TERÖR ODAKLARI = DEVLETİN DERİNİ!

Sevgili okurlar.
Bakınız, dünkü yazılı medyanın sür manşetleri tarihi birer gerçekler levhası gibi karşımızda durmaktadır.
Emekli Albay Arif Doğan’ın Ergenekon savcısına söyledikleri dünkü medyada sür manşet olarak yer aldı.
"YEŞİL YAŞIYOR, GÖRÜŞÜYORUM"
JİTEM’in kurucusu Emekli Albay Arif Doğan, Savcı Zekeriya Öz’e verdiği ifadede Susurluk’un kilit ismi Yeşil’in yaşadığını ve aracılar vasıtasıyla görüştüğünü söylüyor.
Ama Yeşil’in yerini de söylemiyor!
Haber şöyle devam ediyor:
"Yeşil Kod adını kullanan Mahmut Yıldırım’ın arkadaşı olduğunu ve Tunceli’de zaman zaman görüştüklerini belirten Doğan’ın: "Yeşil yaşıyor, aracı ekiplerle görüşmeye devam ediyorum" dediği ifade edildi.
Savcı Zekeriya Öz’ün "Yeşil nerede?" sorusuna ise Doğan’ın cevap vermediği öğrenildi.
Şu ifade ile yetindi: "İsmini verirsem beni öldürürler"
Kurucusu olduğu JİTEM’in dondurulduğunu ileri süren Arif Doğan’ın "JİTEM’e ilişkin tüm belgeler hala bir JİTEM görevlisinde duruyor" şeklinde ifade verdiği belirtildi.
Bu görevlinin ismini vermesi halinde öldürüleceğini iddia eden Doğan, "JİTEM, TIR yakma olaylarında PKK’yı kullandı" diye konuştu."

* * *

Evet, sevgili okurlar.
Bu manzara gerçekten tarihi karanlıkları ifade eden bir manzaradır.
Ve devletin çok kritik bir kurumunun bünyesinde yeşeren ve yaşayan bir mezalim sergisidir.
Emekli Albay Arif Doğan daha ne desin?
Her şeyin ipucunu vermektedir.
Ve bu söylemleri devletin resmi yargı arşivlerine girmiş durumda.
Yıllar yılı cumhura mal olmayan ve cumhurun hiçbir şekilde onaylamadığı bir cumhuriyetin kuruluşuna dek ve özellikle 1923’lü yıllardan 1950’li yıllara kadar ülkemizde Cumhuriyetin kurucusu CHP anlayışının devletin bünyesine yerleşip ne kadar karanlık tabloları yaşattıklarını ve devletin derinliğine girmiş bir tümör illeti gibi nasıl ülkeyi milletiyle, devletiyle beraber sarstığı herkesin malumudur.
Bariz şekilde tüm gerçekleriyle ortaya çıkmaktadır. Ve gün gibi aşikârdır.
Bu milletin Kürt’ü ile Türk’ü ile Arabıyla, Acemiyle, Doğulusuyla Batılısıyla, herkesi ama herkesi rahatsız eden ve Anadolu’da yaşayan her aile bu mezalimden nasibini almıştır.

* * *

1923’ten 1950’lere kadar özellikle Güneydoğu Anadolu insanının üzerine yağdırılan bu CHP anlayışı ve onun başını çeken küfrün, karanlığın duayenleri tam çeyrek asır yani 27 yıl gibi bir süreçte her türlü insanlık dışı işkence, mezalim, karanlıkları bu millete tattırmıştır.
16 Mart 1924’te Ankara ilinin Başkent olarak ilan edildikten sonra 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat kanununu getirmiştir.
Bu kanunla dini tedrisatları ortadan kaldırılmıştır.
Ülkenin bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini simgeleyen medreseleri kapatmıştır.
Kur’an tedrisatını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Okuyan olmuşsa da, kaçak okumuştur.
Sırayla Hilafeti ortadan kaldırmış, 600 yıllık hükümranlık yapan, cihanşümul bir devletin hâkimiyetini elinde tutan, Hilafeti İslamiye’yi koruyan Osmanlı ailesini yurt dışına atmıştır.
İslam dinine bağlı olan Evkaf-ı İslamiye’yi feshetmiştir.
1933’te yüce Kur’an Türkçeye çevrilmeye çalışılmıştır.
Cuma gününde okunan hutbeyi Türkçeye çevirmiş ve İstanbul’daki Süleymaniye Cami’sinden okutmuştur.
Yine aynı tarihte 19 ilde halkevleri kurmuştur.
18.07.1932’de Ezan-i ve ikameti resmen Türkçeye çevirip, Arapçasını kaldırmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in Arapça harflerini Türkçeye çevirmiştir.

* * *

1925’te Güneydoğu Anadolu’da merhum Şeyh Sait ayaklanmasına neden olmuştur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da örfi idare mahkemelerini kurmuştur.
Aynı tarihte herkesin ama herkesin konuşma ve düşünce özgürlüğüne pranga takarcasına takrir-i sükûn kanunu getirmiştir.
İstanbul’daki basılan on tane gazeteyi kapatmıştır.
29.06.1925’te Diyarbakır’ın Dağkapı semtinde merhum Şeyh Sait ve 47 arkadaşı birlikte, bir sabah şafak söküğünde darağacında idam etmişlerdir.
Aynı tarihte Rumi takvimini kaldırıp yerine Miladi takvimi getirmişlerdir.
24.08.1925 tarihinde Kastamonu ilinden başlamak üzere şapka kanunu gerçekleştirmiştir.
Ve o kanun hala da yürürlükte olduğu halde hiç kimse o kanunu takmıyor.
Toplumun hiçbir ferdi o kanunu takmıyor, hiç kimse de şapkayı başına takmıyor.
Mesele adeta meşhur Yalova Kaymakamı meselesine dönüşmüştür.
Ama ne çare ki o şapka kanunu yüzünden yüzlerce insan idam edilmiştir.
50 cm’lik bir bez parçası yüzünden yüzlerce insan idam edilmiştir.
Aynı yılda "Kadınlara özgürlük" adı altında belirli yerlerde "muz soyar" gibi soyup sahneye çıkarmışlar. Dans ettirmişlerdir.
Ve buna da Avrupalılaşma adını koymuşlardır.

* * *

Velhasıl kelam başınızı fazla ağrıtmaya gerek yok.
Tek bir kelimeyle her şeyi özetlemek kâfidir.
1928’de yani 2. 3 ve 4, 10. 1928'de devlet adamlarının Allah ve Kur’an üzerine resmi yemini ortadan kaldırmış.
Devletin resmi dini olan İslam dini resmiyetten kaldırılmış, onun yerine laiklik uydurmasını koydurmuştur.
Hem de İsmet Paşa ve yandaşlarının ittifakıyla.
Tek kelimeyle, milletin bugün ellerinden çektiği devlet terörü bu yakın tarihimiz boyunca cumhuriyet tarihimiz boyunca derinden derine ülkeyi sarsmış ve hep karanlığa sürüklemiş, hangi gün, hangi tarih, hangi saatte ne gibi pislikler ve kötülükler revaçtaysa onu hemen yasalaştırmış, millete yutturulmaya çalışılmıştır.
Ülkenin can damarı durumunda olan Milli Eğitim camiasını tarihi kültürel yörüngesinden çıkarıp basmakalıp Yahudi kökenli Tekin Alp ve İsrail yanlısı Ziya Gökalp gibi…
İsrail ve İngiliz yanlılarını birer kahraman ilan etmiştir.
Böylece Türkiye’nin başında çok büyük olumsuzlukları millete fatura ettirmişlerdir.
Ve bugünkü tabloda karşımıza çıkan manzaralar bir bir görünüyor.
Bu tablo sayesinde yaklaşık otuz yıldan beri kırk binden fazla insanımızın terör ve faili meçhul cinayetler adı altında bir hiç uğruna, katliam ve cinayet yollarıyla hayatlarına son verilmiştir.
Yaklaşık 400 milyar dolar maddi hasar ve ekonomik harcama bu millete, bu ülke insanına fatura ettirilmiştir.
Nice nice ocaklar söndürülmüş ve hala da CHP temsilcileri başta Kemal Kılıçdaroğlu, bir o yana bir bu yana kendini sureti haktan gösterip özgürlükten, demokrasiden, şuradan buradan dem vurmakla aklı sıra milleti kandırıyorlar.

* * *

Dün de ifade etmiştim.
Bu millet izzetli ve şerefli bir millettir.
Be namazından tut, evliyasına kadar, gayretkeştir.
Gayretine, namusuna dokunan karanlık tabloyu hazmetmemiştir, yutmamıştır ve yutmuyorda.
Her zaman için eli tetikte demeyelim.
Eli kulağında meşru zeminlerde demokratik yöntemlerle hakkını aramaya hazırdır.
Nitekim 12 Eylül referandumunun sonucu bunun bir gerçek tablosudur.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, cumhuriyet, laiklik gibi müşterek bir mana taşıyan ve hiçbir şeyi ifade etmeyen "Elfazi meşhureyi mudille" (meşhur, gaflet ve dalaletten ibaret) manasız ifadelere bu millet artık kanmaz, yanılmaz ve yutmaz.
Günlük medyanın manşetlerine bakıldığında her gün ama her gün yeni yeni icatlar, yeni yeni gündemler, yeni yeni Arif Doğanlar, Hanefi Avcılar Ergenekon’un simgeci, kirli ideolojya örgüsüne giren emekli subaylar bu milletin karşısına çıkıyor.
Hala da kendilerini kurtarıcı pozisyonuna sokmaya çalışıyorlar.
Milletin "Artık yeter" deme vakti gelmiştir ve diyecektir.
En derin sevgi ve saygılarımla.
Hayırlı cumalar..