ŞAM BUGÜN KİMİN ELİNDE?

Evet, sevgili SÖZ okurları…
Ortalık karışık, her taraf “muyi zengi” (Arap saçı) gibi.
Olaylar içinden çıkılmaz bir durum arz ediyor.
Henüz 21. yüz yılın başındayız; ama 20. yüz yılın başından tut sonuna kadar, İslam ülkeleri gerçekten çok büyük ızdıraplar yaşadı.
Büyük uğursuzluklarla karşı karşıya kalan İslam dünyası özellikle Türkiye ve özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanları için kapkaranlık bir tablo gerçekleştirildi.
İki dünya harbinden tutun da, kıtlıklara kadar.
İç savaş, sosyal dengesizlikler..
Hepsi, bu çoğrafyada yaşandı ve yaşatıldı.
Dökülen masum insanların kanı, yakılan yıkılan ocaklar, toplumun birer lider ve önderleri durumunda olan büyük ulema kesimine karşı yapılan soykırımlar, unutulmaz birer tarihi ayıplardır.
İnsanlığın yüz karasıdır.
Ama kimler tarafından yapıldı, nasıl yapıldı, niye yapıldı?
Sorularına cevap aranırsa o da kolaydır.
Çünkü herşey orta yerdedir.
Cevabı da nettir.
Lakin; zaman ve zemin de müsait.

* * *

Zira doğruyla-yanlışı, iyiyle-kötüyü birbirinden ayırt etme şansını yakalamış bir Türkiye toplumu var bugün.
AK Parti’nin salt bir çoğunlukla iktidara getirilmesi.
Muhterem Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesi.
Sayın Erdoğan’ın da Başbakanlık mevkiine oturtturulması,,
Bunlar berrak ve aydın görünmekte olan geleceğimizin birer teminatıdır.
Ve onların, "devlet" anlayışıyla, toplum ve ülke nizamı bugün "hakikat" mecrasında, mesai yapmaktadır.
Yoksa geçmişe yönelik yaşanan karanlık havalar, sisli ve bulanık atmosfer bu milletin geleceği için birer engel teşkil etmeye devam edecekti.
Tarih,
Sayfalarında bu "tinetli" anlayışların varlığı hepimizin malumudur.
Kocaman yakılan ve dağılan Hilafeti İslamiye ve onun başında bulunan ulu hakan Abdulhamit Han’a karşı yapılan komplo teorileri ve kurulan tezgâhlar.
Nelere mal oldu.
Ama inşallah Doğu ve Güneydoğu’nun geleceği Sosyalizm’e, Bolşevizm’e, Komünizm’e giden yollarla değil ve piyon kişilerin karmaşık politikalarıyla değil, İslam’ın bilime ve inanca dayalı terû taze ahlakıyla, terbiyesiyle inşa edilecektir.
Başarılar bu nizamla vaki olacaktır.
Tabi;
Üzülerek belirteyim ki "bu seyir" hiçte kolay olmayacak.
Çünkü; ortalık güllük gülistanlık değil.
Tablo dikenli yollara doğru taşı kara olduğu gibi bahtı da kara olarak bilinen özellikle Diyarbakır’ımız.
Doğu ile Güneydoğu illerimizin ehliyetsiz kişilerin varlığı ve çabaları, "gelecek" anlamında, düşündürücüdür.
İşte,
30 yıldan buyana yaşanan gelen çatışma ortamı..
Dökülen kanlar!
Bunların,
Hikmet-i mücibesi tarih içerisinde icra edilen "karanlık oyunların" tekradır..

* * *

İşte Ortadoğu’nun hali pür melali..
Çok üzüntü verici.
Osmanlı döneminde İslam’ın yegâne ümit kaynağı olan Şam diyarı çok büyük ulemaları yetiştirdi.
Ama ne var ki; birer ilim ve irfan yuvaları durumunda olan medreseler birinci dünya savaşında Haçlı emperyalistlerin ve Siyonist kenelerin istilasına uğrayınca, o müstevli zorbalar tarafından planlı oyunlarla yok edildi.
Suriye’deki en büyük kentlerin başını çeken Halep Ortadoğu’nun büyük bir ticaret merkeziydi.
Keza Irak’taki Bağdat da öyleydi.
Ama heyhat!
O ümitler yıkıldı.
Bugün Irak kimlerin elinde?
Bağdat, Celal Talabani’nin yönetimindedir.
Celal Talabani kimdir?
Gerçekten neidügü belirsiz, sosyalist, inançsız bir kimliğe sahip.
Yıllardan beri gâh Moskova, gâh Washington, gâh İngiltere ve İsrail arasında gidip gelen biri…
Kürt halkı için değil, yalnız kendisinin ve ailesinin geleceği için çalıştı ve hedefine ulaştı.
Celal Talabani, beynelmilel bir hain ajan durumunda olan Saddam’ı yok ettikten sonra kendisi koltuğuna oturdu.
Oysa ki ikisinin de görevi(!) aynı.

* * *

Keza Şam;
Dürzî, Nusayri, Rafızî bir hava generali olan Hafız Esed’in eline verildi.
Kırk yıldan beri komünist, Bolşevik bir partinin elinde inim inim inliyor.
Sözüm ona çağdaş dünya da seyrediyor.
Arap birliği her ne kadar iki gün evvel bir yaptırımın gerçekleşmesi için karar aldıysa da; fakat yine de belirsizlikler söz konusudur.
Şam, bugün derin ve zifiri karanlığa doğru gitmektedir.
Yıllardan beri gerek Irak olsun, gerek Suriye olsun.
Marksist Bolşevizm’e dayalı bir partinin hegemonyasında totaliter bir rejimin bünyesinde inim inim inleyen o Müslüman halk bugün geleceğini elde etmek için çok çaba sarf ediyor.
Lakin; durum hiç de iç açıcı değildir.

* * *

Bakınız, İstiklal Marşımızın şairi merhum Akif ne diyor;
“Bugün belanızı bulmuş değilsiniz mutlak
Yarın saikalar beyninizde patlayacak
Selanik’in, sirozun, o namidar ovası
Kimin elinde bugün, hangi haydudun yuvası”

* * *

Evet, gerçekten Şam, Bağdat ve diğer Ortadoğu ülkeleri...
Hangi haydutların elinde ve bu haydutların maksat ve amaçları nedir ve kime hizmet ediyorlar?
İnanın, ne kendilerine ne de toplumlarına hizmet etme sevdaları yok.
İlla ki işgal ettikleri makam, onlar için yaşamanın en güvenilir halidir.
Onların ağabeyleri, arka plandaki haçlı ve Siyonist uşakları onları fırıldak gibi parmaklarında oynatıyorlar.
Akşamdan aldıkları ders sonrasında sabah acımasızca kan döküyorlar.

* * *

Bunun için Akif’in içinden gelmiş, o zaman birinci dünya savaşından sonra İstiklal Marşı’nı yazan bu zat-ı muhterem bugünleri de görüyormuş gibi şiir yazmış.
Ve Akif şöyle devam ediyor;
“Zemin öyle boyanmış ki huni İslam’a (İslam kanıyla)
Kızıl kesafeti çökmüş cebini eyyama (kızıl hava atmosferi İslam’ın geleceğinin alnına yapıştırılmış)
Kızıl ufukların altında kıpkızıl her yer
Kızardı baksana dağlar, kızardı vadiler
Kızardı cevheri dünya, kızardı ruhi sema”

* * *

İşte Akif’in buyurduğu gibi;
“bugün İslam ülkeleri belalarını bulmuş gibi, yarın ki Saikler er geç beyninizde patlayacak” diyor şair.
Ama boğduğun kadının, erkeğin, yetimin, bebelerin, haddi hesabı mı var?
Evet, hep böyle gelmiş böyle gidecek.
İnsanların kendi geleceklerinin teminatı için kendilerine liderlik vasfını yakıştıran maymun karakterli nice haydutlar var.
20. yüzyılın başından günümüze dek, bakalım ne olacak?
Hiç kimse doğru düzgün bir şey yazmıyor.
Medyamızın önemli kalemlerinden sayılan birileri hava atmosferine göre kalem oynatıyor.
Dün lehte yazıyor ertesi gün aleyhte, hükümeti bunalıma sokmak istiyorlar.
Tarih boyunca Allah’ı tanımaz, sosyalist, Bolşevik bir anlayışa sahip Celal Talabani hep PKK’yı ve Abdullah Öcalan’ı desteklemiştir ve yanında yer almıştır.
Türk Ergenekonları durumunda olan Doğu Perinçek’lerinden tut daha nice sosyalist yazarlarına kadar dostluk kuran Talabani, bakın dünkü yazılı medyanın manşetlerine kendini taşımış önemli ama aldatıcı bir görüşte bulunmuştur.
“PKK’YI İKNA ETTİK” diyor.
“Silah bırakma konusunda PKK’lılar endişeliler”
Bakınız, haber şöyle devam ediyor.
“Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, PKK ile Türkiye arasında görüşmeler yaptıklarını açıkladı.
Silah bırakma konusunda PKK’nın iki endişesi var, silahı bırakırsak genel af ilan edilecek mi, anayasada Kürtler tanınacaklar mı?”
Görünümde barışçı bir güvercin olarak kendini gösteren Talabani, hayatı boyunca fakir ve mağdur Kuzey Irak’lı Kürt halkının dökülen kanlarıyla beslenmiş ve kendine bir mevki elde edebilmiştir.
Herhalde gözü bu kez Türkiye’de..
Türkiye’yi de Bağdat veyahut Şam gibi geleceğin bazı haydutlarına yem etmeye yönelik bir çaba mıdır acaba, bunu düşünmemek elde değil.
Gününüz hayırlı olsun.
En derin saygılarımla.