ŞEFFAF VE AÇIK BİR REJİM NASIL OLMALI? (III)

Evet, sevgili okurlar.

Dün aynı bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz tarihi gerçekleri, tüm çıplaklığıyla ifade etmeye çalışmıştım.

Yazımızın son bölümünde de başlık olarak kullandığımız “ŞEFFAF VE AÇIK BİR REJİM NASIL OLMALI” ifadesinin bizim söylediklerimizin açılımı olduğunu belirtmiştik.

Gerçekten, nerdeyse yüz, yüz elli yıldan beri şeklen kelime telaffuzu olarak “Demokrasiden, insan temel hak ve özgürlüklerinden, mevcut hukukun üstünlüğünden” dem vuruluyor ise de ne yazık ki tümü içi boş, aldatıcı, tarihi gerçeklere hiç uymayan ifadelerdir…

Deyim yerindeyse adeta kelime oyunu yapılarak, tüm tarihi gerçekler tersyüz edilerek bu millete yutturulmuştur..

Kapalı bir rejimle ülke yönetilmiştir…

Ancak bunu da objektif olarak hemen belirtmiş olayım ki bu söylediklerimiz 2002’de kurulan AK Parti’den önceki gelen-giden anayasa ve yasaları uygulayan hükümet ve iktidarlara yöneliktir.

AK Parti’nin 15 yıllık yönetim şeklini ayrı tutuyorum.

Zira gerçekten vicdani olarak subjektif değil, objektif bir görüşle yola çıkarsak, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Başbakanlığından son iki yıllık Cumhurbaşkanlığı dönemine kadar yavaş yavaş da olsa her gün biraz daha ülkeyi ilkeli olarak sağlam bir zemin üzerine oturtmaya çalışıyor..

Çalışmaya da devam edecektir.

Bu hususta hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Erdoğan lideri olduğu AK Partinin yönetimi döneminden Binali Yıldırım’ın Başbakanlığına kadar her gün biraz daha demokratik, sağlam adımlarla ilerleyerek, Türkiye’yi çağdaş muasır medeniyet seviyesine götürmeye çalışmaktadır.

Zira denizaltında yürüyen Marmaray hattından tutun da, İzmir ile İstanbul’u birbirine bağlayan Gazi Osman Köprüsüne kadar..

Dünyanın en büyük hava köprüsü olan Yavuz Sultan Selim köprüsüne kadar…

Üçüncü büyük Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi gerçekleştirilmiş projeler…

Bundan sonra gerçekleşeceği muhakkak olan projeler, bu söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delilleridir.

* * *

Dahası.

Dünyada bilimsel olarak bir kural var.

O kural bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsiyetinde mevcuttur.

Bu da onun gerçekten Büyük Osmanlı Devletinin ruhunu taşıyan analiz gerçeğidir.

Ki dünyanın bugün dev sayılan devletlerinin Erdoğan’ı içine sindirmeme halidir.

Zira kâinat içerisinde her şey zıddıyla tanımlanır.

Eğer bugün ABD, Erdoğan’a karşı kirli senaryoların senaristliğini yapıyorsa, çeşitli isimlerle değişik terör örgütlerini Erdoğan’a karşı besliyorsa, her gün değişik isimlerle terör projelerini uygulamaya çalışıyorsa…

Bu demektir ki Türkiye çok büyümüş ve daha da büyüyecektir.

Çünkü bu büyümenin en büyük patronu ve kaptanı, çağımızda Barbaros Hayreddin Paşa’yı simgeleyen Erdoğan’dır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Erdoğan, iki gün evvel terör örgütlerinin arka planlayıcılarına seslenerek şöyle diyordu;

“Sizin örgütlerinize isim bulmaktan, alfabede harf kalmadı”

İster DAİŞ projesi olsun.

İster PKK projesi olsun.

İster PYD, ister YPG projesi olsun.

İster FETÖ projesi olsun.

Terör örgütleri her ne olursa olsun.

Bunlar her gün biraz daha artarak oluşup geliyorsa, bu demektir ki her şey Erdoğan’a karşı yapılıyor.

Erdoğan’ın şahsiyetini, büyük bir devlet adamı olmasını içine sindiremeyen büyük bir kirlenme organizasyonu vardır.

İnanıyoruz ki bundan 110 yıl önce Osmanlı İmparatorluğunun son dönemini yaşayan Ulu Hakan Abdülhamit Han’ın karşısında İngiliz siyasetinin uşaklığını yapan içimizdeki Ermeni ve Yahudi dönmelerle işbirliği yaparak İttihat Terakki partisini kuran hain planlar nasıl ki Abdülhamit Han’ı tahttan indirdi…

Daha sonra nasıl devleti I. Dünya Savaşına soktular…

Ondan sonra da Çanakkale Savaşı, Allah’a şükür ki zaferle sonuçlandı.

Ondan sonra zincirleme olarak, ta Kurtuluş Savaşının bitimine kadar ve kurulan cumhuriyete kadar.

Hatta günümüze dek ortaya konulan devlete karşı içten yıkılmaya çalışan ne kadar hain oyunların varlığı söz konusu idi.

Bugün hiç unutmayalım ki Erdoğan’a karşı aynı planlar, sahneye konulan kirli senaryoların senaristlerinin hepsi, o ittihat terakki hükümetinin uzantılarıdır ve onların nam-ı hesabına çalışan hıyanet şebekeleridir.

Ve bugüne kadar bu milletin dinine, imanına, inancına karşı batı keferelerinin nam-ı hesabına çalışan o uzantıların nice piyonlarıyla karşı karşıyadır Türkiye.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız.

Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminden, Cumhurbaşkanlığı dönemine kadar kendisinin de bizatihi zaman zaman dile getirdiği gibi “Haşhaşiler” diye adlandırdığı nice hıyanet ve ihanet şebekelerinin varlığı, hem de makamına yakın, kişiliğine yakın kimlikler bunlar…

Tıpkı Selçuklu İmparatorluğuna yakın olan Hasan Sabbah’ın varlığı gibi…

Hissetmiş, anlamış, yakındakileri tespit etmiş ve on seneden beri onlarla mücadele ediyor.

Ama mücadelesinde de başarılı olmuş durumda.

Özellikle 15 Temmuz’daki FETÖ fitnesinin darbe girişiminde halkla birleşmiş ve bu ihaneti başarısız hale getirebilmiştir.

Ve ondan sonra da kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki nice yanlış kimlikleri tespit ederek ayıklayabilmiştir ve daha da ayıklamaya devam edecektir.

Ki tıpkı dünkü İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın görevinden istifa ettirilip uzaklaştırılması gibi…

***

Sevgili okurlar.

Gerçekten bugünkü AK Partinin dünkü bu Bakanlar arasındaki görev değiştirme planı bize göre çok yerinde, çok dikkat çekici ve geç bile kalınmış bir karardır..

Düşünün, sevgili dostlar.

15 Temmuz gecesi darbe girişimi yapılıyor.

Benim İçişleri Bakanım gece uçağıyla memleketi Erzurum’a gidiyor.

Sormazlar mı, hayrola neler oluyor?

Ey Ala!

Sen hangi kulvarda yürüyorsun?

Buna gaflet mi diyelim, dalalet mi diyelim, kasıt mı diyelim?

İnanın bu tavrına göre ne desek azdır.

Zaten her gün biraz daha terör odakları polise karşı, askere karşı, Doğu ve Güneydoğu’daki yapılan eylemler ve her gün şehit cenazelerinin varlığı birçok yönüyle her şeyi insanın aklına getirmiyor değil..

Daha iki gün evvel “El Cezire” Televizyonunun tespitlerine göre Cizre’deki Emniyet Müdürlüğü binasına karşı yapılan suikast kamyonunun patlatılması tümüyle istihbarat ve güvenlik zafiyetinden meydana gelmiştir.

Keza bize göre sıra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a gelmelidir.

Devletin önemli makamlarını işgal eden bu her iki sıfat da ne yazık ki yıllardan beri bu iki önemli makamı işgal edebilmişlerse de bu da apayrı bir gerçeğin alâmetifarikasıdır.

***

Geç de olsa AK Parti iktidarının bunu fark etmiş olması bir aşamadır, bir gelişmedir.

İnanıyoruz ki geç de olsa olayın farkında olma hareketi de Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sayesinde olmuştur.

Ümit ediyoruz ki daha arkası gelecek ve gelmelidir de.

Devletin artık sağlam zemine oturtturulacağı kuşku götürmez bir gerçektir.

İllaki 28 Şubat’çı post modern darbeciler ile onlara yakın ulusalcı yayın kuruluşlarına kadar, medyasına kadar, Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin dikkatinden kaçmamalıdır.

Zira bunlar her şeyden daha çok tehlikelidirler.

Türkiye’nin varlığı için, geleceği için birer fitne unsuru olduklarından kimsenin şüphesi olmasın.

Gerçek tarih yazan kalemler bunları bize zaten anlatmaktadır.

Hele hele son Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına en etken olan sorunun İttihat Terakki Cemiyeti olması ve günümüze dek Kemalist, laikçi anlayış ile beraber olma hali.

Resmi bize net okutmaktadır..

En derin saygı ve sevgilerimle.