SİYASETEN KİRLENMİŞ BİR TÜRKİYE! (III)

Evet, değerli SÖZ okurları.

Bilindiği üzre yaklaşık yüz yılı tamamlayan geçmişimizden beri tüm dünya, özellikle Türkiye’miz "insan temel hak ve özgürlüğüne yakışır" bir atmosferi yakalamış değil.

Olup bitenler, gelişen ve oluşan olaylar, gerçekten çok düşündürücüdür.

Siyaset ve siyasal alan oldukça bunaltıcı durumda…

Sosyal ve toplumsal günlük hayat akışları ise hiç de iç açıcı değil.

Ekonomiksel olarak, ahlaki olsun, tarihi kültürel durumlar olsun, oldukça yozlaşmış.

Gerçekten insan görsel medya olsun, yazılı medya olsun, özellikle görsel medyanın ekranlarını izlerken sunucuların “son dakika” dedikleri an, ürkütücü, ürkütücü olduğu kadar insanlık dışı, çağdışı, adeta bir hayvanlaşmadan öte değişik yaşamlara ilişkin haberlerle, yüz yüze geliyorsunuz!

Ve insan insan olmaktan utanıyor.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Daha iki gün evvel Kars’ta bir olay oldu.

Mert Aydın isimli 9 yaşındaki bir çocuk kayboluyor. Ailesi, annesi, babası ve Emniyet güçleri arayış içine girerken, cesedini çöplükte buluyorlar.

Tecavüze uğramış bir yavru.

Tecavüzden sonra kafasına taşla vurulmuş ve boğularak öldürülmüş.

Onun kanını kaybetmemek için harekete geçen emniyet güçleri, o vahşeti yapan maymun kılıklı yaratığı yakalamanın peşinde.

“Maymun” diyoruz, inanın sevgili okurlar maymuna da hakaret ediyoruz.

Her ne kadar maymun, insanlar arasında aşağılanan bir hayvan ise de bugünkü dünyamız öyle hal almış ki o maymunlara pabucunu ters giydiren nice insan suretindeki maymunlar söz konusudur.

Bugünkü Türkiye’mizde olup bitenler deveden kulak bile değil.

Biz tüm olayları daracık köşemize sığdıramayız, sığdırmaya kalkarsak aylar, seneler lazım, ciltlerce kitap yazmak gerekir.

Ama bu tersine akan günlük hayat akışları, insanlığın şeref ve haysiyetine yakışmayan toplumsal hayat badireleri, gerçekten insanı çileden çıkarıyor.

***

Değerli dostlar.

Sizinle her zaman bu köşede sohbet ederken, bazı hadiseleri paylaşırken, en önemli gözden kaçmış olan tarihi bazı vakaları da ders-i ibret noktasında dile getiriyoruz.

Ama dinleyen kim, uygulayan kim?

Aslında üç günlük bu yazı serimizin başlığı “SİYASETEN KİRLENMİŞ BİR TÜRKİYE” ifadesi yerine ben şöyle düşündüm dün gece yazımı yazarken.

“MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATIŞI?” diye başlık olarak yazmak gerekmez mi diye?

Ama sonra karar verdim; “SİYASETEN KİRLENMİŞ BİR TÜRKİYE” klişesini bozmayalım.

Müslüman mahallesinde salyangoz satılırsa, revaç bulur mu?

Hiç mümkün değil.

Kimse salyangozu Müslüman olarak yemediği gibi, satanı da mahalle dışına çıkarırlar ve azarlarlar.

Kültürümüze mal olmuş bu atasözümüzü, gerçekten siyaseten kirlenmiş bir Türkiye’nin manzarasını görmek için, seyretmek için, bunu buraya yazdım.

Yıllardan beri kendini kargaşadan, kavgadan, terörden, dökülen gözyaşlarından arındıramayan bir Türkiye.

Akıtılan kanlar, dul kalan gencecik hanımlar, ahu eninler içerisinde inim inim ağlayan yetimler ve yaşlı anne-babalar…

Evet, tüm bunların sebebi mucizesi nedir?

Bu soruya karşı verebileceğimiz tek cevap; Mevcut sistemdir!

Sistemin politik uygulamalarıdır, bulanık siyasettir ve kirlenmiş siyasilerin oluşturduğu vesayettir.

Hiç kuşkusuz ki, bu dumanlı, kirli siyaset havasından faydalanan da yine aç siyasetin aç kurtlarıdır.

Yalancı politikanın insanlık kılığına bürünmüş politikacıların uygulamalarıdır.

Millete batılı ve yanlışı yutturarak, 7’den 70’e enjekte edilen siyasi kültürdür ve yanlış eğitim şeklidir.

Yoksa böyle olmazsa, 45–50 yaşındaki insan 9 yaşındaki bir çocuğu kaçırıp, tecavüz eder mi?

Acımasızca öldürür mü?

Yani buna da “insanlık halidir” diyen varsa ki olabilir bu da yine kirlenmiş siyasetin ürünü olabilir.

Zira kâinatı yaratan yüce kudretin kanunları buna “insanlık halidir” demez ve dedirtmez.

O adamı da hiçbir zaman yargılayıp da cezaevine atıp, insan hakları ve af örgütlerinin kirli siyasetine bırakmaz.

Ya ne yapar?

Sorusuna karşı diyoruz ki;

Yüce İslam şeriatı bir dakika dahi o caniye hakk-ı hayat vermez.

Ki bu da inançlı halkımızın inancı gereği örf ve adet gereği olarak da halk zaten o caniyi linç etmek için çarşıya dökülüyor ve haykırarak, linç etmek istiyor.

Ama devlet buna izin vermiyor, zanlıyı koruma altına alıyor.

Çünkü devlet, sözüm ona demokratik bir hukuk devleti olma hasebiyle, o caninin de hukukunu korumak zorunda kalıyor (!)

* * *

İşte sevgili okurlar.

Yıllardan beri yüce İslam dinini bu milletin sinesinden uzaklaştırarak, gâh komünizm felsefesiyle millete bakan, gâh Marksist, gâh Kemalizm, gâh cumhuriyet vs. vs.

İnsan temel hak ve özgürlüğüne aykırı olan, haçlı ve Siyonizm emperyalizmi paralelinde ithal edilmiş insanlık dışı hayat felsefesi bu memlekete, bu millete bunları yaşatıyor.

Bırakın suçtan caydırmayı, bilakis daha fazlasıyla bu batıl uygulamalar, insanlık dışı uygulamalar olduğu için oldukça suçu ve suçluyu çoğaltmaktadır.

Hali âlem meydanda.

Bırakın bunu sevgili okurlar.

Dahası, Müslüman geçinen ve İslamiyet’in yaşam tarzını, kılık ve kıyafetini hiç kimseye bırakmayan, sözüm ona cemaatler, bazı tarikat mensupları, diyanetimiz ve diyanetimizi yıllardan beri temsil eden zevat, ilahiyatlarımız, medreselerimiz, hafızlarımız vs. din adamlarımız nereye ulaşırsa ulaşsın, dinini, inancını, imanını, gösteriş olarak ön planda göstererek, onunla kirli, kişisel rant teminine gidiyor.

İstismar yöntemleriyle, yüce Kur’an-ı Kerim’i ve dini eserleri yanlış-yamalak basıyorlar, satıyorlar ve hiç de usanmadan ve hatta utanmadan, yüce Kur’an-ı Kerim’i bile yanlış basmaktadırlar, eksik-noksan, adeta tahrif edilerek, çok lüks kapaklarla Kur’anı süslendirerek, piyasada satarak, rant temin ediyorlar.

Ama içini açıyorsun, bakıyorsun ki heyhat!

Kocaman bastırılan lüks bir Kur’anda 14. ve 15. cüzünü kapsayan “Nahl” suresinin yarısı yok.

“İsra” suresinin yarısından fazlası yok.

“Nahl” suresinin yerine “Hud” suresinin yarısı konulmuş, “İsra” suresinin yerine de “Yusuf” suresi konulmuş.

İşte buyurun fasulyenin nimetine.

Veya diğer bir deyimle, “Gel de ayıkla pirincin taşını”

Peki, sormazlar mı?

2003’te basılan bu Kur’an-ı Kerim, Hasan Alioğlu isimli bir hoca tarafından hazırlanıyor, Hafız Musa Turhan tarafından sözde tahsis ediliyor ve dağıtımını da Timaş Yayınları isimli bir dağıtım şirketi yapıyor.

Ve on seneden beri bu devam etmektedir.

Lüks baskılı, kapağına baktığınızda “albenisi” olan bir görüntü söz konusu.

Ama ne hazindir ki, "içeriği eksik ve tahrifatlı."

Gören yok, müdahale eden yok, sorgulayan yok!

Ne acı vericidir ki, günümüzdeki din adamlarımız, Diyanet Teşkilatımız, Hafızlarımız olsun, tamamı sürekli olarak kimse Kur’an okumuyor, ya taziyelerde okunuyor, ya birkaç sure ezberliyorlar.

Gerisi hak getire!

Aslında, Kur’an-ı Kerim'i tahrif ederek, eksik cüzü baskısıyla, Türkiye’de basılıp, satılması, elde edilen büyük rant ve yüksek meblağlara ulaşan kazanç, her şeyi herkese unutturmuş durumda.

Kimse kusura bakmasın.

Ve buradan sesimin çıktığı kadar diyorum ki, her şeye evet, ama Kur’anla oynamaya HAYIR.

Bizim bu yörede herhangi biri yanlış bir iş yaparsa, Kur’anla yemin etmeye kalkarsa, “Aman yalan söylemeyesin, Kur’an çarpar bizi” deriz.

Evet, o yüce Kur’an, Kur’ana layık olmayan uygulamalarıyla bizi her an için çarpmaya hazırdır.

Ona layık olmadığımız, olmaya çalışamadığımız içindir ki, "mevcut vaziyeti" yaşıyoruz.

Burada Diyanet İşleri Başkanlığına sesleniyorum.

Lütfen, böylesi yayınevleri Kur’anı bir emtia ve sıradan bir kitap gibi görüyor, büyük meblağa dayalı rant teminine gidiyorlar.

Kimse, içinde ne olduğunu, ne yazıldığını, ifade edilenler nedir, eksik mi, tam mı araştırmıyor, sorgulamıyor.

Daha ne zamana kadar, böylesi rantçı yapılara göz yumulacak?

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri İslam dünyasını ve özellikle Türkiye’yi her gün biraz daha Kur’andan ve Kur’an ahlakından fersah fersah uzaklaştırılmaya çalışan mevcut kirli politika, siyaset, artık ne zamana kadar, kendi çıkarlarını ön planda tutmak üzere Kur’anı bile istismar edecek? Olup bitene daha ne kadar seyirci kalınacak.

Herkes “La İlahe İllallah” kelime-i şahadetini getiriyor.

Ama ne yazık ki kâinatın ve doğa kanunu dediğimiz tabiat ilkeleri bile “La İlahe İllallah” diyor.

Allah’ın yüce kudretinin tasdiki paralelinde okuyor, her ne kadar biz sesini duymuyor isek de eserler ortada.

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.

Müslüman ülkelerde, Müslüman topluluklarda ve İslam ülkelerinde, İslam dışı, Kur’an dışı ithal edilmiş, batıl ve yanlış yasalar uygulanmaz ve uygulanmamalıdır.

Vay bu laiklikmiş.

Vay kemalizmiş?

Her ne ise; yıllarca CHP yutturdu.

Muhafazakâr olarak geçinen partiler de, parola olarak millete gösterdiler.

Peki sonuç ne oldu, faturası ağır oldu. Ki hala da fatura ağırlaşmaktadır.

“Yine olan oldu bizlere” misali bu işin mağduru ve zarar edeni yine millettir, siyasetçiler değil..

En derin saygılarımla.