ŞANLI, AMA TALİHSİZ BİR TÜRKİYE!

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere, genelleme olmasa dahi Doğan Medya Grubu hariç, hemen hemen tüm yazılı medyanın dünkü manşet, sürmanşet ve köşe yazarları büyük harflerle yazdıkları başlıklarla ele aldıkları konu JİTEM, ERGENEKON ve 2 General için istenen müebbet hapis…

Ülkenin dünkü gündemi ve güncel olayları bu konularla ilgiliydi…

Evet, her zaman söylediğimiz gibi Türkiye’nin, hatta dünyanın gündemine oturtulan bu hadise elbette ki önemine binaen herkes için merak konusu olmuştur.

Bize göre olay gerçektir, mühimdir ve önemlidir.

Bakınız;

1909’dan 2009’a dek arada geçen zaman dilimi. Tam 100 yıl.

Elbette ki tam bir asır…

Dile kolay ise de ama dillere, yani gönüllere, yüreklere çok büyük siklet vermiştir. Yani ağırlık vermiştir.

Çünkü tüketilen bu asır gerçekten badirelerle dolu bir asır olmuştur.

Sürecini tümüyle tağuti düzenlerle nasuti, yani insanların dayatmalarıyla mazlum ve beçare insanların üzerine antidemokratik hukukdışı uygulamalar gerçekleştirilmiştir.

Kanlar dökülmüştür, gözyaşları akıtılmıştır. Ocakalar söndürülmüş, cezaevleri ölüm ve işkence merkezleri olmuştur.

Ne hazindir ki bu da devletin bünyesinde oluşan kirlenmeler, antidemokratik hukukdışılıklar, kamusal alanları kapsamış ve beçare milletin başına çöreklenmiştir.

Evet, 1909 ile 2009 arasında oluşan mezalim silsilesinin son halkaları da 1993’ten bugüne dek meydana gelmiştir.  Ergenekon’un azametli fitnesi ve dehşetli bozgunculuğu ve karanlık dayatmaları bu silsilenin son halkaları olmuştur.

Yani 1909’daki İttihat ve Terakki hıyanetlerinin uzantısı hâlâ bugüne dek aynı paralelde faaliyette bulunmaktadır.

Nitekim dünkü Yeni Şafak Gazetesi’nin büyük puntolarla "SABANCI’DAN SİVAS’A 1909 SAYFA" sürmanşetiyle yazılan haber şöyle devam ediyordu:

"Ergenekon’da 1909 sayfalık ek iddianame tamamlandı. Sabancı Suikasti, Sivas Katliamı ve Gazi Olayları’nın Ergenekon işi olduğu ifade edilen iddianamede 12 kişi örgüt yöneticiliği ile suçlandı."

Bu manşet gerçekten bizi 1909’daki Osmanlı’nın son dönemine götürüyor.

İttihatçılar, kocaman cihan devleti olan Osmanlı’yı o tarihte yıkma ihanetine girmişlerdir.

Bugün Silivri’deki Ergenekon savcılarının hazırladığı iddianame de tam 1909 sayfadan ibaret…

Bana göre bu tesadüfi bir yazışma şekli değil, tam tamına bir tavafıktır.

Rakamın bu göstergesi bugünkü Türkiye’nin başına çöken JİTEM ve Ergenekon karanlığının 1909’daki ittihatçıların karanlığının bir örneğidir, timsalidir ve uzantısıdır.

Onun için bugünkü yazımıza "Şanlı, Ama Talihsiz Bir Türkiye" ifadesini başlık olarak kullandık.

İzin verirseniz bu cümlenin açılımını sizinle paylaşmak istiyorum.

Evet sevgili dostlar!

Gerçekten yüz yıldan beri Türkiyemizin başına çökertilen karanlıklar ve sisli, dumanlı hava içinden faydalanan hıyanet erbabı kurtlar vardır. Hemen belirteyim ki bunların hemen hemen tümü de kamusal alanın bünyesinden beslenip büyüyen ve milletin içine dağılan, beynin içine kadar giren yıkıcı bakterilerdir.…

İşte bu ülke her nedense bir türlü kendini bu badirelerden kurtaramıyor…

Ne kadar değerli yöneticiler, Başbakanlar çaba gösterirlerse göstersinler, ne kadar iyi niyet gösterirlerse göstersinler.

Tıpkı geçmişte Sultan Abdülhamit’in başına ördürülen çoraplar gibi, bugün de başka bir versiyonla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başına örülmektedir.

Ama o gün İttihat ve Terakki şebekesinin oluşumuyla oluşmuştu.

Bugün de aynı anlayışın bir uzantısı olarak Ergenekon karanlığının paşaları tarafından oluşturulmak isteniyor…

Gerçekten ülkemiz, özellikle Güneydoğu Anadolu insanımız çok büyük bozguncu, fesat ve azametli fitnelerle yıllardan beridir karşı karşıyadır.

Mazlum ve beçare Güneydoğu insanının başına gelen olayların bir alamet-i farikası da asit kuyularıdır. Bu yeter de artar.

Bakınız sevgili okurlar.

Anayasamızın dibacesinde her ne kadar Türkiye bir hukuk devleti olarak yazılmakta ise de, yani kendine hukukun üstünlüğü damgasını vurmuş ise de, ama hiç de öyle değildir…

Aslında demokrasinin, hukukun, cumhuriyetin ve hakkaniyetin temel ilkeleri şuna bağlıdır;

"El hükmü lil ekser"

"Söz ekseriyetindir, çoğunluğundur."

Yani demokratik yöntemlerle, halkın oylarıyla seçilenler büyük çoğunlukla seçilmişler ise, onlar söz sahibidirler.

Gerisi hukuksal olarak fasa fisodan ibarettir. Kısacası kimet-i harbiyesi yoktur.

Zira halkın çoğunluğu söz hakkını, uygulama hakkını, seçilen iktidara vermiştir.

İktidarın başındaki Başbakan’ın söz sahibi olması gerekir.

Hiç kimse buna müdahale edemez, bu paralelde söz sahibi olamaz, itiraz da edemez…

Nitekim dünya hukuk literatürü de bu paralelde yürümektedir…

Bakınız daha dört ay önce ABD’de yapılan seçim sonucunda kazanan Demokrat Parti’nin adayı Hüseyin Barack Obama, seçildiği an cumhuriyetçilerin adayı hemen çıktı ABD ve dünya kamuoyuna şunu söyledi:

"Barack Obama bundan sonra benim de başkanımdır" ifadesi her şeyi bağlamıştır ve her şeyi bitirmiştir…

Demek ki muhalefette kalan cumhuriyetçiler taa yeni bir seçim dönemi gelinceye kadar ses çıkarmazlar.

Rahat yerinde otururlar, iktidarın uygulamalarını halkla beraber izlerler…

O beklenti içerisinde dört yıllı tamamlarlar…

Ama Obama’ya laf atmazlar, entrikalı oyunlarla iktidarın başına çoraplar ördürmezler.

Siyasi seçimlerin demokratik usulü de budur…

İslam hukukuna göre de bu, Roma hukukuna göre de bu, günümüzdeki komünist ve bolşevik ülkeler hariç tüm dünya bunu uygulamaktadır.

Nitekim Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in vefatından sonra sahabiler arasında yapılan büyük istişare neticesinde seçilen Hz. Ebubekir Sıddık (r.a.) ve ondan sonra gelen üç tane büyük sahabenin de uygulamaları hep böyle olmuştur…

Yani seçimden seçime halk  herhangi bir infialde bulunmayarak, seçim gününü bekler.

Günümüz Türkiyesinde yapılan kirlenme dışında bütün demokratik ülkeler buna inanıyor ve bunu uyguluyor.

Ama heyhat!

Türkiye hariç…

Zira Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi vardır.

Türkiye’de MHP vardır.

Bu her iki muhalefet partisinde köken olarak dayatmacı zihniyet, tek parti şeflik dönemine dayalı bir anlayış söz konusu…

Adeta Ergenekon anlayışının timsali.

İlla ki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başarısını hazmedeyip sağa sola çamur atmaya ve karanlık tabloları çizme girişimlerinden bir türlü kendilerini alıkoyamıyorlar.

Aslında zaten mevcut anayasa insan haklarına uygun hukuksal bir anayasa olmadığı için bunlar o havadan faydalanıyorlar…

İnsan temel hak ve özgürlüklerine uygun dayatmasız ve hukuksal bir anayasa olmuş olsaydı bunlar da diğer demokratik devletler gibi seçim günlerini beklemek zorundaydılar…

Kararı veren halktır, onlar değil…

Halk, iktidarlardan gördükleri iyiliklere karşı büyük memnuniyetle yine oy verecekler ve başa getireceklerdir.

Eğer halk, iktidardan memnun değilse zaten her zaman olduğu gibi bugün de aynı uygulamayı gerçekleştireceklerdir…

"Arkadaş, biz halk olarak, seçmen olarak sizi beğenmedik, size artık bundan sonra oy yok, seçilme şansınız da yok."

Bu meyanda kitlesel olarak halk kararını verecektir…

Ne Deniz Baykal’ın, ne de Bahçeli’nin ve ne de şunun bunun çığlıklarına hiç de lüzum yok, halk bu ihtiyacı da duymaz…

Ancak Türkiye’deki muhalefetin yaptığı şirretlik, halk arasında büyük fitnelere, bozgunculuklara, fesat unsurlarının oluşmasına neden olmaktadırlar.

Eğer liderler arasında böylesine kavgalar ve kirlenmeler, hakaretler oluşuyor ise aynı o tür olumsuzluklar halk arasına da sirayet eder…

Bu vebalin altından da kimse kendini kurtaramaz..

Zira fitnelere sebebiyet veren fitnenin ta kendisidir.

Fitne; ayeti kerime ile sabittir ki, katilden, cinayetten daha ağırdır…

Evet!

Konumuzu burada noktalarken şöyle bir gerçeği dile getirip artık yazımıza son verelim…

Şanlı ve Azametli bir ülkenin ama bahtsız ve talihsiz bir milletin yegane kurtuluş çaresi ittihattır, birliktir ve beraberliktir..

Din ittifakıdır, inanç ittifakıdır ve kültür ittifakıdır.

Şanlı ve şerefli Güneydoğumuzun, özellikle izzetli ve azametli, ama sahipsiz ve mutsuz  Diyarbakır’ımız kimliksiz eller yüzünden hep böyle tarih boyu bocalama devresi geçirmiştir.

Bahtı ve taşı kara ise de insanların bahtı inşallah kara olmayacaktır.

Ümitvarız…

Zira yüce kudret sahibi olan rabbimize ve her şeyin üstünde olan yedi kudretinin yüceliğine de inanıyoruz ve ona imanımız tamdır, milletçe beklentimiz bu paraleldedir.

En derin saygılarımla…