SOMA, MUHALEFET VE MEDYA BARONLARI!

Evet, sevgili okurlar.

Hakikaten Türkiye; ülkesiyle, devletiyle, milletiyle bir bütün olarak düşünüldüğünde başı bir türlü belalardan kurtulmuyor.

Yani, iki yakasını bir araya getiremiyor.

Hep dert, hep dert. Ve yine hep dert…

Bir türlü de devletin bünyesine yerleşmiş olan "illetine" teşhis koyamıyor.

Veya da işine gelmediği için koymak istemiyor.

Yaklaşık yüz yıldan beri bu ülke, gâh kavram karışıklığı ile gâh siyaset bunalımı ile gâh medya baronlarının düzenbazlığı ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

Bize göre, olup-bitenlerin karşısında ne yapılması gerektiği noktasında şaşırmış durumda.

Yoksa iyi niyet ve samimiyetle yola çıkıldığında yapılamayacak hiçbir şey yoktur.

Yeter ki, niyet halis olsun ve mücadelede doğru strateji uygulansın.

Aksi takdirde, hep engellerle karşılaşırsınız.                      

***

Bakınız, AK Parti İktidarı ve başında lider durumunda olan Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a.

Büyük bir uğraş içerisinde.

İnançlı, becerikli, dürüst bir kişiliğe sahip olduğu gibi, Türkiye’yi bir yerlere getirme çabası içerisinde mücadele vermektedir.

Ama ne var ki, karşısında rakip olan muhalefet, özellikle ana muhalefet partisi CHP ve kurmayları.

Pek tabi ki onların paralelinde yürüyen medyanın baron ve kalemşorları, illaki ülkeyi, Başbakanı huzursuz etmek için kendilerini adeta "birer fitne unsuru" durumuna sokmaktadırlar.

Ve sokmuşlardır…

Her halükarda, toplumda gerginlik yaratmak istiyorlar.

Başıboş, bozuk karaktere sahip bazı gençlik istismarcılarını da kullanarak, ülkeyi rahatsız etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Nitekim bunların yüzünden ve organizasyonlarından dolayı; kargaşa, terör fitnesi, ayrımcılık, adam kayırma, rüşvet, suiistimal, başını almış gidiyor.

O'nun için hep derim ki Başbakan tek başına ne yapabilir ki?

Zira bu kirlenmenin hedefi; Başbakanı yok etmeye yöneliktir.

Demek ki, bu şer unsurlarına karşı yekvücut olunmalı.

***

İşte Soma’daki meydana gelen kömür faciası.

301 Maden İşçisinin hayatını kaybetmesiyle oluşan toplumsal acı.

Türkiye yasta, millet acı içerisinde.

Ölümleri yüreğinde hissediyor.

Ama gel gör ki, medyanın baronları ve kalemşorları keyfiyet içerisinde.

Sanki bu ölümler Allah’ın takdiri değilmiş gibi kasıtlı yapılan bir vaka olduğu gösterilmektedir.

Başbakan sorumluymuş gibi gösteriliyor.

Utanmazlarsa. Ki utanmaları yok.

Diyecekler ki, Başbakan Erdoğan Soma Maden ocağında yangın çıkarıp, 301 işçiyi öldürmüş?

Katil o diyecekler?

***

Yuh olsun.

Bu medya baronlarının çalışıp para kazanma çabası illaki bu Başbakanı alaşağı etmektedir.

Onların ana hedefleri bu...

Bize göre el ele verip, bu köhneleşmiş anlayış curcunasına bir an evvel radikal tedbirler getirerek, bir şeyler yapmak lazımdır.

Tabi ki, hukuk yoluyla, yasal zeminde.

Çünkü bu fitne unsurları yüzünden, antidemokratik uygulamalar nedeniyle Türkiye, çok büyük bedeller ödemektedir.

Zarar ediyor, çile çekiyor, kan ve gözyaşları döküyor.

Onun için artık "yeter" denilmeli bu şer güçlere karşı.

***

Şöyle bir geçmişe bakalım.

Cumhuriyet dönemine.

O dönemde yasallaştırılmak istenen kavramlar hiç kuşkusuz ki, tümüyle antidemokratik, hukuk dışı kavramlar olup, kandırmaca yollarla hedefine ulaşmak gayretiydi.

Bu ülke sanki sahipsiz kalmış, yağma Ahmedin böreği gibi herkes bir taraftan el uzatıyor.

Ama dün olduğu gibi bugün de, hayallerinin, emellerinin kursaklarında kalacağından da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Bu fitne unsuru, dün olduğu gibi bugün de aynıdır, yarın da daha fazlası söz konusu olsa bile, hakkından gelinecektir.

Gelinmelidir.

***

Şunu herkes çok iyi bilmelidir.

Bu fitne unsurlarının başını çeken ana muhalefet partisidir ve onun lideri durumunda bulunan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Aynı paralelde kötü niyetle yola çıkan medyanın kirli anlayışa sahip baronlarıdır ve yazar-çizerlerdir.

Bunların tek gayeleri var o da; "kan, gözyaşı ve şer" olsun.

Velev ki insanların kanının dökülmesine mal olsun, Suriye gibi, Irak gibi, Afganistan gibi…

Yeter ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan devrilsin.

Ve onun yerine çapulcu, ihtilalci, devrimci asker taslağı ve dikta bir rejim gelsin ki istedikleri gibi; "at" koşturabilsinler.

* * *

Yılmaz Özdil'e bakın.

Akla ziyan, ifade, konuşmalar ve yazıp çizdikleri.

Zil çalıp oynuyor, ölen 301 Maden işçisi için.

Fırsatçılıkla saldırıyor Başbakan Erdoğan'a bu ölümler üzerinden.

Ve diyor ki, ölen işçiler için "müstahaktılar"

Yuh olsun. Hem de binlerce kez yuh olsun.

Dile kolay bu adam, bir de Hürriyet gazetesinin yazarı.

Kirli görüşüne bakıldığında, dünkü köşesinde Soma ile ilgili kullandığı ifade açıkça, Türkiye’nin yüz karasıdır, ayıbıdır.

İstediği kadar kalemi keskin olsun.

Gazetelerin amiral gemisinde yazsa bile, mutlaka ama mutlaka başka bir platforma "yüzüne" vurmak lazım.

Hesap sormak gerekir.

Bu kirli ahmakça oyunu ve görüşü neşreden o gazetenin kapatılmasına kadar gidilmelidir.

Zira bunda düşünce veyahut yazma hürriyeti yoktur, zorbalıktır, terbiyesizliktir, alçalıştır, saldırganlıktır.

Özdil'in gerçek yüzünün ortaya çıkması ve deşifre edilmesi gerekir.

Bu edepsizce hareket, insanı, ülkeyi der demez endişeye sürüklemektedir.

Bunların yapmak istediği nedir diye?

***

Bize göre bu ülkeyi bir an evvel temize çıkarmak için, milleti sahil-i selamete götürmek için, hükümetin ve devlet mekanizması Türkiye de Türk medyası olsun, ana muhalefet olsun, bir an evvel bunlara karşı mücadelesini başlatması lazım.

Şer güçleri, her an için rakibini uykuda yakalayabilir, tehlikesiyle yola çıkıyorlar.

Bu itibarla diyoruz ki gerçekten tehlike var.

Hem de koyu kırmızı bir tehlike.

Anayasanın bunlara her ne kadar düşünce ve inanç özgürlüğü noktasında hak veriyor ise de "onlar" bunu göz ardı edip, "kin ve nefretle" bütünleştiriyorlar.

Bize göre bunlar, anayasaya bağlı değiller.

Ülkeyi zor duruma sürüklemek istiyorlar.

Bu memleket; imanıyla, inancıyla, itikadıyla, tüm gelenek ve görenekleriyle yola çıkmalı ve mücadelesini pervasızca bu imansız kitleye karşı diretmelidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.