çocuk üç kişinin "bıçaklanarak" katledilmesi.

Daha burada aklımıza gelmeyen tüyler ürperten nice olaylar.

Tek kelimeyle aklını yitirmiş, yönünü şaşırmış, sarhoş, dengesiz bir potansiyelle karş karşıyayız.

Bunun sebebi mucibesi de tek kelimeyle diyorum ki; gençliğin mutlak bir başıboşlukla karşı karşıya bırakılmasıdır.

Bunun temel nedeni de Talim ve Terbiye Kurumu olan bir Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

Çünkü, orada ilimden, irfandan, inançtan, dinden imandan, tarihinden ve kültüründen uzaklaştırılmış, nasipsiz bir eğitim sistemiyle karşıya kalan bir Türkiye söz konusudur da ondan.

Bakınız sevgili okurlar!

Sohbetimizin arasında, sözde aydınlarımızın özür dileme konusu geçti.

Ama gerçekten Türkiye’nin yakın tarihini hatırlamayan veyahut hatırlamak istemeyen yazar ve çizerlere aydın demek, ondan daha büyük bir ayıp olamaz düşüncesindeyiz.

Zira, geçmişinden ibret almayan, olup bitenleri kestiremeyen bir toplum, hiçbir zaman geleceğini kestiremez ve başarılı da olamaz.

Bilindiği gibi Ermeni olayları 1915’te vuku bulmuştu.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Hürriyet’in yılı başında, yani II. Meşrutiyet’in başlarında devleti eline geçirerek siyonist bir dünya adına Osmanlı’yı paramparça ettiler.

Meşrutiyet’in kuruluşundan bir yıl sonra, yani 1909’da 31 Mart Hadisesi’nin vukuu bulması, Selanik’ten yola çıkan harekat ordusunun başkentin (İstanbulun) bastırılması ile başlar.

Ondan sonra Balkan Harbi, ondan sonra 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı…

1914’te Enver Paşa’nın komutasında 3. Ordu’nun 150 bin askerinin yüzde 95’inin Allahuekber Dağlarında karlar altında kalarak şehit düşmeleri.. Bu vahim olay maalesef tarihimizden gizlenerek ortaya deşifre edilmemesi için çabalayanları da yuhlar mısınız?

Enver Paşa hakkında suç duyurusunda bulunur musunuz?

Bırakın suç duyurusunda bulunulmasını, bilakis Enver Paşa’ya büyük itibar verilmiştir.

Oysa ki hiçbir tarih, bu tarihi iğrençliğe ve vurdumduymazlığa geçit vermez…

Bugün hala ülkenin tüm coğrafyası üzerine oynanan kirli oyunların ve yetmiş milyonun Cumhuriyet tarihi boyunca çektiği ızdıraplar, olumsuzluklar, dökülen kanlar, kırk bine yakın katledilen insanlar'dan ve ailelerinden "özür" dileyen var mı?

Dahası en çarpıcısı da Laisizm ve Kemalizm adına yola çıkarak bu halkı dininden, imanından, kültüründen, tarihinden uzaklaştırıp yozlaştırılmış bir potansiyel haline getirmek isteyenleri de yuhlar mısınız?.

Sonuç itibariyle bu olup bitenler noktasında tüm ülke halkından da özür dilemeye hazır mısınız beyler?

Evet sevgili okurlar!

Sohbetimize devam ederken, bir de dünkü Yeni Şafak Gazetesi’nin sürmanşetini sizinle okuyalım. Hem de resimleriyle beraber.

Sürmanşet aynen şöyle:

"Senaryo Değişti, Cinayeti Sen Üstlen"

"Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde cezasını çeken Yener Yermez ‘Garih’in ipini Ergenekon çekti’ iddialarına cevap verdi.

İşadamı Üzeyir Garih’i öldürmek suçundan müebbet hapse mahkum olan Yener Yermez, "Cinayeti üstlenmem için 1.5 milyon dolar teklif ettiler. Kendimi ve ailemi korumak için kabul ettim. Başka çarem yoktu" dedi."

Bakınız, işte ülke ne kadar dejenerasyon edilmiş kirliliklerle karşı karşıya.

Hem de bazı resmi kurum ve kuruluşların elinde.

Deyim yerindeyse nereye el atarsanız dökülüyor.

Adalet adına adaletsizlik, hukuk adına hukukdışılık, siyaset adına madrabazlık ve hile, kandırmaca ve saptırmalar…

Hukukun güçsüzün yanında değil, güçlünün yanında olma şekli apayrı bir dezenformasyon değil de nedir?

En derin saygılarımla…