ŞAMPANYALI KUTLAMA DEVRİ BİTMİŞTİR!

 

Evet, sevgili okurlar.

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı..

92'inci yıl dönümü..

Dün ve bugün, bir çok etkinlikler organize edildi.

Yani Cumhuriyeti kutlama günü..

Ki, mutat olarak 1923’lerden günümüze dek kutlana gelen nice cumhuriyet bayramlarını geçirdik.

Bugün de aynı cumhuriyet bayramını milletçe idrak etmiş durumdayız ve kutluyoruz.

Niye kutluyoruz?

Zira cumhuriyetin mana değeri yücedir, kapsamlıdır.

Cumhuriyet, devlet başkanlarının cumhuriyeti olmaktan daha fazla cumhurun sahip çıkması gereken bir fazilet rejimidir.

Arkasında cumhurun bulunduğu bir cumhuriyet, ancak cumhuriyet olabilir.

Cumhurun arkasında bulunmadığı ve cumhurun inanç ve itikadı doğrultusunda gerçekleşmeyen bir cumhuriyet, fazilet olmaktan çıkar ve rezalet bir hale dönüşür.

Zira bu yüce kavramın sahibi cumhurdur.

Cumhurla ters düşen bir cumhuriyetin kutlanması söz konusu olamaz!…

***

 

Dün, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da aynı hususları bir bir dile getirdi.

Bize göre Türkiye, şimdi yeni bir Türkiye oldu.

Bundan sonra Türkiye'yi çok mutlu günlerin, beklediğini ifade edebiliriz.

Ki beklentisindeyiz.

Hem de çok büyük umutlarla…

Çünkü halkın yüzde 52 oyuyla o makama getirilen bir Cumhurbaşkanı var?

Hem de inanmış bir Cumhurbaşkanı.

Bu nedenle diyorum ki, Türkiye’nin 7’sinden 70’ine herkesin gözleri aydın olsun, kalpleri ferah olsun, gönülleri mutlu olsun.

Zira böyle bir günde bir cumhurbaşkanı kendi halkının seviyesine inerek, gönül alçaklığıyla büyük tevazu göstermiştir…

Cumhurbaşkanlığı külliyesinde, 81 ilden gelen vatandaşı ağırlaması, takdire şayandır.

Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti için de, bir ilk olmuştur.

***

Bakınız, Beştepe'de Reisicumhur, Cumhur'la başbaşa iken şöyle diyor;

"Özellikle 1940'lı yıllara ilişkin hatıralara baktığınızda hepsinde de Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ile milletin haletiruhiyesi ve hayatı arasındaki derin çelişkiyi görürsünüz.

Bir yanda fraklı, valsli, şampanyalı Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yapılırken, kapının hemen dışında ayağına giyecek ayakkabı, sırtına ceket bulamayan, yarı aç yarı tok hayatını sürdürmeye çalışan bir millet şaşkınlıkla bu manzarayı seyretmektedir.

Cumhuriyetin bir tarafta, cumhurun öteki tarafta olduğu bu manzarayı da uzun bir mücadelenin ardından ortadan kaldırdık.

Çünkü cumhur hep birlikte olur.

Cumhurda ayrım olmaz.

'Sen şurada, ben burada' denmez.

Bugün olduğu gibi, hepimiz bir aradayız.

Çünkü burası cumhurun evi, milletin evi.

Burası benim şahsımın çalışma yaptığı yer, ama sizlerle beraber."

* * *

İşte sevgili okurlar.

Böyle bir devlet adamının ağzından çıkan ifadeler, gerçekten Türkiye’nin geleceği için büyük bir umut kaynağı olmuştur.

Çumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek gelen giden Cumhurbaşkanlarının hiçbirisi böylesine tarihi gerçekleri dile getirmemiştir…

Hatırlarsak, 1940’larda CHP’nin Genel Başkanı olan İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı sırasında fraklı, valsli, şampanyalı bir kutlama söz konusuydu.

İşte böylesi müjdeli ve umutlu ifadeleri kullanan hiçbir cumhurbaşkanı olmamıştır.

Allah’a yüz bin şükür ki artık böylesi bir cumhurbaşkanımız var?

Halkla bütünleşen, Cumhur'u tanıyan, kutsayan Cumhurbaşkanı var?

O da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Evet.

Kur’anı elinde tutmuş ve gelen-giden misafirlerine Kur’an-ı Kerim hediye eden bir Cumhurbaşkanı ile var olan yeni bir Türkiye’yi düşünüyoruz.

Türkiye'de, şarapçı, şişe deviren, şampanya dağıtan Cumhurbaşkanları dönemi artık kapanmıştır.

Bugün, yeni Türkiye’de Kur’an okuyan ve halkına Kur’an dağıtmak isteyen bir cumhurbaşkanı vardır.

Türkiye için 29 Ekim 1923’te Lozan Anlaşmasına imza basan İsmet İnönü’nün ve CHP’nin devri artık kapanmıştır.

Neredeyse yüz yıldan beri masonik kafaların, Siyonist ve haçlı dünyanın güdümünde çalışmak isteyen Cumhurbaşkanlarının devri artık mazide kalmıştır.

Abdest suyuyla yüzü nurlanan, alnı secdeye değen bir Cumhurbaşkanı ile tanışan yeni bir Türkiye’deyiz.

Artık geçmiş tarihimizi iyi tanıyalım, iyi okuyalım ve geleceğimizi ona göre kuralım.

Burada kamuoyu adına önemli bir istek ve arzumuz vardır.

Bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakana ve TBMM’nin tüm üyelerine sunmak üzere diyoruz ki…

Lütfen 1923’teki Lozan Anlaşması ile ilgili bir araştırma yapılsın…

Lozan’da İsmet İnönü'nün, İngiliz murahhası Lord Gürzon’la anlaşarak imza altına alınan sözleşmenin maddeleri arşivden çıkarılıyıp kamuoyuna açıklanmasıni istiyoruz…

Artık hiçbir şey gizli saklı kalmamalıdır Türkiye’de.

Üç gün sonra seçime gidiyoruz.

Hala da cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyetin, hem de Türkiye’ye mutluluk getirmeyen bir cumhuriyetin savunucularına oy veriyorsak eğer, milletçe kendi kendimizi sorgulamamız gerekir.

***

Evet, bir Müslüman ülkeyiz.

Milletiyle, devletiyle, büyüğüyle, küçüğüyle, Türküyle, Kürdüyle herkes Müslüman.

Hem de bin yıldır İslam’la tanışan Müslüman bir milletiz.

Entrikalı oyunlarla Türkiye’yi I. Dünya Savaşına sokan ittihatçı komitecileri külliyen Selanik Yahudi dönmeleri olduğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.

Bu masonik kafalar, Osmanlıyı I. Dünya Savaşına kasıtlı olarak soktular ve devleti hezimete uğrattılar.

Ondan sonra aynı uzantı, İngilizlere Türkiye’yi peşkeş çekmek üzere işbirliğine girdi.

Ve nihayet bu işbirliği ve anlayışla sözde başarılı oldular.

Oysaki Lozan’daki atılan imzanın gerçek yüzü çok önemli maddeler üzerine atılmış imzadır.

Bu maddelere imza atan bir kimse, hiçbir zaman Türkiye’nin dostu olamaz.

Kim olursa olsun.

Türkiye aleyhine atılan bir imzadır…

Bu imza yüzünden Türkiye’ye zafer yerine hezimet getirilmiştir…

Atfedilen sözleşme adeta bir facia!..

Buna Lozan Zaferi demek, dünyayı kandırmaktır ve Türkiye’ye karşı da bir ihanettir, bir hiledir, bir aldatmacadır.

Onun için diyoruz ki;

İsmet İnönü’nün Lozan’da yapmış olduğu sözleşmenin orjinalini devlet arşivinden çıkarıp, halka sunmak gerekir.

Deşifre edilmelidir.

Orada geçen maddelerden dört tanesi aynen bu şekildedir.

Birinci madde İngilizlerin direktifleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

Madde 1: Bundan böyle Türkiye külliyen, kökten İslam dini ile bağını kesecektir.

Hem de kökten İslam’dan uzak durmak kaydıyla istiklalini veriyoruz.

Madde 2: Hilafet-i İslamiye’nin tümüyle ilga etmek suretiyle barış söz konusudur.

Madde 3: İslam dünyasının halifesi ve ona yakın görünen yardımcılarının tüm mal varlıklarına el konulması.

Madde 4: Artık İslam’a bağlı bir anayasa değil, anayasayı kökten değiştirip yeni bir anayasa ama içinde Allah düşüncesi olmayan bir Anayasa.

"Türkiye o zaman medeni bir Türkiye olur" denilmiş.

Aksi takdirde barış ve istiklal kavramlarından bahsedilemez ve gündeme de alınamaz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Böylesi bir dayatmayı kabul edip imza atan; her kim olursa olsun Türkiye'nin dostu olamaz.

Bırakın ona kurtarıcı demeyi, bilakis haince anılmalı ve bilinmelidir.

Bu dört maddenin dışında daha önemli maddeler de var.

Ancak burada köşemize sığdıramıyoruz.

İnşallah ileride bunları da bir bir yazarak siz değerli okurlarımızın bilgilerine sunacağız.

En derin saygı ve sevgilerimle.