SIRAT KÖPRÜSÜ ve İSTİKAMET?!

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten her gün güncel olayları yakalamak için mutlaka gerek yazılı olsun ve gerek görsel olsun medyayı didik didik arayıp incelemek lazım.

Zira gün geçmiyor ki ülkemiz yani bu vatan sathı üzerinde yaşayan bizler günlük fitne, bela ve mezalimle karşı karşıya gelmeyelim.

Mümkün değil, illaki "mezalim ve fitne" ile yüz yüze geliyoruz!

Hiç kuşkusuz ki;

Bu vatan sathı üzerinde olup bitenler içerisinde en çok göze çarpan ahlak çöküntüleri ve bu ahlaki çöküntüler silsilesi ile karşı karşıya gelmek..

Bu ahlaki çöküntülerin başını çeken de genelleme olmasa dahi diyebiliriz ki, "yolsuzluk ve usulsüzlüklerdir"..

Ne yazık ki, birçok kamu kuruluşu yolsuzluklardan, usulsüzlüklerden, rüşvetten, adam kayırmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan bir türlü kendini kurtaramıyorlar.

“Benim ben” diyen kamu kuruluşlarının başında bulunan yetki ve etki sahibi olan kişilerinden tutun da kapıcısına kadar.

Veyahut güvenlikçisine kadar derinden araştırıldığında mutlaka bir şeyler ortaya çıkacaktır.

Ama ne çare ki bu tür olaylar insanlarımız için, ülkemiz için, devletimiz için çok üzücü ve yıpratıcı hadiselerdir.

Bilindiği üzere yaklaşık yirmi yıldan beri bölgesel yayın yapan Söz Gazetesi olsun, Söz TV olsun bazı kurum ve kuruluşlarının takipçisi olmuştur.

Gördüklerimiz, duyduklarımız ve tespitlerimiz paralelinde yaptığımız yayınlar hep ses getirmiştir, özellikle son iki üç yıldan beri.

Ve bazı kamu kurum ve kuruluşlarının içinde kirli ellerin, bazı ahlak yoksunu yöneticilerin bazı müteahhitlerle ve iş çevreleriyle ne kadar işbirliği içerisinde olduğunu gönül rahatlığıyla kamuoyuna bildiklerimizi yansıtmışız ve kamu yararı adına yansıtmaya da devam edeceğiz.

Bu tür görevler bizim için en şerefli görevlerin başında gelmektedir.

Bu nedenle ülkemize, insanlarımıza, devletimize bir şeyler verebilirsek ne mutlu bizlere.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yıllardan beri gazeteniz Diyarbakır Söz’ün gerek sürmanşetleri olsun, gerek manşetleri olsun, gerek köşe yazılarımız olsun.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü hakkında yazdıklarımız, söylediklerimiz nihayet geç bile olsa resmen el atılmış durumda.

Keza yıllardan beri DSİ 10. Bölge Müdürlüğü tarafından belirli rakamlar içerisinde ihaleye çıkarılan keşif bedeli doğrultusundaki projeler ile uygulamaya geçen projeler arasında uçurum denecek kadar mesafeler var.

Keşifler ne olursa olsun, çok yüksek meblağlı kırım yapan müteahhitler sonunda ya zarar eder veya başa baş çıkarması gerekirken, katlama kara geçmeleri insanı derinden düşündürmektedir.

Zira hesap bilenler için, her şey ortada.

Yıllardan beri bu kurum hakkındaki yazıp çizdiklerimiz ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 15 yıldan beri tespit edilen yolsuzluklara rağmen aynı projeler ve bazı firmaların uyguladıkları projeler maalesef tozlu raflardadır.

Tüyü bitmemiş yetimin, fakirin, dulun, yoksulun bütçesiyle ve önemli, fedakâr ticaret erbaplarının alın teriyle oluşan bütçeler ne hazindir ki yıllardan beri kontrolsüz olarak vurdumduymazlıklarla kimilerine dudakları uçuklatan astronomik rakamlarla para kazanmışlardır ve hala da kazanmaya devam etmektedirler.

Yine de gerçekten Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve ekibine teşekkür etmek gerekir ki, kamu kurum ve kuruluşlarının hemen hemen tümü üzerine gidilmekte olup, birçok yolsuzlukların önüne tümüyle geçilmemişse de ümit varız ki bu tempoyla gidilirse kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak düşüncesindeyiz.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Diyarbakır Söz Gazetesinin dünkü sayısında manşetten büyük puntolarla şöyle bir haber çıkmış;

“Yolsuzluğu müfettişler araştırıp ortaya çıkardı, savcılık soruşturma başlattı”

“VAKIFLARA BÜYÜK OPERASYON” başlığı altında haber şöyle devam ediyor;

“Ulu Camii restorasyonunda 6 milyonluk yolsuzluk tespit edildi, polis ve savcılık takibatıyla Vakıflar Bölge Müdürü ve 7 çalışanın arasında bulunduğu 8’i devlet memuru 13 kişi gözaltına alındı”

İnanın, bu haberi okur okumaz gerçekten irkildim durdum.

Başımı her iki elimin arasına aldım, bu memlekete neler oluyor diye bir hayli düşündüm?

Evet, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün yalnız bugüne münhasır olmayıp aslında geçmiş yıllara da el atmak gerekir.

Yani operasyon Bölge Müdürü Sayın Metin Evsen zamanında değil ondan önceki Yakup Aktürk’ten başlamak üzere daha geriye uzatılırsa çok büyük usulsüzlükler ve yolsuzluklar orta yere dökülecektir..

Ama ben yakın geçmişe yönelik bu olayları yazmıştım.

Zira Ergani yolu üzerindeki Seyrantepe Dokuzçeltik, Şilbe mahalleleri, Aziziye mahallesi ve daha neler neler var?…

Özellikle Siverek yolu üzerindeki büyük çaplı Örfioğlu vakfına ait arazilerin kitabına uydurularak ne kadar ve kimlere peşkeş edildiğini ve burada kimlerin ne kadar para kazanıp, Diyarbakır’ı bile terk edip artık batıya yerleşip orda yatırım yaptıklarını “sağır sultan” bile bilmektedir.

Ama ne çare ki mutat olarak devlet, olayları her nedense çok geç fark ediyor, işin ucundan, bucundan, kulağından tutuyor.

Maalesef köküne inemiyor ve yüzeysel geçiyor.

Bugünkü bu Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün beşinci haremi şerif olan Ulu Camii gibi kutsal bir mekânı, Hz. Süleyman ve daha birkaç camii ve bir kilise dâhil olmak üzere yıllardan beri hep Muş’lu bir müteahhide ihale etmeleri ve oluşturulan kontrol teşkilatının eski Bölge Müdürünün eşinin de aynı heyet içinde olması ve o Bölge Müdürünün çok rahatlıkla mesai yaparak şımarıkça adım atması, eşine ait lüks bir ciple dolaşmasını daha önceden yazmıştık.

Ama öyle inanıyoruz ki bu olayın uzantısı yalnız bir Bölge Müdürlüğüyle kaim değildir, başta Vakıflar Genel Müdürlüğü dâhil olmak üzere tüm Türkiye’nin Vakıf Müdürlüklerine el atılması gerekir.

Bundan yaklaşık 12 yıl önce Ankara’daydım, doğrusu Seyrantepe’deki Şilbe civarındaki yol üzerindeki arazi ile Mardin Kapısı’ndaki Deliller Hanının Diyarbakırlı eski bir Bakanın himmetiyle-müdahalesiyle yakından tanıdığı birilerine peşkeş ettirilmesi hukukunu merak etmiştim.

Ta Anap döneminden beri.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından usulsüz olarak birilerine ihale yoluyla peşkeş ettirildiğini duymuştum.

Olayı incelemek ve kökten öğrenmek için merak saikasıyla Genel Müdürlüğe gittim.

Genel Müdürün sekreteryasında oturdum, bölgesel medya mensubu olarak kendimi tanıttım.

Hatırladığım kadarıyla Genel Müdür yoktu birinci sırada Genel Müdür Yardımcısının odasında oturdum, çay içtim,

Sağıma soluma bakarken El-Bakara suresinin 181. ayetin orijinal metni bir levhada asılı olarak gözüme çarptı, yani Kuran’da geçen ayetin metni yazılıydı.

Bu ayet vakıfların sahibinin vasiyetinin yerine getirilmemesi ve vakıfları vakıf vesayeti amacından saptırıp başka yollarla kullanılmasının ne kadar günah olduğu ifade edilmektedir.

Adeta bu işi mecrasından çıkarıp, kötü mecrada kullananların Allah tarafından tehditkâr bir uyarı biçimini ifade ediyor.

Ben orada kendimi tutamadım ve o zatı muhtereme eleştiri olarak hatırlattım.

Ancak Sayın Genel Müdür Yardımcısının bana verdiği cevap şu; beyefendi biz her ne kadar buradayız, fakat bu Genel Müdürlüğün dizgini ve iradesi siyasilerin elindedir, onların direktifiyle bunları uygulamak zorunda kalıyoruz.

Bu olayı bugün gibi hatırlıyorum.

Ayriyeten ben buradan;

Diyarbakır Valisi Sayın Mustafa Toprak’a

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Sayın İlker Çetin’e

Diyarbakır Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam'a

Ve mahiyetindeki Organize Suçlar Şube Müdürlüğü elemanlarına kamuoyu adına şükranlarımı bildirmek istiyorum.

Bu konu daha detayıyla devam edecek, ancak bugün bu kadar olsun.

Sevgili okurlar şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum, çok önemlidir.

“Ben muhafazakârım, ben inançlıyım, ben Müslüman’ım, ben dürüstüm” demekle yetinilmez, ancak uygulamayla mümkün olabilir, sözle uygulama birbirine uymazsa, kişi bunu demekle hem kendini aldatır, hem de kamuoyunu aldatır.

Bu da çok tehlikeli bir fitnedir.

En derin saygılarımla.