TANINMAYAN DÜŞMANIN ZARARI!!!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki “TANINMAYAN DÜŞMANIN ZARARI” başlıklı yazımızda Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin Bakara suresinin 8. Ve 9. Ayetinin ışığı altında yorumlarıyla yola çıkarak, yakın tarihimizin çok önemli olaylarını deşifre etmeye çalışmıştık.

Ama unutulmamalıdır ki gerçekten zaman zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığım temel gerçekler ve ana hedefler; günümüze kadar Türkiye’de olup bitenlerin yüzde 90’ı, diyebilirim ki olumsuzlukların, yüce İslam dışı dayatmanın, kültürümüze, inancımıza, tarihimize zarar veren temel nedenlerin başını çeken de ve bu işin bayraktarlığını yapan varsa, o da siyaset alanında muhafazakâr geçinenlerdir.

Çürümüş bir meyvenin dışı ne kadar süslü olursa olsun içi çürüktür, ondan faydalanmadığı gibi, insan onu yemeye kalkarsa zehirlenebilir.

Bu nedenle muhafazakâr geçinen ve içi İslam ve imana sarılmakla doldurulmayan, İslam şeriatının gerçekleriyle donatılmayan, kendilerinin yüreklilik gösterip de İslam kelimesini kullanmadan muhafazakâr kelimesini kullanmalarıyla, kendi samimiyetsizliklerini ele vermektedirler.

* * *

Hiç unutmayalım ki Türkiye’de Kemalizm’in yıllar yılı neşû nema bulup da seküler anlayışın arkasına sığınanların böylesine palazlanması ve ilerlemesi, muhafazakâr geçinen, samimi olmayan ve gizliden gizliye Kemalizm’e inanıp da kendini Müslümanların safında göstermek, münafık tinetli, hiçbir zaman gerçek yüzlerini göstermeyen, siyaset alanında olsun, medya alanında olsun, ticaret alanında olsun...

İşte bunların yüzünden Türkiye’deki ve diğer İslam coğrafyasındaki müslümanlar bunlar yüzünden hedeflerine bir türlü ulaşamıyor.

İslami kıyafetlere dahi bürünmesi samimi olmadığı için, tam manasıyla da tesettürün ruhu da kendilerinde görünmüyor.

Hatırlatmak anlamında diyorum, bir Hadis-i Şerif var, Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuş;

“Kafiyatun ariyatun” yani “Ahiri zamanda giyinik çıplak kadınlar olacaktır”

Kadın başını örtüyor, ama kulakları, boyun bölgeleri açık saçıktır.

Dar pantolon giyor, dar bluz giyer ve şeklen, güya kapanmış şeklini gösteriyor ise de yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi aslen bu siyasi Kemalizm’in ruhunu bünyesinde gizlemekten başka bir şey değildir.

Bu tür insanlar davaya yarar yerine tamamıyla zarar getirmektedir.

* * *

Dünkü Yeni Şafak Gazetesinde Yusuf Kaplan hocanın “SİYASİ KEMALİZM’İN BİTİŞİ, SEKÜLER KEMALİZM’İN ZAFERİ!” başlıklı yazısının bazı paragraflarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Ama bu değerli yazar, yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye’de muhafazakâr geçinen bazı siyasilerin tam portresini çizerek deşifre etmektedir.

Ve bugün değil de ilerideki yıllar velev ki yirmi sene sonra, siyasi Kemalizm’in bitişi diyor, laikçi kemalizmin zaferi gibi yeniden türeyecekler ve o zaman işler daha da değişir ve Türkiye çok büyük garipliklerle karşı karşıya kalabilir.

Çünkü samimi olmayan bir arkadaşla yola çıkıldığında illa ki seni yarı yolda bırakır.

Bakınız, Yusuf Kaplan şöyle diyor;

“Başörtüsünün ‘Özgürleşmesi’, Türkiye için çok önemli, tarihi bir adım.

Böylelikle bir ‘karanlık dönem’ sona ermiş oluyor.”

Biz de zaten geçen hafta aynı bu şekilde “Asrın büyük projesi” diye yazı kaleme almıştık.

Birisi Ak Partili 4 bayanın başörtüsüyle TBMM’ne gidip oturma zaferiyle, ikincisi Marmaray projesi, Türkiye’nin geleceğini garantiye almış tarihi Türkiye’nin zaferi, diye kamuoyuyla paylaşmıştık.

Ama bakıyoruz ki mecliste dahi AK Partinin aktif bir misyonla mücadelesini engellemeye çalışan bazı seküler Kemalist zihniyetlerin sahipleri var ve gerçekten de Başbakanı da, partinin çalışma aktifliğini de engellemeye neden oluyorlar.

Bunun için bize göre başarının sırrı samimi olmaktan geçer.

İçi ve dışı bir olmayan her kim olursa olsun, kendini hiçbir zaman münafıklık damgasından kurtaramaz.

Onun için Yusuf Kaplan hoca şöyle diyor;

“Kemalizm’in bittiği yanılsaması

Ama öte yandan da, gerek başörtüsünün özgürleşmesinin, gerekse hayal bile edilemeyen büyük projelerin hayata geçirilebiliyor olmasının, iki yüzyıldır yaşadığımız hayati varoluşsal meselelelerin üzerini örtmesinden, İslami kesimleri konformistleştirmesinden, ehlileştirmesinden, duyarlıklarını aşındırmasından endişe ediyorum.

 Bütün bu önemli adımlar, Türkiye’de yanıltıcı bir şekilde ‘ipler’in bu ülkenin çocuklarının eline geçtiği yanılgısının ve yanılsamasının oluşmasına yol açıyor.

Oysa Türkiye’de temel varoluşsal alanlarda ipler bu ülkenin çocuklarının elinde değil. Türkiye’de sömürgeci bir eğitim sistemi ve medya rejimi hâkim hala. Bu sömürgeci eğitim sistemi ve medya rejimi, İslam’la ilişkisi sıfırlanmış kuşaklar yetiştiriyor. Bu gerçeği görelim lütfen!

Türkiye, bir yandan vesayetçi Kemalist siyasi rejimin tortularından kurtuluyor ama öte yandan da seküler Kemalist zihniyetin çıkmaz sokağının eşiğine doğru sürükleniyor.

Kemalist rejimin bittiğini söyleyerek bayram yapanlar, bizi büyük bir yanılsamanın eşiğine fırlattıklarını görebiliyorlar mı acaba?”

Yusuf Hoca şöyle devam ediyor;

“SEKÜLER KEMALİST ZİHNİYETİN ZAFERİ!

Kemalist rejimin iki yüzü var: Birincisi, vesayetçi siyasi sistem. İkincisi de seküler zihni sistem.

Son birkaç yılda atılan adımlarla vesayetçi Kemalist siyasi sistemin çatırdadığını söyleyebiliriz. Kaldı ki, 1930’ların siyasi aklı ve zihniyetiyle Kemalizm’in varlığını sürdürebilmesi mümkün değildi zaten.

Görmekte zorlandığımız asıl yakıcı gerçekse şu:

Vesayetçi Kemalist siyasi sistem çatırdıyor ama seküler Kemalist zihniyet, İslami kesimleri de içine alacak ve yutacak kadar genişliyor ve ne yazık ki zaferini ilan ediyor”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’nin özellikle siyasi arenadaki görünmeyen yüzünü deşifre eden bu yazı, birçok yönüyle her şeyi bize açıklıyor ve Türkiye’nin gerçek yüzünü iktidarıyla ve muhalefetiyle bize anlatmaya çalışıyor.

Evet, şimdi önümüzdeki dört ay içerisinde Türkiye’de yerel seçimlerin propagandası başlıyor.

Görünen odur ki siyaset o kadar kirlenmiş ki yıllar yılı hiçbir zaman İslamiyetle alakası olmayan ve hala da kendine görüntü olarak müslüman gösterip, alnı secdeye varmayan insanlar veya şeklen namaz kılıyor gibi gösterenler, zaman zaman cemaatlerde görünüyor, namaz kılmaya başlamış, eşini tesettüre büründürüyor ve kendileri cemaatlerin içinden çıkmıyor gibi gösterimler aldatıcı olduğu kadar da münafıklığın ta kendisidir.

Zira hiçbir haliyle sevilmeyen ve günlük hayat akışları içerisinde dürüstlüğün kenarından bile geçemeyen bu tür insanlar, Belediye Başkanlığı gibi devletin kilit noktalarını ele geçirip, kendi yandaşlarıyla vurgun yapmak, cebini ve midesini haramla doldurmak, “ne kadar çalarsam kardır” anlayışıyla tebdil-i kıyafet ederek, halkın sevmediği halde, ahlaki davranışları düzenli olmadığı halde, iktidar partisinin listesine girmek için Başbakana kadar, çevresine kadar kalmayan yerlere başvurmaktadırlar, araya aracılar koymaktadırlar.

Hedefine ulaşmak üzere büyük çapta para harcamaktadırlar.

Bu milletin aklı başındadır.

Nice denenmiş insanlar denendi ama netice itibariyle zarar gören toplumdur, yine bu millettir.

En derin saygılarımla.