SİYASETTE NİTELİK Mİ NİCELİK Mİ? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Genelleme olmasın, birçok yönüyle müşahede ettiğimiz bazı olaylar, durumlarda; özellikle devletin zirvedeki şahsiyetlerine yönelik, daima en yakın görünen insanlar, o saray büyüklerine en fazla kötülük yapmış olarak görünmektedir.

Tarih de buna şahittir.

Zira hep böyle basmakalıp, yalaka, makyajlı, güzel yönlerini devlet büyüklerine karşı gösteriyorlar da sonradan beklediklerini bulamayınca derhal ters dönüyor ve ortalığı allak bullak ederek, kötü pozisyona girmekte olduğu tarihin şahitliğiyle gösterilmektedir.

Dünkü yazımın paralelinde önemli konulardan yola çıkarak, bugün de aynı yazının biraz daha detayını açarak sizinle paylaşalım.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bugün Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Bakara” suresinin 249. ayeti ile 250. ayetini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Anlayana tarihi ders-i ibretlerle dopdolu bir Kur’an göstergesidir.

249. ayetin meali şöyle;

“Tâlût, ordu ile hareket edince, ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”

Sonrasında gelen 250. ayet ise şöyle buyuruyor;

“(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et”

Böylece Câlût ile ordusu için yapılan bu duanın sonucunda gelen 251. ayet de mealen şöyle buyuruyor;

“Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir”

Evet, sevgili okurlar.

Peş peşe gelen bu üç ayetten aldığımız yüce ilahi mesaj; hem bize tarihte olup biten samimiyet ve ihlâsı öğretiyor, hem de ne olursan ol, yapılan her türlü ibadetin ve toplumsal hayat akışlarının gerçeklerle bağdaşması gerekir, samimi ve ihlâsa dayalı uygulamaların gerçekleşmesi gerekir.

Zira Kur’andan anlaşıldığı üzere Câlût’un ordusu çok daha güçlü ve donatımlı olduğu halde Tâlût kendi ordusunu bir nehirden geçirerek, imtihana tabi tutmak üzere hiç kimse bu nehrin suyunu içmeyecek ve susuz devam edecek diye ferman buyurdu.

Ama bu imtihanı kazanmaları için, geçen o nehrin suyundan içmediler.

Ve bu ihlâslı teveccüh karşısında Allahû Teâlâ Tâlût ve ordusuna büyük muzafferiyet kazandırdı.

Demek anlaşılan şudur ki ordular savaşırken, tarihi İslam orduları daima galebe çalmışlar, içinde samimi ve ihlâslı insanların sayesinde azınlıkta oldukları halde küfrün, inançsızlığın, tağuti düzenlerinin güçlü varlıklarına rağmen galip gelmişler, mağlup olmamışlar.

Hem de duayla sonuçlamışlar.

Nitekim olayların gerçek yüzü ortadadır.

* * *

Günümüzdeki siyasi partilerin uygulamaları, özellikle iktidarda bulunan muhafazakâr siyasilerin, partilerini daha da güçlendirmek için mutlaka kaliteli, samimi, ihlâslı ve dürüst insan seçmeleri gerekir.

Şımarık, kötü huylu, ne idüğü belirsiz insanları getirip, halkın salt çoğunluğuyla iktidara getirdiği hükümetin nimetlerinden faydalanmak için hiç de ihlâsla alakası olmayan, samimiyetin semtinden geçemeyen insanlar parti bünyesinde barındırılırsa, o iktidar bir türlü rahat bulamaz.

Kargaşadan, kavgadan, gözyaşlarından ve kanlı bıçaklı haletten ne ülke kurtulur, ne devlet, ne de millet.

Onun için dün de belirttiğim gibi rastgele elini kolunu sallayan insanlar, iktidar partisi gibi düşünmese dahi kendini düşünür gibi bir pozisyon yaratıyor ve amacına ulaşıyor, daha sonra da bozgunculuğa ve tahribata başlıyor.

Bu itibarla halkın teveccühünü alan devlet büyükleri mutlaka etrafına keskin gözlerle bakıp, insanları kontrol etmeleri lazım ki kötü ile iyi birbirinden ayırt edilebilsin.

Yoksa bu memlekette nifak dersini alıp, başarıyla münafıklık diplomasını vicdanında taşıyan insanların eline geçerse, Allah korusun devlet hep zarar görür.

İşte, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek hali âlem meydanda…

Biz de iktidar partisi olan AK Partiyi ve sevgili Başbakanımızı bu tür badirelerden ve kötü niyetli insandan korumak için elimizden geleni yazarız, çizeriz ve devlet büyüklerine sunarız.

Bu itibarla burada Şeyh Âhmedê Cezirînin beytindeki gibi çağın devlet büyüklerine dua eden büyük İslam düşünürleri görüyoruz.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Biz de aynı o minval üzere Sayın Başbakanımıza dua ederek diyoruz ki;

Allah, seni kötü düzenlerin düzenbazlarının şerrinden korusun ve ahadiyet güneşi sırrınca o yüce Allah’ın hifzû himayesinde olasın.

Nitekim o mutasavvıf zat Kürtçe bir şiirinde şöyle diyor;

“Sure-i inna fetehna hafizû yare tebê

(Fetih suresinin himayesi altında olasın ve şeytanın kötülüklerinden korunasın)”

Devlet büyükleri çok büyük ihlâsla, milletine karşı hizmet aşkıyla yola çıkıyorlar, fakat ne yazık ki zaman zaman bazı badirelerden kendilerini koruyamıyorlar.

Biz de o büyük zatın diliyle size dua ediyoruz ve Allah sizi korusun diyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.