SEÇME SORUMLULUĞU ve 2011 TÜRKİYESİ!

Evet, sevgili okurlar.
Bugünkü Türkiye ile 2000’li yıllardaki Türkiye'nin görünen manzarsı çok farklı.
Yıllardan beri yani yakın tarihimiz boyunca;
1950 Demokrat partinin iktidara geldiğinden bugüne dek Türkiye hep demokrasiden, özgürlükten, temel hak ve hürriyetten, hukukun üstlüğünden dem vurmuştur.
Ama kimse kusura bakmasın bir türlü demokratik bir uygulama vaki olmamıştır.
Rastlayamamışızdır da.
Sath-i yüzeysel sadece kelimeden ibaret bir demokrasi ve hukuk üstünlüğünden bahsedilmiş ise de hiç de doğru değildir.
Devlet bünyesinde oluşa gelen siyasi uygulamalar ve iktidardaki Başbakanlar ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar kesinlikle hedefine ulaşamamışlardır.
Görüntü ve manzara nettir.
Hiç kimse bunu inkâr edemez.
Zira söz sahibi iktidarlar ve Başbakanlar anayasal çerçevede görünmüş ise de ama heyhat kesinlikle hiç de öyle olmamıştır.
İlla ki söz askerin olmuştur!
Uygulamalar Milli Güvenlik Kurulunun kararlarına tabi..
Vesayet, Genelkurmay’ın bünyesindeki generallerin olmuştur.
Kafatasçılığından tut antidemokratik keyfi uygulamalarına kadar hep darbecilerin zorbalığı ile teessüs kılınmıştır.
Uygulamalar hukuk dışılıklarla yaşana gelmiş olması açık ve nettir.
Deyim yerindeyse Hindistan’daki sağır sultan bile bunu biliyor.
CHP’nin altı okunun bünyesinde taşıdığı bozgunculuk ve fesat anlayış hep hükümran olmuştur.
Adı ne olursa olsun birçok defa darbelere maruz kalan iktidarlar ve Başbakanlar boyun eğmek zorunda kalmışlar.
Tabiri caizse gününü gün etmeye çalışmıştır.
"Dostlar alışverişte görsün" diye!
"Milli irade hâkimiyetini uyguluyorum" gibi görüntü verilmiş ise de hiç de öyle olmamıştır.
Sahte tebessümlerle halkın karşısına çıkan birçok Başbakanlar netice itibarı ile ömürleri buna yetmemiştir.
Yassıadasından tut, Hamzaköyüne kadar ve Zincirlikuyusuna kadar..
Bilmem nerelere kadar..
Apar topar generallerin iki dudağı altında çıkan emir dehşetine maruz kalmışlardır.
Her zaman bu lafı kullanıyorum;
"Tavşana kaç tazıya tut" misali devleti eline geçiren Ergenekoncu anlayış hem generalleri hem de o paralelde düşünen muhalefet olsun iktidar olsun, parti liderlerinin birbirine göz kırpmaları hatta terör örgütleriyle gizliden gizliye bir noktada buluşmaları kimsenin dikkatinden kaçmamıştır.
Görülen lüzum üzerine gerektiği yerde "tâ bekaa vadisine" kadar gidilmiş..
Bazı medya kuruluşlarının keskin kalemlerinin aracılığıyla "diyalog" sağlanmıştır.
Hedef illa ki yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkenin insanlarını dininden, inancından, tarihinden, kültüründen, kutsal kitabı olan Yüce Kur’an-ı Keriminden, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’den uzaklaştırma planı olmuştur.
Gerek İsrail lobisi olsun ve gerekse Avrupa’nın haçlı emperyalizmi olsun, atılan adımlar hep o paralelde gerçekleştirilmiştir.
Nitekim 12 Eylül’ün meşhur paşası ve ağası durumunda olan Kenan Evren Almanya veya herhangi bir dış ülkeye giderken uçaktaki basın mensuplarının sorularına şöyle cevap vermiştir:
"Bizim için en büyük tehlike irticadır ve şeriattır, gerektiği anda her zaman Apoyla oturup bir masada kadeh tokuşturabiliriz"
Düşünün o günkü Türkiye ve bugünkü Türkiye’nin manzarası ve görüntüsünü.
Bugün gibi hatırlıyorum ki, 28 Şubat’ın mağrur kumandanı durumunda olan ve bugün başını kuma sokmuş kendi kendini teselli eden korkak bir general olan Çevik Bir dahi aynı Kenan Evren gibi bu ifadeyi kullanmıştır.
"Hedefimiz irticadır ve şeriattır, gerektiği anda biz terör örgütlerinin liderleriyle rahatça oturup kadeh tokuşturabiliriz"
Evet, sevgili okurlar.
Bakınız, Türkiye yıllardan beri ne hıyanetlerle ne ihanetlerle ne alçalmalarla karşı karşıya kala gelmiştir.
Satılmış Ergenekon ağalarının İslam’a ve Müslümanlara ne kadar kin beslediklerini artık siz değerli okurlarımızın ve tüm Türkiye’nin dikkatinden kaçmamaktadır.
Bunlar hiçbir şey yapamamışlardır.
Bu demokrasiymiş, Atatürkçülükmüş, laikçilikmiş, bunlar hep sözde kalmış.
Kendi inisiyatifi batıl inanç ve bozguncu putçuluk fesadına dayalı keyfi uygulamalar olmuştur.
Böylece kasıtlı uygulamalar vasıtasıyla bu ülkenin bütçesi, vergi gelirleri hep çar çur edilmiş, bazı odak noktalara peşkeş çekilmiş ve "hebaen mensura" yani rüzgârda uçan kuru otun samanı gibi olmuştur.
İşte diyoruz ya bugün 2011 Türkiye’sindeyiz.
İki gün sonra demokratik seçim yapılacak.
Birçok siyasi liderin ağzından çıkanı kulakları duymamıştır.
Büyük bir vurdumduymazlıkla hakaretler dolu laflar edilmiş ise de; inanıyoruz ki 13 Haziran’da hepsi uçar gider maziye karışır.
Ancak kalan odur ki, gerçekten Türkiye’sine inanan, kendine güvenen, geleceğini temin altına alan, milletin bireylerinden tut ailelerine kadar ve tüm topluma kadar geleceğini teminat altına almak isteyen sağlam düşünceli ve dürüst insanlar beynini kimseye ipotek etmeden, bozgunculuk ve fesat çıkaran yanlış ideolojilere teslim olmadan inanc nokta-i nazarında düşünerek oyunu kullanma sorumluluğu söz konusudur.
Batıl anlayışları ve insanları insanlara değil Allah’a köle ettirmeye çalışanların hatırına inancımızı, kalbimizi ve vicdanımızı ipotek ettirmeyelim.
Bismillah deyip oyumuzu 2003’lerden 2011’lere kadar sağlam zemine oturtturan AK Parti’nin ve başında bulunan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik kullanalım.
Bu bir düşüncemizdir.
"Görünen köy kılavuz istemez" misali..
2011 Türkiyesinin sağlam bir zemine oturtturulmasına dair bir düşüncemizdir bu çağrı.
Bakınız, sevgili okurlar.
Fazla başınızı ağrıtmadan, dünkü SÖZ Gazetesi’nin manşetine büyük puntolarla yazılan şöyle bir ifade okudum;
"İYİ ÇOCUKLARA KODES KARARI"
Küçük puntolarla yazılan haberin devamı aynen şöyle;
Yaşar Büyükanıt’ın kefil olduğu ve "tanırım, iyi çocuklar" dediği JİTEM elemanı Astsubay Kaya ve İldeniz ile itirafçı Ateş için tutuklama kararı çıktı, Mutkili Ali lakaplı Astsubay Ali Kaya Muğla’da gözaltına alındı.
Ve bu haberin altında bir kareye oturtturulmuş Büyükanıt’ın resmi ile Ali Kaya’nın kimliğinde görünen fotoğrafı konulmuştu.
Ve haberde tarihi gerçekleri dile getirerek kamuoyuyla paylaşmıştır.
Evet, Yaşar Büyükanıt bilindiği üzere Şemdinli olayında yani 2005’te Kara Kuvvetleri Komutanı idi.
1997 ve 1998’li yıllarda Diyarbakır’da 7. Kolordu Komutanı olarak görev yapıyordu.
Aynı zamanda Olağanüstü Hal’ın uygulaması çerçevesinde meşhur şarapçı ve bugün Silivri cezaevinde tutuklu bulunan Çetin Doğan da Asayiş Bölge Komutanı idi.
Jandarma İstihbarat Bölge Komutanlığı’nın bünyesinde mağrur komutan Binbaşı Cemal Temizöz idi. Yani, bugün "Faili Meçhul cinayetlerden" yargılanıp tutuklu bulunan, Albay Cemal Temizöz.
Hani o günleeer!
MİT Bölge Başkanı da Cemal Uzgörendi.
Tabi DGM Cumhuriyet Başsavcısı da meşhur Nihat Çakardı.
Bunlar bölgeyi ablukaya almış mutlak bir keyfi dayatma ile sözüm ona devleti temsilen zaman zaman bir araya gelirlerdi.
Elbette ki bu gelişleri "hayra alamet" değildi..
Çetin Doğan'ın ve Yaşar Büyükanıt ile MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ve Nihat Çakar’ın verdiği Adalet fetvasıyla (!) bu milletin inim inim inletilmesine yönelik, "bir ittifaktı."
Birer maşaları durumunda olan Binbaşı Cemal Temizöz ile 7. Kolordu Komutanlığı bünyesinde değişik tarihlerde Kolordu’nun Kurmay Başkanları olan Kurmay Albay Reha Şatana ile Erhan Tavşancı’nın komutan adına düzenledikleri sahte fişlemeler ile başta bizler olmak üzere bu milleti her yönüyle mağdur etmişlerdi.
Yağdırılan bunca mezalimi hep buraya bugün bu köşeye sığdıramayız ama günü geldikce, bir bir deşifre ediyoruz.
Tabi,
Bir de bunları "yargı nezdinde" koruyup-kollayanları da, himaye etmeye yönelik senaryolar üretenleri de, deşifre ediyoruz.
Ancak; günü gelince.
Bakıyoruz ki, dün meşhur Mutkili Ali Kaya ile Başçavuş Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş hakkında çıkan tutuklama kararı elbette ki AK Parti dönemindeki ve onun zamanında tecelli eden Adaletin görüntüleri ve serbest karar verebilen mahkemelerin rahat çalışmalarıdır.
Elbette ki Türkiye 2000’li yıllardaki o hal-i pür melalini geride bırakmış ve 2011 Türkiye’sinin demokratik uygulamalarına kavuşulmasıdır.
Bu da hiç unutulmasın ki, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın göstermiş olduğu performans ve layıkıyla ortaya koymuş olduğu yüreklilik ve cesaretin neticesidir.
Dünyaca meşhur ve ünlü Amerikan kuruluşu PEW araştırdı ve şöyle yazdı;
"2011 Türkiye’si 2002 ile kıyaslanamaz, halk gidişattan memnun"
Bu ifade dünkü yazılı medyanın özellikle Zaman Gazetesinin manşetinde yer almıştır.
Haber şöyledir;
"Bu yıl 23 ülkede küresel eğilimler anketi yapan PEW’in Türkiye Araştırması’ndan çarpıcı sonuçlar çıktı.
Ankete göre 2002 yılında ülke iyiye gidiyor diyenin oranı yüzde dört iken 2011’de bu oran 12 kat artarak yüzde kırk sekiz’e çıktı"
Sevgili okurlar.
Daha neler neler…
Başınızı fazla ağrıtmadan, tek kelimeyle herkes elini vicdanına koysun, beynini batıl yanlış ideolojilere ipotek ettirmesin.
Doğruyu görelim, inanalım, basiret denilen kalp gözü ile normal gözlerimizi birbiriyle pekiştirerek adım atalım.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar.