ŞEREFÜ-L MEKANİ BİL-MEKİN (Mekânların şerefi izzeti oturanlarla kaimdir) (2)

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü yazımızın son bölümünde;
"Bize ait 2000 yılında düzenlenmiş ve o günden buyana Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tozlu raflarında bekleyen dosyaları, Allah izin verirse önümüzdeki günlerde tüm yönleriyle ele alacağımızı" söylemiştik.
Ancak dünden beri emekli generaller ve muvazzaf subayların çoğunlukla gözaltına alınması!
Türkiye'de adeta bir deprem yaratmıştır.
Ansızın Türkiye’nin gündemini değiştirdiğinden dolayı önemli gelişmelere binaen anılan dosyaları bir sonraki günlere bırakıyoruz.
Buna binaen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bulunan ve yıllardan beri tozlu raflarda bekleyen dosyaları bugün de kaleme alamıyoruz.
Zira daha önemli güncel olaylar söz konusu olduğu için önce bunlara değiniyoruz!
Ondan sonra peyderpey anılan dosyaların bölümlerini köşemize taşıyacağız.
Öncelikle olayların önemine binaen dünkü yazılı medyanın manşetlerine bi bakalım.
Taşıdıkları konular nelerdir? Önce bunları sizinle paylaşalım.
Malum gündemin en önemli hadisesi Erzurum’un Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal ile arkadaşlarının yetkilerinin HSYK tarafından ellerinden alınması.
Ve Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın tutuklanması.
HSYK’nın yapmış olduğu hukuk dışı uygulama herkesin dilinde.
İsterseniz önce bu konuya bi göz atalım.
Zira Türkiye’deki hemen hemen tüm yazılı medyanın birinci sayfadan sürmanşetlerine taşıdıkları HSYK’nın hukuk dışı uygulaması, bir hayli hamuru su alan bir hadise.
Onun için de diyoruz ki, HSYK’nın bazı üyelerinin yıllardan beri çöreklendiği o kurumda yaptıkları uygulamaların birçoğunu hukukun hiçbir literatürüne yerleştiremezsiniz.
Yani hukuk bunu kabul etmez.
Aldıkları her karar, atadıkları birçok Savcı ve Yargıçlar ile ilgili uygulama tümüyle olmasa da çoğunlukla ideolojiktir, keyfidir ve tutarsızlıktır.
Ve şaibedir.
Yıllardan beri gerek medyada olsun gerek yargı camiasında olsun bu kurumun yaptığı uygulamalar dillere destan olmuştur.
Bakınız dünkü Zaman Gazetesi’nin manşetine.
"HSYK Kararını eleştiren Avrupa Parlamentosu Raportörü, krizden çıkış yolunu gösterdi: KAPSAMLI YARGI REFORMU ŞART"
Erzurum’da Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıları görevden alan HSYK’ya Avrupa Parlamentosu’ndan da tepki geldi.
HSYK’nın tarafsız ve şeffaf olması gerektiğine vurgu yapan AP’nin Türkiye Raportörü Oomen-Ruijten, bunun için Kurul’un yapısının değiştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Hollandalı parlamenter, AP’nin bütün raporlarında Ankara’dan kapsamlı bir yargı reformu istendiğini hatırlattı.
Demek oluyor ki; HSYK’nın Erzurum’da Özel Yetkili Savcıların yetkilerini almasına AP de tepki gösteriyor.
Zaten bu kurumun tarihi ayıpları Türkiye’de özellikle yargı camiasında artık şaibeli duruma girmiştir.
Zira yıllardan beri özellikle oraya atanan kişiler bir ideolojiye yönelik olarak bilinen kişilerdir.
Solcu CHP’nin ideolojisine bağlı belirli kişiler oldukları Türkiye kamuoyunun bilgisinden kaçmamaktadır.
Deyim yerindeyse bu kurumun tarihi sabıkası vardır.
Şemdinli olayından dolayı görevini hakkıyla yerine getiren namuslu ve dürüst Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı o günün Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın adını iddianameye koyduğu için apar topar görevden almışlardır.
Tıpkı bugün Erzurum’daki Özel Yetkilere sahip Savcıların başına getirildiği gibi.
O kadar hukuk dışı keyfi uygulamalardır ki Avrupa’nın bile dikkatini çekmiştir.
Hukuku adeta geri plana bırakmış, solcu CHP ile TSK bünyesindeki JİTEMci, Ergenekoncu post modern Batı Çalışma Grubu ile cunta darbecileriyle işbirliği içinde hareket etmektedirler.
Aynı kurumun üyeleri 1997 ile 2000 yılları arasında Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yapan meşhur Nihat Çakar’ın buradaki JİTEMci Astsubay Ali Kaya ve Jandarma İstihbarat Başkanı Cemal Temizöz ile birlikte birçok yasa dışı uygulamalara imza atmış bir insan olmakla beraber; bugün tam 10 yıldan beridir Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nda Başsavcı Vekili olarak çöreklenmiştir.
Düşünün, herhangi bir Savcı veya herhangi bir yargıç 10 sene gibi uzun bir süreç bir koltukta oturabilir mi?
Bunun gibi Türkiye’de kaç kişi var doğrusu merak ediyoruz.
Artık bu kurum geçmişe yönelik yaptıkları antidemokratik keyfi uygulamaları Türkiye insanı unutmak üzereyken Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanması ile yine kendilerini deşifre ettiler.
Biz bunu yazarken, herhangi bir kimseyle alıp-verecek bir durumumuz yok.
Kurumu! Özellikle de Yargı camiasını ve onun kurumlarını küçük düşürmek gibi bir niyetimiz de yoktur.
Olamaz da!
Bilgilerimizi de eleştiri olarak kimsenin hatırına binaen esirgemiyoruz.
Bu kurum gerçekten Türk kamuoyu nezdinde adeta sabıkalı duruma gelmiştir.
Bakınız, sizi biraz geçmişe yönelik medyada yer alan HSYK'nın bazı üyeleriyle ilgili çok önemli bir yazıya götürmek istiyorum.
Bu yazı Fatih Altaylı’nın kaleminden çıkmıştır.
Teke Tek başlıklı yazı 19 Mayıs 2000 tarihlidir.
Sayın Altaylı şöyle diyor;
"Amaç yıpratmak değil, temizlemektir."
Ve yazısına şöyle devam ediyor.
"Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk HSYK ile yazıma yanıt yollamış; ama anladığım kadarı ile Sayın Bakan ne demek istediğimi anlamamış.
Kim bilir belki de anlamamazlıktan gelmiş.
Sayın Türk şaibeli Savcı Oktar Çakır’ın tedbiren görevden uzaklaştırılmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Olması gereken de budur.
Ancak ben başka bir karanlık noktaya da değiniyorum.
Sizin ‘Soruşturma açılsın’ dediğiniz İçişleri Bakanı’nın ‘Atamayın’ dediği savcıyı İçişleri Bakanı’na inat İstanbul DGM’ye atayan bir HSYK var.
Ve şaibeli savcı yanında ne olduğu meçhul iki çantayla birlikte ve bir kanun kaçağının otomobilinde kaza geçirince ilk olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Engin Doğu’yu arıyor.
Üstelik de Savcı Oktar Çakır’ın Engin Doğu ile randevusu var ve kim bilir belki de kanun kaçağı dostuyla birlikte gidilecek bir randevu bu.
Sayın Türk gerçekten de HSYK yargı bağımsızlığının en önemli güvencelerinden biridir.
Bu nedenle de bu kurul her türlü şaibeden, ön yargıdan ve kuşkudan uzak olmalıdır.
Bağımsızlık, denetimsizlik her şeyi karıştırma anlamına gelmemelidir.
Bu son derece önemlidir.
‘Kurumu’ korumak için Engin Doğu da aynen Oktar Çakır gibi soruşturma kapsamına alınmalıdır.
Çünkü benim gibi sade vatandaşların tek güvencesi bu kurulun temizliğidir."
İşte bakınız sevgili okurlar.
Tarihi şaibeli sabıkaya sahip HSYK, halkın gönlünde yansız ve bağımsız şerefli bir kurum olma meziyetini taşıması gerekirken ne çare ki, tam tersine kendi kutsiyetini ve özelliğini yanlış ideolojilere kurban etmiştir.
Bu nedenle Avrupa Parlamentosu Birliği de artık bu kurumun değiştirilmesini ve yeni yapılandırmasını istiyor.
Demek bu durumda hükmen de olsu bu kurumun meşruiyeti artık tartışılmaya girmiştir.
Yazımıza başlık olarak attığımız "Şerefü-l mekani bil-mekin"in anlamına girmiştir.
Bize göre uygulamalarında kamuoyu nezdinde şaibeli durumuna giren bu kurumun geçmişe yönelik 'işlemleri' geçersiz sayılmalıdır.
Ve hepsi 'yargı' denetimine açılmalıdır.
Özellikle de, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın 'itibarı' acilen iade edilmelidir.
1998 ila 2000 yılları arasında Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yapan Nihat Çakar'ın 'tüm uygulamalarının' da gözden geçirilmesi gerekir.
Velhasıl! Yargıda özellikle de Güneydoğu ve Diyarbakır'da yaşanan hadiselerin 'özel yetkiyle' donatılmış bir Yargıçlar Kurulu tarafından denetlenmesi acilen hayata geçirilmelidir.
Zaman kaybetmeden bu istek ve talepler yerine getirilmedir.
Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin'in de dikkatini bu yöne çekiyoruz.
En derin saygılarımla.