SON DEVRİN DİN MAĞDURLARI?!

Evet, sevgili Söz okurları…

İnanın, her zaman olduğu gibi bugün de sizinle şerefle paylaşmak istediğim çok önemli konulardan birisi de cumhuriyetin kuruluşundan sonra bu memlekette birçok ailenin yok edilmesi ve nice ocakların zulümle söndürülmüş olduğu gerçeğidir.

Tabi ki;

Kedere ve üzüntüye nesilleri boyunca "zulme" maruz kalınan tarihi hadiselerden söz etmektir.

Nitekim;

Zaman zaman buradan dile getirdiğim yakın tarihimize ait gerçeklere baktığımızda hep tersyüz edilmiş ve kavramlar tahrif edilmiştir.

Özgürlük adına mezalim,

Hukuk adına zulüm,

Bilim adına cehalet,

İman adına küfür,

Demokrasi adına dayatma düzeni,

Laiklik adına dinsizlik gibi kavramlar ve daha nice "tinetli" iki yüzlülükler.

Hep böyle kelimeler manalarından çevrilmiş, tersyüz edilmiş, zorbalığa, keyfiliğe dayalı bir biçimde kanunlaştırılarak antidemokratik yasaların gölgesinde birçok insanların canını yakmıştır.

Aileler yok edilmiş, nice ocaklar söndürülmüş ve geride kalan nesil yani evlatları da varsa ya dış ülkelere sürgün edilmiş veyahut da üzüntü, keder içerisinde kıvrana kıvrana yok olup gitmişlerdir.

Zira tarihin gerçek sayfalarına göz attığınızda çekilecek gibi değildir.

Zulmün, mezalimin üzerine şal çektirilip, makyajlayıp adalet olarak gösterilmiş olması ve daha bunun gibi nice tersyüz edilen gerçekler var ki; "hançer" misali, hep yüreklere saplı halde bulunuyor.

***

Evet, neymiş adı?

İşte size cumhuriyet…

İşte devletin niteliklerini taşıyan anayasanın bir ve ikinci maddeleri…

Bırakın değiştirilmesini, değiştirilmesi dahi teklif bile edilemez.

Dayatma düşüncesi zaten başlıca kendini ele vermektedir.

Yani altı oklu rejimin şeflik döneminin mezalimini ele vermektedir.

Osmanlının son dönemindeki devletin bünyesinde görülen Haçlı ve Siyonizm emperyalizminin görünen ayak izlerinin karşısında susan bir millet ve o günün devlet adamları netice itibarıyla bu büyük vatana, büyük devlete ve büyük millete çok ağır faturalar ödettire ödettire gelmiştir.

Nitekim o dönemin ittihatçıların yanında görünen yalaka medyanın kalemşorları, ittihatçı hükümetten daha fazlasıyla ittihatçı kesilmiş ve kandırmaca olarak şu üç kavramı kullanmışlardır;

“Hürriyet, Müsavat ve Uhuvvet”

Her gün basına ve kamuoyuna İslam’ın bünyesinde ve ruhunda taşınması gereken bu üç kavramı manasından çıkartıp sadece kelime itibarıyla yutturmaya çalışmışlar ve ne yazık ki hedeflerine geçici de olsa ulaşmışlardır.

İşte Osmanlıdan sonra gelen devlet aynı o paralelde, hiç gerçeğe dayanmama kaydıyla böylesine makyajlı kelimeler kullanmaktadır.

Ama artık millet kanmıyor, yavaş yavaş millet kendine geliyor ve çekidüzen vermeye çalışıyor.

* * *

Bakınız, yazılı medyanın en güvenilir kaynaklarından birisi Zaman Gazetesinin birinci sayfadan verdiği tarihi çok önemli bir haber.

Tüyler ürperten bu haberi gerçekten yazarken de tüylerim diken diken oldu.

Tüyler ürperten böylesine bir İslam âlimine karşı yapılan mezalimin karşılığında inanıyorum ki intikam alınamaz, alınsa dahi yerini dolduramaz.

“Adaleti mahza” denilen hakkıyla tecelli eden mutlak bir adalet gerekiyor.

O da kıyamet gününde olur.

Başlık aynen şöyle;

“İŞTE İSKİLİPLİ ATIF HOCANIN İDAM EDİLMEDEN ÖNCEKİ SON FOTOĞRAFI”

Evet, İskilipli Atıf Hocaya yapılan zulmü zaman zaman bu köşeme almışımdır ve bilgileri topladıkça almaya devam edeceğim.

Keza merhum Şeyh Said’in, Bediüzzamanların ve o paralelde daha nice Doğu ve Güneydoğu’daki medreselerden fışkıran o günkü gençlerimiz.

Ama ne çare ki böylesine insanları artık yetiştiremiyoruz.

Ayşe Tosun’un kaleminden çıkan bu haberi özetleyerek sizinle paylaşmak istiyoruz.

***

“Şapka Kanunundan 18 ay önce yazdığı kitap sebebiyle darağacına gönderilen İskilipli Atıf Hoca Efendinin idamından önceki son fotoğrafı ortaya çıktı.

4 Şubat 1926’da Ulucanlar Cezaevi’nin duvarı önünde çekilmiş fotoğrafta, İskiliplinin yanında, birlikte idam edildiği Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ve bir jandarma bulunuyor.

Dönemin gazetelerinde sadece yüzünün yayımlandığı fotoğrafın orijinalinde Atıf Hoca’nın boydan görüntüsü yer alıyor.

Asıldıktan sonra ailesinden gizli defnedilen Atıf Hoca’nın kabrini 82 yıl sonra eski Hatay Milletvekili Mehmet Sılay buldu.

Mehmet Sılay, İskilipli Atıf Hoca’nın idam edilmeden önceki en son çekilen fotoğrafını da ortaya çıkardı”

Düşünün, sevgili okurlar.

İslam ümmeti içerisinde böylesine seçkin ulemaların “devrim ve inkılâplar” adı altında türlü bahanelerle bir hiç uğruna idam sehpasına çekilip idam edilmeleridir.

Ki bu demektir ki o toplumu çobansız bir sürüye benzetmek suretiyle Batıda olsun, Orta Anadolu’da olsun, Doğuda olsun, Güneydoğuda olsun, nerde seçkin, mücahit, durumda ulema kesimleri varsa hepsi idam edilmiş, hapislerde çürütülmüş ki bize göre düşmanca bir işlem.

Neden mi?

Zira yüce İslam Peygamberi şöyle bir ferman buyurmuştur;

“Bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümüdür”

Bir milleti rahatlıkla teslim alabilmen için önce dini kisveleriyle oynayacaksın, ondan sonra da kendi aralarındaki sevdiği ulemaları yok edeceksin.

Böylece daha erken bir yolda yozlaştırılıp, cehaletleştirilen, inançsız bir toplumu vücuda getirme kurnazlığıyla kolaylığı elde edeceksiniz.

En derin saygılarımla.