TSK BU DURUMU ENDİŞEYLE İZLİYOR MU?

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü yazıma başlık olarak şu ifadeyi kullanmıştım:
"NELER NELER ve NELER YAPILMAMIŞ Kİ?"
Bugünkü yazı da dünkü yazının bir nevi devamı durumunda aynı kapsamlı manayı taşıyor.
Hatta daha da önemli ilavelerimiz olacak.
Zira günlük medyayı takip ediyoruz.
Yine dünkü gazetelerin birinci sayfalarına taşıdıkları manşetler gün gittikçe Türkiye’yi biraz daha aydınlığa götürüyor ümidindeyiz.

* * *

28 Şubat 1997’li yıllardan 2000’li yıllara kadar bu bölgede TSK’nın bünyesinde yapılan birçok mezalim ve acımasızlıkları Erzincan’da vuku bulan karanlık tablolar, sahneye konulan entrikalı oyunlar, masum insanlara yönelik yapılan komplo teorileri ve getirilen hayali suçlamalar birbiriyle örtüşüyor.
Tüm gerçekler der demez bizi 1998’li yıllara kadar götürüyor.
Yani 1998 tarihinde 10 Mayıs ile 10 Haziran arasında bize yönelik olup bitenleri tüm belgeleriyle yıllardan beri ortaya koymaktayız? Kanıtlamış olduğumuz gibi, Türkiye’nin hatta tüm Dünyanın kamuoyuna sunmuşuzdur.
Hatta birçok yönüyle AİHM’e bile taşıdık. 
Ama bu suskunluk bu işlenen cinayet tipi komplo teorilerine karşı suskunluk sorumluları sorumluluklardan kurtaramaz.
Bu hukuksuzluğa karşı suskun duran ve yerinde yetkilerini kullanmayan, görevini yerine getirmeyenler hangi platformda olurlarsa olsunlar ümit var olalım ki bir gün gelir hem de yakın bir gelecekte bunlar da tıpkı Erzincan’daki terör örgütünün bir Nolu üyesi olan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile Başsavcı İlhan Cihaner gibi 'derdest' olacaklardır.
Ve bunu kuşkusuz bekliyoruz.
Zira olup bitenler tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tozlu raflarında bekleyen 3 klasörlü 2006/19198 sayılı dosya her şeyi bünyesine taşımıştır ve anılan dosya tüm delilleriyle ortadadır.
Neyi kimler kimler için saklıyor?

* * *

Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’e ait olan ıslak imzayı çürütmek için Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un 26 Haziran 2009 günü "KĞIT PARÇASI" olarak basın huzurunda tanımladığı belge artık delil oldu. 
Star yazarı Şamil Tayyar dünkü köşesinde şu tespitlerini sıralıyor:
"Başbuğ’un sözleriyle ertesi gün gaza gelip kağıt parçası korosu oluşturanlar ise iyot gibi açığa düştü. Bu gazcı kardeşlerin bir ikisine hatırlatalım da memlekete hizmet olsun."
27 Haziran 2009 tarihli köşesinde Başbuğ’un açıklamasına gönderme yapıp eylem planıyla Türkiye’nin komik duruma düştüğünü öne süren Melih Aşık ta şöyle yazıyor.
Bu sahte planı geçersiz bir fotokopi olduğunu bile bile kim sızdırdı, amacı neydi?" sorusuna yine kendi kendine cevap veren Aşık, "Bu planla TSK’nın yıpratılmak, Gülen cemaati ile AK Parti’nin aynı mağdur kategorisine konmak ve TSK ile AK Parti ile arasındaki ilişkilerin bozulmak istendiğini iddia etti."
Tıpkı bizimle ilgili sözde PKK ağzıyla yazılan fişleme doküman gibi.
Astsubay Ali Kaya ile Nizamettin isimli bir PKK itirafçısının ellerinin ürünü olarak yazılan bu belge kesinlikle o günün Asayiş Bölge Komutanı Çetin Doğan, 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ile DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’ın gözetimleri altında hazırlanmış bir komplo teorisidir.
Tüm Resmi evraklar ve Kriminal tespitler bunu kanıtlamaktadır.
İşte 12 yıl sonra olsa dahi süreç devam ediyor.
Demişler ya alışmış kudurmuştan beterdir.

* * *

İşte bakınız dünkü Star Gazetesinin 11. sayfada;
"ÇETİN DOĞAN CUNTASI" başlığı altında Helin Şahin’in kaleme aldığı haber..
Her şeyi günışığına çıkarmıştır.
Zira şarapçı Çetin Doğan, kendi karakteri gereği hep bu kötü alışkanlığı yani sahte fişlemeyi bünyesinde hep taşıdığını görüyoruz.
Çünkü gün geçmiyor ki; 'fişlemesiyle' alakalı bir skandal gün ışığına çıkmasın.
Dün ne yapmış ise bugün aynısını sürdüre gelen biri..
Ama ne çare ki geç de olsa suçüstü yakalanmış ve bugün hak ettiği yer olan Silivri Cezaevi’nde yatmaktadır.
İşte bakınız
Helin Şahin’in kaleme aldığı haber şöyle;

"BALYOZCULARIN ADI BELLİ OLDU; ÇETİN DOĞAN CUNTASI"
Balyoz savcıları sorguladıkları muvazzaf ve emekli Subaya Çetin Doğan cuntası içinde görev aldınız mı sorusunu yöneltti.
Şüphelilerin hiçbiri cunta suçlamasını kabul etmezken şu ana kadar 35 emekli muvazzaf subay tutuklandı.
Bu haber böyle yazılırken Taraf gazetesi ise manşetten şöyle bir haber veriyor:
"Erzincan’daki Ergenekon İddianamesinde komplo itirafı" İKİ ALBAYIN İFADESİ YAKTI..
Haber şöyle devam ediyor:
Tutuklu Albaylar Gençoğlu ile Tapan, yaptıkları tüm plan ve eylemlerden 3. Ordu Komutanı Berk ile Başsavcı Cihaner’in bilgisi olduğunu söyledi.
TSK’nın bünyesinde yakın tarihimiz boyunca oluşagelen böylesine zorba cuntacıların iftiralarına, yalanlarına tehditlerine karşı hep bu millet maruz kalmıştır.
Artık TSK bünyesini sağlamlaştırıp bağırsaklarını temizlemesi lazım.
Yoksa Dünya kamuoyu nezdinde kendini bu tür şaibelerden kurtaramaz.
Hele hele AİHM gibi Türkiye’yi büyük çapta tazminata mahkûm etmesine sebep olmaktan da hiç kendini sıyıramaz.
Evet, Yaşar Büyükanıt Paşa ne yaparsa yapsın; Türkiye kamuoyu nezdinde geçmişe yönelik yaptıklarından dolayı kendini sabıkalı olmaktan hiç kurtaramaz.
Neden mi?
Zira Şemdinli olayında suçüstü olarak ele geçirilen Astsubay Ali Kaya (Mutkili Ali Kaya)’nın yaptığı bombalama cinayetine rağmen "iyi çocuktur" demesi ona yeter ve artar da.
Haydi haydi diyelim.. Bunu da solda sıfır olarak sayarsak Büyükanıt’ın 27 Nisan’daki verdiği muhtıraya ne denir?

* * *

Yaşar Büyükanıt gerçekten 27 Nisan 2007 tarihli yazıyı kendisinin kaleme aldığını ve bunun bir muhtıra olmadığını geçenlerde söylüyordu.
"Ben tek başımla kaleme aldım" diyor ise de fakat aşağıda yazılan bu ifadeleri nereye sığdırır.
Bu tür davranış ve uygulamaların Yaşar Büyükanıt’ın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında şu ifadelere yer vermiştir.
"Cumhuriyet rejimine sözde değil, özde bağlı olmak ve bunu da davranışlarına yansıtmak ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleriyle hükümlerini ihlal ettiği bir gerçektir."
Nazlı Ilıcak dünkü köşesinde bunları şöyle yazıyor:
"Bildiriyi Yaşar Büyükanıt kendi eliyle tek başına kaleme almış olsa dahi bir grup adına hareket ettiği yukarıdaki cümlelerden anlaşılıyor.
Ayrıca bu muhtırada sadece Kutlu Doğum Haftası’nda ortaya çıkan Başörtülü etkinlikler eleştirilmiyor, sözü Cumhurbaşkanı seçimine de getiriyor.
Bakın şöyle diyor:
"Son günlerde Cumhurbaşkanlığı sürecinde öne çıkan sorun laikliğin tartışılması konusuna odaklanmıştır.
Bu durum TSK tarafından endişe ile izlenmektedir.
TSK bu tartışmalarda taraftır.
Ve laikliğin kesin savunucusudur.
Gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır.
Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Özetle söylenmesi gerekirse Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün "Ne Mutlu Türk’üm diyene anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır."
Birden bire tam da laiklikten bahsederken "Ne Mutlu Türk’üm" diyene cümlesine atıf yapılmasının nedeni bu cümlenin dağa taşa yazılmasını eleştirmesidir.
Ya bir de yazdığı bildirinin sonundaki ifadelere dikkatinizi çekiyorum.
Ona da bir göz atalım.
"Ya bildirinin sonunda ne buyrulur?"
"TSK Cumhuriyetin niteliklerinin korunması için kendisine kanunlara verilmiş açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki kararlığını muhafaza etmektedir"

* * *

Sayın Ilıcak bakınız ne diyor:
"Demokratik bir ülkede asker böyle bir bildiri yayınlayamaz.
Tam da ne zaman, Cumhurbaşkanı turları parlamentoda yapılırken Yaşar Büyükanıt’a kadar uzanalım demiyorum ama o bildirinin gözdağı vermek maksadıyla kaleme alındığını bilmek ve hatırlamak gerekiyor.
Evet, sevgili okurlar.
Büyükanıt Paşa 27 Nisan orijinli bildirisinde şunları açıklıyor:
"Bu durum TSK tarafından endişe ile izlenmektedir. TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur."
Biz de bu ifadesine karşı diyoruz ki;
TSK Cumhuriyetin niteliklerine karşı gelenleri kuşku ile izliyor ise TSK bünyesinde oluşagelen uyuşturucudan tutun da ıslak imzasına kadar suçsuz, masum, günahsız vatandaşları suçlu göstermek için sahte evrak tanzim edip insanları tehdit eden ve Erzincan’daki Ergenekon terör örgütüne birinci sırada üye olan 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in yaptıklarına karşı titizlik göstererek, ciddiyetine yakışır bir biçimde endişe ile bunları da izliyor mu?
Yoksa bugünkü Allah-u Ekber dağlarında büyük bir askeri kış tatbikatı yürüten Sanık Orgeneral Saldıray Berk’i de koruma altına alarak buna da mı iyi çocuktur der acaba?
Genelkurmay Başkanı Başbuğ ıslak imzaya basın huzurunda "bu bir kağıt parçasıdır" derken sonradan tüm gerçeğiyle ıslak imzanın Dursun Çiçek’e ait olduğu resmen ortaya çıkarıldığı halde hala da bu bir kağıt parçasıdır ifadesinde ısrar ediyor mu? Yoksa o da TSK adıne endişe ile bunu izliyor.

* * *

1998’deki 7. Kolordu Komutanlığı kaynaklı hakkımızdaki sahte fişlemeyi de kuşku ile izliyorlar mı acaba?
Ama Türkiye insanı artık bu kurumun önemli bazı generallerine maalesef güvenle bakmıyor.
Bu toplumda son zamanlarda meydana çıkan kirlenmeler nedeniyle kuşkuyla bu kurumun icraatlarına bakmaktadır.
Bu fişleme Mutkili Ali Kaya’nın el ürünü.
Rant karşılığında sözde PKK tarafından tanzim ettirilen fişleme.
Bu sahtekârlığa karşı 7. Kolordu Komutanlığı adına hazırlanan bir de onay var.
Ve sahteciliği ortaya çıkaran Emniyet Kriminal Belgesi var.
Peki bugüne kadar kim ne yaptı?
Hiç bir şey yapılmadığı gibi, hep suskun kalındı..
İşte Türkiye'deki 'Hukuk ve Adalet' anlayışı..
Varın gerisini siz yorumlayın.
En derin saygılarımla.