ŞAHLANAN BİR ÜMMET!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi dün Diyarbakır’da "Kutlu Doğum" haftası münesebetiyle çok büyük bir miting düzenlendi.

İç Ofis mevkiinden Mardin yoluna kadar, İstasyon ve Mardin’e giden yollara kadar dolup taşan insan seli, elbette ki bu bir haykırıştır, bir uyanıştır, bir diriliştir, aynı zamanda sağlam zemin üzerinde bir direniştir.

Vilayat-ı Şarkiye denilen Güneydoğu Anadolu olarak bilinen bu coğrafya hiçbir zaman sosyalizme, komünizme, Bolşevizm’e, Siyonizm’e ve haçlı emperyalizme, ırkçılığa ve çetevari yapılanmalara yer vermez.

7’den 70’e kadar insanları imanlıdır, inançlıdır, ehl-i kıbledir, istisna kaideyi bozmaz, ama  yeter ki Ergenekon mezalim suyuyla ıslanmamış olsun..

Ancak ırkçılık marazına yakalanmış, putperestlik ve ateizm gibi hastalıklara yakalanmış kimseler hariç.

Çağdaş küfür sistemine eyvallah demez.

Ve dünkü miting burada daha geniş ifadelerle anlatabilmek için kelimeyer kifayetsiz kalıyorsa da, yerle gök şahittir ki tarihi bir miting düzenlenmiştir, düzenleyenlere kamuoyu adına basın olarak teşekkür ediyoruz.

Demek ki, bu toplum uyanmıştır.

Büyük hamlelerle yola çıkmış, büyük bir seferi yolculuğuna devam edecektir.

Tâ kıyamete kadar..

Huzuru ilahide hesap verme gününe kadar.

Hiçbir batıla, korkaklığa eyvallah demeden yürüyecektir.

Bu da İslam’ın artık haykırış günü gelmiş ve geçmiştir demektir.

Bu millet artık İslam adına gerçekten şahlanmış, uyanmış ve haykırışa geçmiştir.

Artık bu millet diyor ki;

“Ne mümkün zulüm ile beydad ile imhayı hürriyet

Çalış idrakin kaldır muktedirsen ademiyetten!”

***

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bugünleri ve bundan daha sonraki gelecek sağlam zeminleri müjdelerken şöyle diyor;

“Yakinim var ki, istikbal semavatû zemini Asya, bahem olur teslim yedi beydayi İslam’a.

Zira yemin yümn-i imandır.

Verir emnu eman ile enama”

Evet, o büyük Üstad bakınız ne güzel işlemiş ve müjdeliyor.

Üstad diğer bir yerde şöyle buyuruyor;

“Dünya için din feda olunmaz.

Gebermiş istibdadı (zulmü) muhafaza için vaktiyle mesaili şeriat rüşvet veriliyordu.

Meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü.

Milletin kalp hastalığı za’fi diyanettir. (Diyanetin zayıflığıdır)

Bunu takviye ile sıhhat bulabilir”

Yine Üstad şöyle buyuruyor;

“Vicdanın ziyası (aydınlığı) ulumu diniyedir (dini ilimlerdir), aklın nuru fünunu medeniyedir (evrensel teknolojidir).

İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.

İki cenah (iki kanat) talebenin himmetini pervaz eder (donatır) birbirinden ayrıldığı vakitte birincisinde yalnız dini ilimlerde taassup söz konusu olur.

İkincisinde tümüyle hile, şüphe ve haram tevellüt eder”

* * *

Bakınız, dün İstasyon Meydanında şahlanan bir İslam haykırışını adeta Üstad Bediüzzaman İslam dürbünüyle bugünü ve bu uyanışı görürcesine şöyle haykırmış;

“Ey âlem-i İslam!

Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.

Ve Ey Kur’ân’ın bin yıllık şahadetiyle hadim olan ve İslamiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan (yayan) yüksek ecdadın evladı!

Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onun bu zamanda bir mucize-i manevisi olan Nur Risalesini mütalaa etmeye çalış, lisanın Kur’ân’ın ayetlerini âleme duyururken, hal ve etval ve ahlakın da onun manasını neşretsin (yayınlasın).

Lisanı halin ile Kur’ân’ı oku, o zaman ey insan sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun”

Ve Üstad devamla şöyle diyor;

“Ey asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevkii muallayı icra etmiş olan ihdasın evladı ve torunları!

Uyanınız, âlem-i İslam’ın fecri sadıkında gaflette olunmak kat’iyyen akıl karı değildir, yine âlem-i İslam’ın intibahında rehber olmak arkadaş, kardeş olması için Kur’ân’ın ve imanın nuruyla münevver olarak İslamiyet’in terbiyesiyle tekemmül edip hakiki ve terakki olan medeniyeti İslamiyeye sarılmak, onun hal ve hareketini kendine rehber eylemek lazımdır”

***

Üstad yine âlem-i İslam’a ve özellikle günümüzdeki uyanan gençliğe şöyle sesleniyor;

“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter, artık Kur’ân’ın sabahında uyanınız, yoksa Kur’ân-ı Kerim’in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kur’ân’ın mecrasından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz, yoksa toprak gibi sahavet ve şehveti medeniye sizi emerek yutacaktır.

Birleşin, su damlaları gibi Kur’ân-ı Kerim’in saadet ve selamet mecrasında ittihat ederek, sefalet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp bu vatana abı hayat olun, hakikati İslamiye sularını akıtınız.

Ey hakikati İslamiye suları ile bu topraklarda iman ziyası altında hakiki medeniyetin fen ve sanat çiçekleri açacak, bu vatan maddi ve manevi saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir inşallah”

***

Üstad Bediüzzaman Kur’ân’dan başka hiçbir kitaba müracaat etmeden ve telifat zamanında yanında hiçbir kitap bulunmadan Nur Risalelerini telif etmiştir.

Merhum Üstadın paralelinde, merhum Mehmet Akif de aynen şunu buyuruyor;

“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı”

Evet, gerçekten büyük İslam dâhileri bu uğurda hayatlarını çok büyük mezalim içinde geçirmişler ve sabırla beklemişler.

Geçici bir dünya içinde mazlumun ahı aheste aheste alınır.

Yeter ki Allah’ın “Sabur” ismini kalbimize yerleştirelim.

Ve “Müntakim” ismini de beynimize kazıyalım.

Böyle olunca İslamiyet’i, sahili selamete oturtturacağız Allah’ın izniyle.

En derin saygılarımla.