TOPLUMA TEPEDEN BAKAN JAKOBEN ANLAYIŞLARIN HÂKİMİYETİ..!? (II)

Sohbet serimizde ikinci gündeyiz!.. Başlıktaki ifade, dün de ifade ettiğim gibi; “Türkiye’de işlev gören mevcut sistemin işleyişini ve anlayışını” tanımlamakta ve anlatmaktadır.. 1,5 asırdır köhneleşmiş kapitalist bir anlayışla yönetile gelen Türkiye’nin İslam ruhuyla örtüşmeyen hali, zaten her yönüyle kendini ele veriyor..

***

Topluma tepeden bakan jakoben anlayışın geçmişine ve tarihsel yönetimine baktığımızda, toplumu kanla, gözyaşlarıyla, zillet ve meskenetle karşı karşıya getirip, bırakmıştır.. Gayri ahlaki havanın solunmasından tutun da, huzurun, güvenin, istikrarın zafiyete uğratılması, şiddetin ve terörün azgın hale gelmesinde temel etken; “milli ve yerli bir ruhun” yaşatılmamasıdır…

***

Ki hal-i alem orta yerde.. Denir ya; “Görünen Köy Kılavuz İstemez..” Bu vecize sözle yola çıkıp, kalbi ruhla olup bitene bakarsak, tablo “lisanhaliyle” her şeyi anlatıyor.. İnanın toplumu, dün olduğu gibi bugün de bin yıllık tarihinden, inancından, kültür ve medeniyetinden uzaklaştırma adına sergilenen mekir ve hileler, ulu orta cereyan etmektedir…

***

Fitne ve fesat “batağı” sürekli işlev görüyor.. Ve toplumu bu batağın girdabına sokma adına; enva-i operasyonlar tertipleniyor.. Ve ne garip ve hazindir ki, bunu da fütursuzca “kurtarıcılık ve demokrasi” adıyla yaptıklarını ifade ediyorlar.. Daha gayri ahlaki bir duruşla, “Milli İradenin” temsiliyetiyle bunu icra ettiklerini söylüyorlar.. Peki hakikatte öyle mi? Hayır..

***

Hep ifade ediyorum… Yine de ifade ediyorum; bu anlayışın temelinde hiçbir şekilde “milli bir ruh, yerli bir anlayış, bin yıllık kültür ve inanç medeniyetimiz” yok! Bir teki daha, bu milletin bağrından çıkmış değil.. Tamamen ithal ve batıla, batıya programlanmış, tahribat üreten “kavramlardır?”…

***

Eğer toplumun huzuru ve istikrarı yönünde olmuş olsaydı, bugün ülke ve millet olarak “kaygan bir zeminde” yürümüş olmayacaktık?! A’dan Z’ye enva-i “mekir ve hilelerin” cirit attığı bir ülke konumuna gelmiş olmazdık.. Kendiyle çatışan, boğuşan, hizipleşen, kutuplaşan, tüm ahlakı değerlerini yitiren bir yıkımın içerisinde, debelenip durmazdık…

***

Bugün dahi, iktidarın elindeki imkânlar, tam manasıyla milli iradeyi temsil edemiyor.  Zira milli irade, seçimden seçime seçmenlerin sandık başına gidip oyunu verme anlamını taşımıyor.  Milli irade; bir toplumun gerçek tarihini temsil ediyor, kültürünü temsil ediyor, örf, âdet, gelenek ve göreneklerini temsil ediyor. Ama gel gör ki “bu temsiliyet” söz konusu bile değil.. Hiçbirini yaşamıyor, yaşatma gayreti de yok… Tam tersine milli irade tersyüz ediliyor.

***

Tabi yaşanan ve yaşatılan hal bu hükümete yönelik münsahır yaşanmıyor.. Yüz yıldan beri hatta 1923’lerden beri, hatta daha da geriye gidersek 31 Mart Hadisesinden beri; yaşanmaktadır.. Ana akım, İttihat Terakki Partisi anlayışının yürürlüğe girmesiyle başladı.. Toplumun içine sokulan bölücülük, tefrika, inançsızlık, ekonomiksel sıkıntı, aile sıkıntısı, gençliğin dejenerasyona sokulmuş olması, bunların eseridir!

Hepsi, toplum açısından antidemokratik olgulardır.  Ama ne hazindir ki “demokrasi” denilip duruluyor… Başta ifade etmeye çalıştığım gibi; demokratik liberal unsurlar, liberallik anlayışıyla ülkeye bir şey veremedikleri gibi, “kurtarıcı da” olamazlar.. Sosyalizm, Ataizm, Kemalizm, Sekülarizm gibi kavramlar oldukça çoğalıyor, geliyor ve şekli olarak malı götürüyor. Kazanılan bir sonuç var mı; yıkımdan başka!

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İster liberal bir demokratik halin yaşamı olsun.

İster CHP’nin ulusalcılık anlayışı olsun.

İster komünizm.

İster sosyalizm.

İster liberalizm.

Her ne olursa olsun İslam dışı bir uygulama, kesinlikle toplumu İslam inancından uzaklaştırır…

Toplum için; en vahim tehlikedir..

***

Sevgili dostlar.

Geçen sohbetlerimizde yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “En’âm” suresinin 153. Ayetini sizinle paylaşmıştık.

Hem televizyon sohbetlerimizde hem de bu köşede.

Ve demiştik ki;

Bu ayet-i celile, bizi muhatap görüyor…

 “En’âm” suresinin153. Ayetinin yüce meali çok anlamlıdır..

Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine indirilen bu ayet-i celile bize şöyle emrediyor;

“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.”

***

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V), bunları sahabelere anlatırken, şöyle büyük bir çizgi çiziyor.

Dosdoğru uzun ve geniş bir çizgi…

“İşte bu ayetin gösterdiği yol.. Bu benim yolumdur.. Şaşırmayın ve bu yoldan ayrılmayın” diyor.

Bir de o büyük çizginin sağında solunda küçük küçük çizgiler çiziyor.

Bunlar da o dosdoğru yoldan ayrılan, insanları dalalete, fitne ve bozgunculuğa götüren yollardır.

Siz bu yollara saparsanız, toplum olarak batarsınız.

Dosdoğru yol, Allah’ın bana göstermiş olduğu bu büyük çizgi yoludur.

Diğer sağdaki soldaki yolların hepsi boştur, aldatıcıdır, mekirdir ve hiledir.

***

Efendimiz (S.A.V), bu ayeti anlatırken, namaz vakti geliyor…

Cemaatin önünde Resulullah namaza duruyor.

Namazı kıldıktan sonra, cemaate dönüyor bir vaaz veriyor.

Öyle bir vaaz anlatıyor ki insanları tir tir titreten bir vaaz bu..

O vaazdan dolayı, cemaatin gözleri dopdolu oluyor, herkes duygulanıyor, gözyaşı döküyor…

Sahabenin birisi Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki;

“Sizin şimdiye kadarki tüm sözlerinizden daha etkili bir vaaz verdiniz bize. Bu vaazdan anlaşılan odur ki acaba bizi bırakıp Allah’ın huzuruna mı intikal ediyorsunuz?

Zira bu vaaz, hatır isteme vaazı gibidir.

Ya Resulullah bu vaaz paralelinde bize neleri tavsiye ediyorsunuz.”

***

Efendimiz (S.A.V) buyurur ki;

“Haramdan uzak durun, helale de sımsıkı sarılın.

Allah’a karşı takva sahibi olun.

Sizi yöneten devletlerin yönetimlerine kulak verin ve onların taatına itaatkâr olun.

Sizi yöneten her kim olursa olsun, Allah’ın takvasını koruyorsa siz ona uymak zorundasınız.

Velev ki Habeşistan’dan gelen siyahi biri olsa da.

Mademki Allah’ın getirdikleriyle ters düşmüyor olma ciddiyetiyle size hükmediyorsa siz onunla ters düşemezsiniz.

Velev ki yanlışları olsa dahi ona itaat etmek zorundasınız.

Siz ona sabırla itaatkâr olmazsanız, geleceğiniz fitne unsurlarıyla dopdolu olacak.

Sizi yöneten zalim yönetimlerin tasallutu altına gireceksiniz…

Sizi ancak onlar yönetebilirler.

Yönetim şekli, Allah’ın hükümleriyle ters düşmediği müddetçe velev ki o yönetim şekli zulmetse dahi siz onu dinlemek zorundasınız.

Yani Allah’ın takvasıyla devleti eline alan yönetime inanarak onunla beraber yürümeniz gerekir.

Zira benden sonra sizden yaşayanlar görecek ki ümmetimin arasında çok büyük tefrika, ihtilaf ve bölücülük unsurları oluşacak ve sizi birbirinden ayıracak, kavga edecek.

Bunun karşılığında sizin yapacağınız tek şey;

“Fe aleykûm bi sünneti ve sünneti’l Hulefa-i Raşidin”

“Sizin üzerinize farz olan, benim yolumda gitmenizdir..

Benden sonraki her dört halifenin yolunu takip edeceksiniz..

Onların getirdiklerinden sakın zinhar ayrılmayacaksınız..

Benim sünnetime, benim yoluma sımsıkı sarılın.

Sakın İslam dışı olan yeni oluşumlara kendinizi alet etmeyin, onları kendi aranıza sokmayın.

Zira yeni oluşumlar birer İslam dışı bid’alardır.

İslam dışı her oluşum dalalettir, fesattır ve fitnedir…”

Bu Hadis-i Şerif, yukarıda anlattığımız ayet-i celilenin yüce anlamının bir nevi tefsiridir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Burada bizi gerçek yola davet eden Allah ve Resulünün yoluna sarılmak zorundayız.

Değişik yöntemlerle çağdaşlık adı altında sosyalizm veya liberalizm vs. gibi cümlenin son eki “izm”le biten tüm fesat yollardan toplum kendini korumak zorundadır.

Hz. Peygamber (S.A.V)’in çizdiği yoldan ayrılıp patikalı yollara sapmak tehlikedir…

Onlar Avrupa’dan terörü getirir, kirli hayat getirir, kirli ideolojiler getirir.

Birbiriyle uyuşmayan, bağdaşmayan, İslam dışı maceraları getirir.

İşte bugün İslam dünyasının halini görüyoruz.

Özellikle Türkiye’mizin karşı karşıya bırakılmak istendiği nice katliamlar, masum insanların dökülen kanları, haram yemeler, devletin resmi dairesinde çalışan birçok bürokratik şaibeler, rüşvetler vs. vs.

Peki, sormazlar mı, bu ülke nereye gidecek?

* * *

Bakınız, dünkü SÖZ Gazetesinin manşetinde şöyle bir haber okuduk.

“BİNBAŞIYA TUTUKLAMA”

“Silindir operasyonu kapsamında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde rüşvet karşılığında korucu kadrosu dağıtıldığı iddiasıyla gözaltına alınan 38 kişiden biri binbaşı, iki rütbeli tutuklandı. 30’u ifadelerinin ardından 6 kişi ise şartlı serbest bırakıldı.”

Haber şöyle devam ediyor;

“İçişleri Bakanlığı’nın 50 İl’i kapsayan ve 73 suç örgütü içeren “Silindir Operasyonu” kapsamında, geçtiğimiz hafta Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde, aralarında üst düzey rütbeli kişilerin de bulunduğu 38 kişi gözaltına alındı.

RÜŞVET KARŞILIĞI KADRO” ara başlığıyla haber şöyle devam ediyor;

2017-18 yılları arasında “Korucu kadrosu” alımında usulsüzlük ve rüşvet alındığı iddiasına ilişkin soruşturmada, dönemin İlçe Jandarma Komutanı olan ve bugün Konya’da görev yürüten Binbaşı Ahmet Eren ile Uzman Çavuş Soner Eren, tutuklandı. 6’sı şartlı olmak üzere 32 kişi ise serbest bırakıldı. 90’a yakın kişinin ise ifadesine başvuruldu. İkilinin korucu kadrosu karşılığında en az 600 bin TL rüşvet aldıkları, bu rakamın daha da fazla olabileceği iddia ediliyor.”

***

Sevgili okurlar.

Buna ağlayalım mı, gülelim mi?

Nerdeyse her gün sohbet yazılarımızda da değindiğimiz gibi devletin, mevcut iktidarın bünyesinde veyahut bundan önceki gelen giden iktidarların bünyesinde çok kirli şaibelerin var olduğunu kimse inkâr edemez.

Bu memleket insanının, ne kadar izankar, ne kadar şerefli, ne kadar değerli evlatlar olduğunu kimse inkâr edemez.

Ama her nedense sistemin getirdiği çok kirli komplo teorileriyle kumpaslar düzenlenerek, devlet adına halkı çok tedirgin ediyorlar, üzüyorlar.

İnsanın bunlara kahrolmaması elde değildir.

Bu konunun devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.