TAM MUASIR BİR FİTNEYE ULAŞAN İSLAM ÜLKELERİ!

Evet değerli Söz okurları…

Günümüzde İslam dünyası üzerine çöken bir fitne-fesat bulutları, yoğunlaşan bunalma ve dumanlı havanın varlığı gerçekten adeta bir kurtlar sofrasına dönüştü.

Hani demişler ya, “Kurtlar daima dumanlı havadan faydalanır”

Günümüzdeki olup bitenler adeta İslam ülkelerinin başına gelmekte olan fitneler silsilesinin uzantısı hala da devam ediyor; ama nereye ulaşacağı da belli değil.

Elbette ki bu hayra alamet değil.

Yukarıda anlattığım gibi bu muasır fitnenin başını çeken bugünkü Suriye baas partisi.

Ama bugüne münhasır değil.                                                            

1965’lerden bugüne dek devam ede gelen solcu, Marksist, inançsız bir baas partisinin varlığı ve onun başında bulunan mezhepçi, Rafızî, Dürzî, Nusayri Esed ailesidir.

Bağdat’ta da aynı Baas Partisi’nin başını çeken ve kurdurulup, yıllar yılı dumanlı bir fitne havası olarak Bağdat’ın üzerine çöktürülen yine bir  ‘Baasçılık Anlayışı’nın başını çağımızın zalim diktatörü Saddam Hüseyin çekiyordu.

Bunun da başını çeken sol Marksist, inançsız bir baas partinin varlığı söz konusu ise de, ondaki mezhepçilik, Rafızicilik, Dürzilik veya Nusayri olma durumunda değildi.

Ancak o da solcu komünist, inançsız bir Rusya’nın ve daha doğrusu köken olarak dayandığı nokta İsrail Siyonistleri’nin bir köle ve piyonuydu ve oraya dayanıyordu.

Her iki ülkenin de çağdaş fitne unsuru mutlak bir deccaliyetti ve kendi ülke halkıyla acımasızca kavga yapmaktı ve ülkeyi kan ve gözyaşları içine sürükleyip o mezalim kan gölünün içinde boğdurmaktı.

Netice her şeyden evvel gerek Irak olsun, gerek Suriye olsun bugün o halkın hali pür melaline bakıldığında insan, gerçekten çağdaş bir insan kavramının varlığından endişe ediyor, kuşkuyla bakmak zorunda kalıyor.

* * *

Evet, bugün Suriye’ye bakıyoruz.

Her Allah’ın günü içinde çocuk, kadın, yaşlıların da bulunduğu yüzlerce insanın bir hiç uğruna acımasızca katledilmesi ve sözüm ona çağdaş medeni dünyanın uzaktan bakıp seyretmesi, insanlığı ve dünyayı kıyametin yaklaşmasına doğru götürme alâmetifarikaları olmasıdır, diye düşünmek gerekir.

Ve bu hal, bu tavır “İslam’ın bildirdiği bazı önemli ve büyük kıyamet alametlerinin gelmesine işarettir” diye düşünmemek elde değildir.

Zira kıyamet alametlerinin en önemli olanlardan birisi de deccal fitnesinin ayaklanmasıdır ve ona karşı Hz. Mehdi’nin gelmesiyle Hz. İsa’nın da göklerden nüzul edip Şam’a gelmesidir.

Oradaki mevcut olan deccaliyet fitnesinin unsurlarıyla mücadele etmesidir ve Şam’da bulunan İslam deccalını öldürüp, yok etmesidir.

Bu Hadis-i Şerif’in ana kaynağı tüm Hadis kütüklerinde, kitaplarında mevcuttur.

Özellikle bu Hadise gerçek yorum getiren ve manasından çıkarıp açığa koyan yine çağımızın en büyük İslam allamelerinden Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin “Beşinci Şua” isimli eserinde mevcuttur.

Şam’a gelip, deccaliyetin varlığıyla savaşıp, mücadele edip, yok eden Hz. İsa’nın gerçek fiziksel somut kişiliği olmasa dahi, hakiki İsevi dinine inanan İsevi dinine mensup manevi ruhaniyetinin varlığıdır ve bunların da Hıristiyanlık dünyasının birleşip de yüce İslam dininin gerçeklerine uymasıdır veyahut somutlaşmış kişiliğiyle

* * *

Netice itibariyle İslam’la barışarak deccaliyetin şahsiyeti maneviyesini temsil eden Komünizm’dir, Marksizm’dir, Leninizm’dir ve bu düşünce paralelinde yaşayan ve bu ideolojileri savunan her kim olursa olsun, onlarla mücadele ederek kökten yok edilmesidir.

Evet, kıyamet alametlerinin en büyüğünü anlatıp, simgeleyen bu Hadis-i Şerif’in belirttiği paralelde diyoruz ki, kesinlikle Şam’da mevcut olan günümüzün fitne unsuru durumuna giren Beşar Esed’in bir İslam deccalı olmasından kimsenin kuşkusu yoktur artık.

Mehdiyet denilen İslam birliğini temsil eden İttihadı İslam’dır ve Müslüman ümmetinin birleşmesidir, Hıristiyan dünyasıyla işbirliği yaparak, temsilcisi bulunduğu deccal Beşar Esed’in yok edilmesi olarak düşünülebilir.

Bu durum muvacehesinde diyebiliyoruz ki;

Evet, kesinlikle bu durum ve bu muasır fitne karanlığının Şam’da vuku bulması bize bu tarihi gerçekliği anlatmaktadır.

Ama tabii bu fitnenin başını çeken ve ana unsuru durumuna giren Arap ırkçılığıdır, karanlık batıl mezhepçiliğin mevcudiyetidir.

İslam’ın yasakladığı ırkçılık ve bu paralelde batıl mezhep düşüncelerinin İslam’ın ilk dönemdeki başlangıcı ne ise gittikçe alevlenmeye devam ediyor.

* * *

Ve düşüncemiz budur ki;

Sonuç itibariyle bu ırkçılık ve batıl mezhepçilik, inançsızlık anlayışı günümüze kadar uzanmış ve tüm şiddetiyle devam etmektedir.

Zira aynı olaya paralellik getiren yine Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in şu meşhur Hadis-i Şerif’idir.

Hadis mealen aynen şöyle buyuruyor;

“Gelecekte benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek. Hepsi de küfür sapıklığına girmekten kendini kurtaramayacak, ancak kurtarılan tek bir bir fırka vardır ki, o da ben ve sahabelerimin üzerinde yürüyüp, takip ettiğimiz yoldur, bu yolu takip edene Fırka-i Naciye (kurtulmuş fırka) olarak bilinmektedir”

Bu Hadis-i Şerif’ten de anlaşıldığı gibi, bugün birçok İslam ülkelerinde mevcudiyetini gösteren ve Müslümanların gerçek ehlisünnet ve cemaatin başını ağrıtan bu tür mezhepçilik fitnesi gittikçe büyümektedir.

* * *

Efendimiz (s.a.v)’in işaret buyurduğu gibi;

Karanlık bir mezhepçilik ve ırkçılık anlayışına saplananların başını çeken hakiki Alevi olmayıp da Alevilik kelimesini manasız bir kavrama dönüştüren Rafızî ve sosyalist Nusayrilerdir, Dürzîlerdir ve şia mezhebinin aşırı bölümleridir.

Her ne kadar bunlar İslam terimlerini kullanmak üzere yola çıkmışlar ise de aslında manasız ve ruhsuz birer kavramlardan ibarettir.

Zira İslam adına kendilerine Müslümanlık görüntüsü vermekle İslam’da yasak olan her şeyi yapmaktan çekinmiyorlar.

Tüm haram ve münkerat olan pislikleri mubah kılan ve yaşayan sözüm ona Alevilerin mevcudiyetini hiç kimse inkâr etmiyor.

Hakiki olan âli beyti çıkar içinden, yani seyadet anlayışına mensup olanları çıkar, gerisi birer çağdaş fitne unsuruna girmişlerdir.

İnanan tüm kesimin bunlardan uzak durması lazım…

Bakınız, tüyler ürperten son olaylar.

Kimlerin, kimlerin yanında olduğu günümüz tüm çıplaklığıyla bunlar bize ifade edilip, gösterilmektedir.

* * *

Bakınız, günümüzde mevcut olan kocaman bir İran devletinin yıllardan beri kendine İslam Cumhuriyeti kavramını takmış, kullanıyor ise de bugün o aşırı mezhepçilik anlayışından kendini kurtarmayıp, zalim İslam deccalı durumunda olan Beşar Esad’ın yanında yer alıp, kundaktaki 7 günlük bebelerin öldürülmesine dahi göz yummakla beraber, bilakis katkı sağlamaktadır.

Bize göre bu her şeyi anlatıyor.

Ve bu anlatımla beraber tüm tarihi gerçekleri göstermeye yeter de artar bile.

Ya Lübnan’daki kendine Hizbullah adını takanlara ne diyorsunuz?

Hükmen İsrail’le işbirliği yapmakta ve İsrail yanında görüntü vermekte olduğu; kendilerinin davranışları, her şeyi anlatmaya yeter ve artar.

* * *

Bu nedenle bu çağdaş fitne unsurunun bir an evvel yok edilmesi, yine Müslüman dünyasının samimiyetine ve ciddiyetine bağlıdır.

Müslüman, dininde samimi olmadığı müddetçe hiçbir zaman kendini fitne unsurlarından kurtaramamakla beraber, düşmanın elinde bir oyuncak oluyor.

Tıpkı kendini bugün mevcut olan terör odaklarından kurtaramadığı gibi, hatta işbirliği içine girmesi gibi…

İçinde düşman adına çalışan piyon, satılmış ajanlardan kendini kurtaramıyor.

İnanın, bu durum, bu hal beni yine yüce Kur’an-ı Kerim’in “Talak suresi”nin 2. ve 3. ayetlerinin yüce mealine götürüyor.

Evet, 2. ayetin son bölümü bize şöyle buyuruyor;

“Her kimse Allah’tan korkarak, Allah’ın yasakladığı şeylerden sakınıp, takva yoluna girerse kesinlikle Allahû Teâlâ ona bir çıkış yolunu göstermektedir”

Ve 3. ayetin başı ise şöyle devam ediyor;

“Bu takvayı koruyan kişiler olsun, toplumlar olsun, aileler olsun, hiç beklenmedik bir şekilde Allahû Teâlâ bol rızık ve huzur veriyor”

Bu mübarek ayetlerin mefhumu muhalifi bize öyle anlatıyor ki, demek toplumlar ve İslam dünyası kendini Allah’ın yasakladığı şeylerden korumadığı müddetçe çıkış yolu bulamayacak ve kurtuluşu yakalayamayacaktır.

Ekonomiksel olarak da yoksulluk sıkıntılarından da kurtulamayacaktır.

İşte bu ayetler bize her şeyi anlatmakta yeter de artar bile.

En derin sevgi ve saygılarımla.