SÜRECE KARŞI BÜYÜK FİTNE UNSURLARI!

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten ülkemizin yıllardan beri büyük özlem içerisinde beklediği “barış, huzur, güven ve istikrarlı” günlere artık yavaş yavaş kavuşuyor.

Bu barış sürecini gerçekleştirme çabası hiç kuşkusuz ki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan gelmektedir.

Onun başarısıdır.

Büyük bir düşünce ve inanca dayalı gerçekleştirilme arzusudur.

Bu çaba büyük bir projedir.

Her gün biraz daha dev adımlarla ilerleyen bu barış süreci ne çare ki ülkemizde bazı önemli kesimler tarafından sabote edilmek istenilmektedir.

Önlemek için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar.

***

Bildiğiniz gibi;

Ülkemizde çok büyük fitne unsurlarının varlığı söz konusudur.

İşte bu fitne unsurlarının kökten sildirilip atılabilmesi için daha çok zaman gerekebilir.

Ama Sayın Başbakanın bu husustaki düşünce dirayeti çok ileridir.

Neyi ne zaman ve nasıl yapacağını, nasıl yapması gerektiğini çok iyi bilmektedir.

Bu da onun ne kadar ferasetli bir devlet adamı olduğunu gösteriyor.

Buradan kamuoyu adına şükranlarımızı bildirirken, bu barış sürecini lütfen bir an önce elini çabuk tutarak, gerçekleştirilmesi halkın en büyük beklentisidir.

Zira görünen odur ki haçlı emperyalist dünya ve Siyonist, madrabaz İsrail Yahudileri bu süreci istemedikleri gibi ülkemizde de gizliden gizliye bunlara bağlı olan birçok odakların varlığı da söz konusudur.

Su uyur, bunlar uyumaz.

* * *

Bakınız, dünkü Taraf Gazetesinin 1. sayfasında manşetten büyük puntolarla verdiği şu haberi pür dikkatinize çekiyorum.

Haber aynen şöyle;

“1. ORDU KOMUTANI DARBE ŞÜPHELİSİ”

Alt yazısı ise şöyledir;

“Org. Yalçın Ataman 28 Şubat soruşturmasında şüpheli sıfatıyla 2 saat sorgulandı, Ataman’ın adliyede ifade vermesi basından gizlendi.

“Tutuklanması istendi” başlığı altında şöyle devam ediyor;

“1. Ordu Komutanı Yalçın Ataman 3 Mart Pazar günü Ankara Adliyesinde Savcı Mustafa Bilgili’ye ifade verdi.

Savcıya BÇG’yi basından öğrendiğini söyleyen Ataman’ın tutuklanması istendi”

Mahkemece tutuklanmadı ise de kendisine her an için adli kontrol gelebilir.

Özet bu.

Ancak verilen haber bir hayli uzundur ama buraya sığdıramayacağımız için, özet spotları buraya aldım.

Demek anlaşılan budur ki gerçekten Türkiye bir türlü istikametli bir çizgiyi benimsemiyor herhalde.

Hala da fesat ve fitne unsurları ülkeyi ele geçirip, insanları kendine köle olarak kullanıp, bir yerlere gelme fırsatını kolluyorlar.

Öbür taraftan “Tanklar yürütüp, balans ayarını yapan bendim” diyen emekli Korgeneral İzzettin İyigün 28 Şubat soruşturması kapsamında ifade verdi.

İyigün tutuklandı. Şuan cezaevinde.

***

Bakın bu komutan diyor ki;

“Tankları yürütüp, balans ayarını yapan bendim” ama beni yanlış anladılar, dışlamaya çalıştılar, oysaki en büyük rol oynayan bendim o günlerde.”

TSK olarak bu milletin tüm imkânlarından faydalanarak millet adına çalışması gereken bu kurumun mensupları ne yazık ki, İsrail’in ağlama duvarından esinlenerek, ihtilal ve darbe fırsatlarını kolluyorlar.

Ve her halükarda yaptıkları eğitim, kışla, askeri kültür ve dayanışmasını Türk milletinden daha fazla dış mihraklara dayandırmakla İslam düşmanlığı eğitimini görmüşler.

Gerçekten, ilahi adalete sığmadığı gibi, insanların beyin havsalasına da sığmaz.

Kamuoyunun vicdanında bu tür işlere bulaşan her kim olursa olsun, hangi general olursa olsun, toplum nezdinde birer hain ilan edilmesi lazım.

Ama elbette ki Türk Silahlı Kuvvetlerimizde annesinin temiz sütünü içenler de az değildir.

Allah’a şükürler olsun ki bu kurum kutsallığını hala da muhafaza ediyor ki bugünkü Genelkurmay Başkanı gibi büyük askerlerin varlığı da inkâr edilmez.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İktidar, Başbakan ve Bakanlar Kurulu ve iyi düşünen medyamız, her halükarda daima uyanık, teyakkuzda olmalı.

Aksi takdirde fesat ve fitne unsurlarının varlığı hiç de eksik değildir ve unutulmaz.

Zira bu süreç barış süreci olarak gerçekleşirse ki inşallah gerçekleşir.

Yoksa gelebilecek birçok badire ve fitne unsurları her an için söz konusu olabilir..

Bu endişeler de yok değil..

***

Muhterem Başbakanın birçok yönüyle düşündükleri ve girişimleri geniş kapsamlıdır..

Ki yürüttüğü bu barış projesi büyük bir projedir.

Az öz değil..

Lakin bize göre Başbakanın başında bulunduğu Bakanlar Kurulu olarak toplumsal bir barışın gerçekleştirilmesini istiyorlarsa bu büyük projeyi Üstat Bediüzzaman’ın “Münazarat” isimli eserinin fikr-i süzgeçinden geçirmeleri lazım.

Keza “Hutbe-i Şamiye”nin başlarındaki önemli bazı bölümlerini gençliğe götürmeleri gerekir.

Başbakanın iyi niyetinden, sadakatinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın ama ne çare ki şartlar ağır.

Yıllardan beri yıllandırılmış, düşünce fonksiyonlarını yitirmiş, basiret kalbi kapanmış bir toplumla karşı karşıyayız.

Bu nedenle bu projeyi Bediüzzaman’ın mihenginden geçirip, öyle başlanılması lazım.

Aksi halde korkarım ki boşluğa düşülsün.

* * *

Bakınız, Üstat Hazretleri yüz sene evvel Kürtlerle yaptığı bir mülakatta çok önemli meselelere değinerek çözmü şöyle ifade etmiştir..

Ki her sözü; bir yol haritası niteliğindedir.

“Münazarat” isimli kitabını sevgili Başbakanımız her platformda halka götürmelidir.

Çok faydalı, bilimsel olarak çok değerli bilgiler içeriyor.

Barışa yönelik gerçek bir genel barış istemi bize göre oradan geçiyor.

Bakınız, Üstat Kürt aşiretlerine şöyle hitap ediyor;

“Evet cehaletimizin silahıyla asıl bizi mahveden (yok eden) içimizdeki garip namlar ile hüküm süren parça parça istibdatlar idi ki hayatımızı tesmim (zehirlemiş) etmiş idi.

Fakat yine kabahat o küçük istibdatların pederi olan hükümet istibdadına aittir (sistem)”

***

Üstad bir de “Hutbe-i Şamiye” de şöyle sesleniyor;

“Vaktaki Medeniyeti gayri meşrua vasait-i tedafu için (caydırıcı savunma meşru sayıyor ve ona fetva veriyor)

O halde İslam dini bütün şeriatların tespit edip, emir ettikleri dini cihada nasıl müsaade etmeyecek ve teşvikte bulunmayacak.

Elbette dünyada rezail (rezillikler) bulundukça faziletin ona karşı cihad etmesi zaruridir.

Demek ki cihad ebedidir.

Hem sonra bizim bulunduğumuz mekân ve mevkii bize yetecek kadar geniş olup, dar gelmediği için de mevkii durumundadır ve tecavüze yönelik değildir.

Sonra da istersen Fransa tarihine bak ki mezheplerinin kendi aralarında vukua getirdikleri ihtilaflar neticesinde kopan ihtilallerle fakirleri nasıl dehşetlere düşürdüğünü ve bu ihtilallerin mazlumlar üstünde nasıl ecir ettirdikleri bütün bunların içinde en acip hiçbir akla intak mümkün olmayan o mezhebin siyasetin içinde bir vasıta olarak kalmış olmasıyla fakirlerin mahvine ve mütefekkirlerin ezilmesine sebep olmuş olmasıdır.

İşte benzeri hadiseler ehli fakr ve dalaletin aynı zamanda filozofların kalplerinin ta derinlikten kapanıp gelen öfke ile müstebitlerden intikam almak hissinin netice vermiş olması gibi.. Onları pek çok çalkantılı badirelere sürükleyen Katolik mezhebine karşı da husumet hissini de doğurmuştur”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Barış projesi İslam’dan geçmelidir.

İslam’ı düşünerek bir araya gelmesiyle barış sağlanabilir.

Aksi takdirde Bizans İmparatorluğunun hileli işleri ve millete karşı yaptıkları komplo teorilerinin uygulanmasından kimse bizi kurtaramaz.

Gerçek barış planı ve projesi Risale-i Nur’dan geçiyor.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar.