SIKI DURUN TÜRKİYE ARTIK DEĞİŞİYOR!

Hatırladığımız kadarıyla geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton bir günlüğüne Türkiye’ye geldi.

Yani bir hafta sonu gününe ziyareti denk getirdi. Bu sürpriz ziyaret, elbette ki manidardır.

ABD’nin yeni seçilen ve çiçeği burnunda olan Başkanı Obama’nın 6 – 7 Nisan’da Türkiye’yi ziyaret etmesinin bir alametidir. Mukaddimesidir, fezlekesidir ve bir öncülüğü durumundadır.

Bayan Clinton’un bu ziyareti gerçekten sürpriz bir ziyaret ve deyim yerindeyse müjdeleyici bir elçi durumunda…

Ama tabi ki bu sürpriz ziyaret kendi ülkemizdeki bazı kesimleri de derinden derine rahatsız etmiştir. Ve planlarını alt-üst etmiştir.

Zira gelir gelmez "Bizimle ol" sloganıyla karşılayan bir iki medya grubunun süper adamları (!) Türkiye’yi gerçekten Amerika’ya şikayet ettiler.

Sordukları ilk soru, "Türkiye laiktir, laik olarak kalması gerekirken ama ne çare ki tam tersine laiklik elden gidiyor ve şeriat geliyor" diye sitemkarane şikayette bulundular…

Tabii Hilary Clinton, "Bu işlerin çözümü için veya mücadelesi için Türkiye’ye gelmedim" dercesine kibarca ağızlarının payını verdi.

Bana göre bolşevizmin, komünizmin, mezalimin, karanlığın, tağuti edepsizliklerin Türkiye’yi ve İslam dünyasını ablukaya almış bir hengamede Obama'nın gelmesi, bir rastlantı eseri değildir. Tamamen hristiyanlık dünyasının islam dünyasıyla barışmasına yöneliktir.

Evet, ehl-i kitabın, yani İsevi dinine mensup olan bir hristiyanlık dünyasının ruhaniyeti islam ile barışması elbette ki yukarda saydığımız tağuti sistemlerin altını üstüne getirecektir.

İnsanların bunca yoldan çıkarak pusulasını şaşırması edepsizliklerin bataklığına sokulmasına karşın elbette ki kurtarıcı bir unsurun oluşması gerekir…

İşte bu nedenledir ki, Türkiye ve İslam dünyası büyük bir değişim içerisinde bulunuyor.

Kısacası kabuk değiştiriyor.

Bu da bozulmamış hristiyanlığın ruhaniyeti manevisidir ve ahir zamanda Hz. İsa’nın gökten inişiyle Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılmasının odak noktasının Şam Diyarı olmasıdır. Yani Ortadoğu coğrafyasının olması bu yukarda anlattığımız mana değerinin bir açıklamasıdır.

Hz. İsa’nın fiziksel olarak gökten inişi yine fiziki hal olarak Hz. Mehdi’nin arkasında namaz kılıp ikisinin birleşmesiyle hristiyanlık dininin islam dinine inanması demektir ve onun yüceliğine boyun eğmesi demektir.

Bu itibarla Hüseyin Barack Obama’nın aynı ruhaniyetin ve aynı maneviyatın bir canlı örneği olabileceği düşüncesindeyim.

Zaten üstad Bediüzzaman hazretleri de "Şualar" isimli kitabının beşinci şuada aynı konuya temas ederek bizi aydınlatmaktadır…

Buradan anlaşılan budur ki ehli kitap olan İsevi dinine mensup hristiyanlık dünyasının yeryüzündeki kazurati beşeriyeden oluşan karanlık tabloların kırılmasıdır. Bolşevizmin getirmiş olduğu kirlenme ve insanlar üzerine kurmuş olduğu tuzak ve komplo teorilerinin bertaraf edilmesidir. Artık beşeriyetin buna dayanamıyacağının bir sonucudur.

Yoksa böyle bir şey olmazsa ne Türkiye, ne de diğer İslam ülkeleri bu haliyle, bu fütur ve tembelliğiyle hiçbir zaman kendini bolşevizmin, komünizmin kazuratından, pisliklerinden kendini arındıramaz.

Gittikçe ezilerek onların baskı ve dayatması karşısında inim inim inlemekten kurtaramaz kendini…

Bakınız dünkü yazımda da belirttiğim gibi yaklaşık bir asır boyunca cihanşümul olan Osmanlı imparatorluğunun başına örülen çorap kendi içinden satılmış olan ajanlar Türkiye’yi de bugün bu hale sürüklemişlerdir.

Kurtarıcı olarak kendini gösteren belirli odak noktaları, maalesef tam tersine kurtarıcı değil, bataklayıcı ve tokatlayıcı olmaktan öteye gidememişlerdir…

Yazılı medyaya bakıldığında akla gelen ilk ifade şudur:

"Kim, kimi kolluyor ve koruyor?"

Bu sorudan alınan ve oluşan cevap yine yazılı medyamızın manşetlerinden gelmektedir.

Dünkü Taraf Gazetesi’nin sürmanşetine göz atılırken nelerle karşılaşmadık ki?

Bu şekilde Türkiye’nin hali pür melaline dikkatle bakmak lazım ve ona göre kimler, kimleri kolluyor ve koruyor?

Mesleki taassupları paralelinde yapılan sahte izdivaçtan nice nice gayri meşru çocuklar doğmuştur.

Bu da Osmanlı’nın son döneminden günümüze dek şekillenmiş, sözüm ona kamusal alanlarda meydana gelmiş hallerdir…

Bakın dünkü Taraf Gazetesi "Karargah Evleri Soruşturmasını Genelkurmay Bu Yüzbaşıya Teslim Etti" ince kırmızı zemin üzerinde yazılan üstbaşlığın hemen altında büyük puntolarla mavi zemin üzerinde beyaz harflerle yazılan "DÜNYANIN EN ZENGİN ASKERİ SAVCISI" sürmanşetiyle verilen haber şöyle devam ediyordu:

"Hava Hakim Yüzbaşı Mehmet Çelik Karargah Evleri soruşturmasını yürüten savcı… 2005’teki mal varlığı 123 milyar lira.. 2008’de ise 1 trilyon...

GAYRIMENKULE BÜYÜK YATIRIM

Yüzbaşı Hakim Mehmet Çelik servetini üç yılda neredeyse on katına çıkardı. Kısa sürede trilyoner olan Çelik’in, özellikle son dönemde Ankara’da gayrımenkule yaptığı yatırımlar dikkat çekti.

TAŞINMAZ MALI GÖRÜNMÜYORDU

El yazısıyla yaptığı mal beyanına göre, 2005’te taşınmaz malı bulunmayan Çelik’in, 2008’de yaptığı beyana, Çankaya’da 360 bin TL değerinde ev ve 400 bin TL değerinde bir arsa da dahil olmuş."

Bakınız sevgili okurlar!

Böylesine karanlık tabloların kamusal alanda oluşması kesinlikle tesadüfi değildir…

Kocaman bir devletin kutsal bir kurumu durumunda olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıllar yılı bu millet bağrına basmış, kutsamış, saygı göstermiş, böylece maceraperest anlayışların ihdas ettiği gayrimeşru olaylar sonucunda halk artık bu kuruma mesafeli bakmak zorunda kalıyor.

Zira yakın tarihimizde zincirleme olarak bu kurumun bünyesinde meydana gelen usulsüzlükler, yolsuzluklar yine kendi mensupları tarafından hem de üst düzeydeki mensupları tarafından söz konusu olmuştur.

Geçmişe yönelik Milli Güvenlik Kurulu eski genel sekreteri Tuncer Kılıç’tan tutun da, Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhan Erbil’e kadar, bu köşeye sığdıramadığımız daha neler neler…

Bunlar, yukarda açıkladıklarımızın birer kanıtıdır ve olayların tahlil unsurlarıdır…

Evet!

Böylesine gayri ahlaki oluşumlar insanın aklına şunu getiriyor.

"Yav Allah aşkına! Mesleği taassub uğruna bu kirlenmenin ve ahlaksızlığın karşısında kim, kimi koruyor?" diye böylesine sorulardan kimse kendini kurtaramıyor…

Zaman zaman bu antidemokratik hukukdışı kirlenmeyi örtbas etmek için mesleği taassub uğruna birilerini koruma ve himaye altına almak için başları sıkışanlar, sıkıştıkça darbe girişimlerine başvurup, devletin anayasasını, hükümeti, Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırma teşebbüsüne girişiyorlar…

İşte tüm bu yozlaşmaya karşı halkın iradesiyle iktidara gelen hükümetler, başta AKP dahil olmak üzere bir türlü bu postmodern darbecileri ortadan kaldırma niyetinde değiller gibi görünüyorlar.

En iyi dileklerimle.. Hayırlı Cumalar.